Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Temmuz '13

 
Kategori
Siyaset
 

Barışın adını Türk Ulusu koyar!

Barışın adını Türk Ulusu koyar!
 

Asla boşa söylenmedi, asla unutulmayacak!


“Barış” ve “demokrasi” iki sihirli kelime…

Öylesine sihirli kelimeler ki dilin, içinde yaşadığı anlam ve bağlamları dahi unutturabiliyorlar.

Barış salt bir çatışmasızlık hali midir?

Meselâ Apo denen bebek katili hainin sözlerine uymak, onun tehditlerine boyun eğmek barış mıdır?

Bir katilin bizden  barış ve demokrasi adına itibar görmesini istemek gerçekten barış ve demokrasi ile bağdaşır mı? Elbette bağdaşmaz.

Barış, meşru bir egemenlik alanında, adalet ve emniyet tekelinin tartışmasız şekilde yürütülebilmesi halidir.

Türkiye Cumhuriyeti, bazı etnik ırkçıların ve dincilerin iddialarının tam aksine, kesinlikle meşru bir devlettir.

Bu devletin egemenlik alanı, devleti kuran Türk Milleti’nin adalet ve emniyet sağlamak tekelinin sürdürüldüğü siyasi sınırlardır.

Dolayısıyla Türkiye’de “barıştan” bahsedilecekse bu barış, ancak Türk adının ve egemenliğinin meşruiyet ve egemenlik sınırları içindeki tartışmasız adalet ve emniyet tekelini tanımak demektir.

Barış, düşmana, saldırgana, haine göre tanımlanmaz.

PKK Türk adına ve egemenliğine düşman eli kanlı bir örgüttür. Bu örgüt hiçbir meşru hakkın savunucusu olmadığı gibi hiçbir tartışmanın da muhatabı değildir.

Barış,  galibin şartlarının tartışmasızlığı değildir. Nitekim bu gün “barıştan” en çok söz eden etnik ırkçıların aynı zamanda “TECEyi yenmekten” bahsetmeleri bu açıdan tesadüf değildir. Alman ırkçılığınn saldırganlığına karşı barış beklentisiyle suskun kalan ülkelerin tek yaptığı Nazi  yangınının büyümesine sebep olmak oldu. Bu açıdan Türk adından vazgeçince etnik ırkçıların yatışacağını sanan dinciler de aynen  dönemin İngiliz başbakanı Chamberlain gibi yanılmaktadır.

Etnik ırkçılık kadar dincilik de  demokrasiden sadece herhangi bir kitlenin, çoğunluğun tartışılmaz ezici gücünü anladığından dolayı Türkiye’de barış ve demokrasi kelimeleri artık anlamını yitirmiştir.

Bir ülkede o ülkenin meşru egemenlerine karşı kaç kişinin savaş açtığının barışla da demokrasiyle de ilgisi yoktur.

Ülkenin adalet ve emniyet uygulayıcılarına karşı silâh çekenlerin konuşma, tartışma ve hak arama hakları kalmamıştır. Meşru Türk egemenliğine karşı silâh çekenlerin İstikl3al Harbi’ndeki işgal güçlerinden bir farkları yoktur ve kesin şekilde yok edilmeleri, memlekette barışın tesisi için elzemdir.

Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı sınırlı sayıda terörist saldırı nasıl barış tehdidi ise bu egemenliğe karşı kitlesel başkaldırılar da aynı şekilde tehdittir.

Bu açıdan Türk Milleti’ne kaç kişinin hakaret ettiğinin, kaç kişinin hak arama adıyla  isyan ettiğinin, kaç kişinin silâha sarıldığının hiçbir önemi yoktur. Türk Milleti kendi bayrağını kendi topraklarında  dalgalandırmak için hiçbir aşiret reisinden, etnik ırkçıdan, etnik teröristten, hainden ve katilden izin almaz, almayacaktır.

Barış düşmana, saldırgana, mütecavize, asiye, haine boyun eğmek değildir.

Şurası unutulmamalıdır: Sözde barış için kitlesel başkaldırıdan medet umanlar, İstiklâl Harbi’ni başlatan millî uyanışı karşılarında bulduklarında, demokrasi  demagojisiyle uyutulan bir milletin nasıl olup da vatanını terk etmediğine şaşıracaklardır ama kendileri için geç olacaktır. Çünkü “Ya istiklâl ya ölüm!” bir müsamere repliği değil bir hakikattir. Bu vecizeyi kanıyla imzalamış  Türk Milleti’nin iman ve cesaretini etnik ırkçı ihanetin havsalası alamaz.

Türkiye’de tek bir Türk dahi kalsa,  çıplak elleriyle dahi vatanını savunmadan bayrağını indirmez.

Barış Türk’ün, demokrasi Türk’ün, egemenlik Türk’ündür!

Ne mutlu Türk’üm diyene!

 
Toplam blog
: 153
: 503
Kayıt tarihi
: 11.02.11
 
 

Eczacıyım, memlekete meraklıyım.....