Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Haziran '11

 
Kategori
Babalar Günü
 

Babalar Günü

Babalar Günü
 

Baban mı var, derdin var!


Babama; dedeme ve toplumun çizdiği çerçeveden huzursuz olan tüm babalara

Bu mesafe olayını pek sevemedim doğrusu. İleride bir baba olacağım için sanırım, biraz da empati. Çevreden gördüğümüz kadarıyla, kendi babamızdan ve dedemizden duyduğumuz; gördüğümüz kadarıyla onlar da pek sevmiyor gibi. Ama "babalığın", dahası "erkekliğin" şanına bu toplum pek yakıştıramadığı için fil dişi kulelerden takip ediyorlar hayatı. Dizi adı, ama gerçek. En son babalar duyuyor genelde.

Ataerkil toplumumuzun temel direği olarak, bu direklik vazifesini dik ve mağrur sergileme ihtiyacından kelli çok şeyleri elinin tersiyle iten adama baba denir, çocuğu olsun olmasın. Çünkü toplum, bunu gerektiriyor. İtiyor. Evlenmemiş bir erkek için güdülen politika bu ülkede faşizanlığa ve ırkçılığa karşı güdülmüyor. Sindirme, yıpratma yolunda her şeyi mübah görüp everme derdine düşüyoruz. O kadar ileri gidiyoruz ki hatta, cinsel tercihini bile alay konusu yapmaya muktedir oluyoruz. Hal böyleyken, bunca yıpratılmışlığın ardında çocuk sahibi olan adam, bu çocuğa her türlü zorluğu reva görebiliyor. Bu hastalıklı durumlarda büyüyen çocuklar da anlayışı nesilden nesile takip ettiriyor maalesef. Daha da kötüsü, o kadar pohpohlanıyor ki; kendisini daima bir uzaklığın içine koymak zorunluluğu hissediyor. Nicedir bilirim, çocuklarıyla bir şey konuşamadığı için benimle çok içten muhabbet eden amcalar, dayılar oldu. Belki benim babam da öyle olmuştur, bilemiyorum.

Peki bu kadar önemsenildiği halde, neden bu kadar hor görülüyor (en son duyma olayı gibi), önemi azaltılmaya çalışılıyor babalık müessesesinin? Zira, çoğu kadın evlendikten sonra yıllardır beklediği beyaz atlı prensinin aslında yayan bir saray muhafızı olduğunu görüyor, hayal kırıklığına uğruyor. Beklenti bölü elde kalan gerçek oranı ne kadar düşerse, o kadar çirkefleşmeyi kendisine hak biliyor. Bunun suçu, babadaymış gibi çocukları fişeklemekten de beis duymuyor. Oysa hepimiz biliyoruz ki hayal kırıklıkları tek kişilik büyütülen bir çocuktur. Hayal kırıklığı nedeniyle dış dünyayı kendi ruhumuza tecavüz ediyor muamelesine uğratırsak; alacağımız tepki de bir o kadar şiddetli olacaktır... Öyle de olur, ayıla bayıla evlenen kadın her huyunu değiştirip kendisine (ve tabii, pardon, çocuğuna) rol model hale getirip toplum içinde "Aha" diye gururla işaret edilebilecek bir adama dönüştürme çabasında her daim başarısız olacaktır. "Seni çok seviyorum, haydi şimdi değiş" sloganı, sadece bu topraklarda değil; insanoğlunun duyguları ve arzuları ve hatta egosunun ayak bastığı bütün topluluklarda yüzde doksanı aşkın oranda başarısızlığa uğramaya mahkumdur. Oysa kadınlarımız bunu kabullenmek istemez. İstemiyorlar. Yapacak bir şey yok.

Babama dönelim.

Babamla çok şey yaşadık. İyi, kötü. Doğru, yanlış. Her şey bir yana, ortalamanın üstünde bir anlayış ve hoşgörüye sahip bir babaya sahip olduğum için daima mutlu oldum. Yorucu bir tecrübe, bazı konularda farklılıkları ortada tutabilmek ve hatta bu farklılıkları (çoğunluğu nesil farkından kaynaklansa da) bir çeşni gibi baba-oğul ilişkisi çerçevesine sığdırabilmek. Ama keyifli bir tecrübe.

Baktığımda, genetik olayları bir kenara bırakırsak ve toplumsal zekaya baz olan alışkanlıkları ele alırsak; ben babamdan çok şey öğrendim. Bu öğrendiklerimi de daima gururla içime hapsedeceğim. Ama tabii ki, bazı genetik hastalıkları almasaydım da olurdu baba! 

 
Toplam blog
: 17
: 422
Kayıt tarihi
: 24.04.11
 
 

ReputeUs'da metin yazarı. Sol Gazetesi ve Fotospor'da köşe yazıyor. "08:00" isimli bir romanı var..