Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

18 Ağustos '15

 
Kategori
Felsefe
 

Babanın oğluna nasihatı – “İnsan değişebilir mi?

Babanın oğluna nasihatı – “İnsan değişebilir mi?
 

Okyanus, damla ve AŞK


Güzel bir yaz sabahı, sabahın erken saatleriyle bir baba ve oğlu güneşin doğumunu seyrediyorlardı Çeşme sahilinde. Güneşi selamlıyorlardı bir Yoga üstadı gibi. Çevrelerinde olup biteni yorumlamadan ve olduğu gibi içlerine çekerek, sabahın o muhteşem enerjisini içlerine alarak hayret sarhoşu oluyorlardı o sahilde.

İnsan değişebilir mi diye sordu çocuk babasına?”...

Artık üniversite hayatını tamamlayalı ve özel bir firmada işe başlayalı 2 sene olmuştu. Çalıştığı firmada da güzel bir görevde, zorlu projelere başarıyla imza atıyordu. Ama nedense mutsuzdu. Huzursuzdu. Hatta akşamları uykusuzdu.

Bir şeylerin eksik olduğunu görüyor ve biliyordu. Nedense bir türlü insanlar mutlu olmuyorlar, daha fazla daha fazla diyorlardı. Bu stres altında iç gerginliğini yürütmeye çalışıyor ama genelde başarısız oluyordu.

Ne kendini ne de başkalarını mutlu edemiyor ve değişmek istiyordu. Doğruyu bulmak istiyordu ve hakikate varmak. Belki de hakikatine...

Ama doğrunun ne olduğunu da bilmiyordu. Hakikat ve doğru belirsiz kavramlardı onun için.

Hayat her daim faaliyet gösteren bir med cezirdir evladım”...diye başladı söze babası. 72 yaşında hayatın eleğinden geçmiş, doğru, mert, dürüst, insanlığı, insanlara olan sevgisi ve yardımlarıyla bilinen bir insandı.

... “Bu medcezir iyi-kötü, doğru-yanlış, eril-dişil, anod-katod diye farklı farklı tabir edebileceğin iki zıt kutup arasında gider gelir. Dualite derler buna.

Hayat okyanusunun med ceziridir bu canım oğlum”.

Kozmik tiyatronun bir oyunudur bu. İllüzyonun dünyamıza izdüşümü bir nevi.”

“Bazen düşersin “ne oldum?” dersin, bazen de kanatlanır böbürlenir yine “ne oldum?” dersin. Her iki durumda da med cezirin üstündeki köpük gibi, dalgalarla sallanır durursun. Hatta bir de “ben yarattım dalgayı!!” diye de gururlanırsın kendini bilmeden.”

“Evet aslanım”... “İnsan değişebilir. Sorunun basitçe cevabı bu...Bugün bilim bile bunu nöro-plastisite ile nörolojik açıdan anlatıyor.”

“Sen doğduğunda “saf bir ÖZ”dün. Bir düşmüş melektin. Dünya okulunun tozları ile sarmalandıkça hakikatinden, özünden koptun, ayrıldın. Kişilik dediğin maskeler altında kaldı, o pırıl pırıl özün.”

...”Sahte bir kişilik edindin kendine farkında olmadan. Bu maskeler oluşurken ise hayat seni cemali ve celali olaylar ile sınadı.

“Sanma ki hayat sadece seni sınadı...”

“Sanma ki sadece acılar ve ıstıraplarla sınandın...”

“Hayat , insana sadece celali olaylarla el vermez. Sadece zorluklar ve ıstıraplarla yol göstermez. Bazen bir rol model olabilecek insan çıkar karşına, o zaman da cemali yani güzelliklerle dokunur sana. Yani hayat sana madalyonun her iki yüzüyle de dokunur aslanım. Aynı seni seven sevgilinin seni gördüğü sanan iki yanağıyla seni öpmesi gibi.”

“Ama unutma ki hayat sana her zaman dokunur. Hayat herkese dokunur. Yeter ki dokunulduğunu, yardım edildiğini, korunduğunu ve sevildiğini bil

“...ve yeter ki sana uzatılan eli gör. O el her zaman yanındadır. Yeter ki gör. Çünkü dünya bu elin farkında olmadan yaşayan milyarlarca insanla dolu ve bu hep böyle oldu. Çünkü Yüce Yaradan endirekt yollarla konuşur. Aklına değil kalbine konuşur. Pas ve kir tutan kalpler ise onu anlamaz ve dinleyemezler. Ve kiri, pası kalın olan kabuklar her zaman şok ile açılır.”

“Dünya bu yüzden bir sürü hastalık ile dolu. Hastalık da bir misafir çünkü ve tek vazifesi bilinç tekamülü ile kalbi temizlemek. Kalp bir uyandı mı bir kere, kalmaz geride hastalık.”

“Ama ne oluyorsa hep senin için olur. Hep senin hayrına olur yavrum.”

“Şimdi büyüdün, hayata atıldın. Sen, sen değilsin aslında...”

“Senin içinde geldiğin kaynağın özü saklı maskelerinin altında...”

Kendindeki Tanrı parçacığını artık hatırlama vaktin geldi aslanım...

“Sen bir aslansın ama kendini kuzu sanıyorsun. Ben ise sana “artık aslan olduğunu hatırla ve uyan!!” diyorum. “

“Yapman gereken tek şey özünü hatırlamak ve inanmak. Hatta buna iman etmek.”

Hatırla diyorum çünkü hayat okulunun illüzyonu sana bunu unutturdu. Sen daha yeni doğmuş bir bebekken zaten bunu biliyor, ama fark etmiyordun.“

Şimdi ise bilmiyor ve hissetmiyorsun. Vakit, doğduğun an sahip olduğun ama sahip olduğunu bilmediğin şeyi şimdi artık hatırlama vakti. Ancak bu sefer bilerek ona sahip olacaksın.”

Aklınla değil kalbinle bileceksin tekrar. Yani, dünyevi aklını geride bırakacaksın. Çünkü akıl susar, ruh kalır geriye ve kalp ruhundan fısıldar sana”

İnsan değişebilir evladım!!”

“Zaten değişmeyecek olsa; ne evren ne de insan olurdu.”

“Hayatta her şey tekamül için var. Bütünün tekamülü için var her şey. Bu yüzden değişim kaçınılmaz. Yapman gereken tek şey istemek, yapmak ve sabırla ve sebatla beklemeyi bilmek.”

Niyet-gayret-kısmet bu işin formülü.”

“Sakın istedim olacak diye bekleme. Çabasız olmaz hiçbir şey. İstedim ve denedim demen de yetmez. Hayat sınar senin azmini ve sebatını zorluklar ve güzelliklerle. Bir bakarsın coşar kendini kaybedersin bu yolda. Bir bakarsın düşer kalkamazsın. Ancak kahramanın yolculuğu, sadece yolda olanlar içindir ve sadece azı Simurg gibi sınavı geçer.”

“Birileri sana yolu göstereceklerdir elbet. Ama o yolu sadece sen yürüyeceksin.”

“Birileri sana” bu yoldur tek doğru olan!!” diyecekler. Ancak her giysinin her bedene uymadığı gibi göreceksin ki her yol her ruha göre de uymayacaktır.”

“Hakikate varan yollar tek olsa, neden Yaradan bunca farklı yollar versin ki. Sen kendi yolunu kendin seçeceksin aslanım. Unutma ki sadece tek yol yoktur Roma’ya çıkan. Farklı yollar vardır ve farklı yollar farklı ruhlar içindir. Yeter ki ara. Unutma ki “aramakla bulunmaz ancak bulanlar arayanlardır”...”

“...sana “tek yol budur” diyenlerden de uzak dur. Kendini bilmeyen, hayatında okyanusu uzaktan görüp de “En’el Hakk” diyen kibirli insanlardır onlar. Hallac’ı Mansur’un sahte biblolarına kapılma sakın”

“Hangi yol doğru diye kendine sorduğunda cevabı yine içinde bulacaksın. Yüce Yaradan’ın sana verdiği evrensel pusulaya bakacaksın. Yani kalbine...”

“Ancak kalp bir et parçasıdır aslanım. Üstüne ışık vurunca ona gönül derler ve vicdanının pusulası gönlün olmadığı sürece sığ sularda sürüklenen çapasız gemiye benzersin...”

“Aslanım benim. Canım oğlum. Aslan parçam benim. “

“Sen değişecek, gelişeceksin. "Gönlünün ve gönüllerin kaanı" olacak, ışık saçacaksın.

Bildikleri unutup, nefsinden öldüğün vakit...

“...işte o zaman bildiklerini unutup ölmeden önce öldüğün vakit...Kalıcı olarak değişeceksin.

Kaldır kendini aradan, çıksın ortaya Yaradan. Çünkü sen O’sun. O’sun ama haddini de bileceksin, zira sen damlasın, o ise okyanus. Okyanus değilsin sen.”

“Okyanustan geldin ve okyanusun parçasıydın ama okyanus değilsin şu an. Damla damlalığını, haddini bilerek bilecek. Ancak özünü de hatırlayarak swa-dharmasını yani vazifesini gerçekleştirecek. Bunun için geldin dünyaya.”

“O yüzden de hayalini bul ve yap aslanım. Sonra seni kimse tutamaz. Bir bakmışsın o zaman değişim sen olmuşsun. Kirleri temizleten okyanus suyu olmuşsun.”

Sevgiler,

Kenan

 

https://twitter.com/Naacel

https://www.facebook.com/public/Kenan-Kolday

https://instagram.com/naacel/

http://naacel.blogspot.co.uk/

http://www.felsefetasi.org/author/kenan-kolday

 

 

 
Toplam blog
: 245
: 1347
Kayıt tarihi
: 29.10.12
 
 

Çocukluğumdan beri kendimden büyük bir şeyleri arayıp durdum. Ve 1999 yılında yaşadığım şoklar il..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara