Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mart '14

 
Kategori
Güncel
 

Başbakan da sapan kullanıyormuş!

Başbakan da sapan kullanıyormuş!
 

Gülen Cemaati ile aralarındaki çekişme sonucunda, belki yıllar sonra öğrenebileceğimiz rüşvet ve yolsuzluk ağını bugünden öğrendik.


Dün okuduğu şiire dikkat ettiniz mi?

Etmediyseniz, önce yazıyı okuyun!

Seçim süreci başladığında, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere pek çok şehirde AKP favoriydi. Sonrasında 17 Aralık’ta Türkiye, hatta dünya tarihinin en ilginç operasyonu gerçekleşti.

İlginç çünkü dünya tarihinde aynı hükümete mensup dört bakanının birden adının rüşvet ve yolsuzluğa karıştığı başka bir vukuat yok.

Beklenirdi ki söz konusu bakanlar istifa etsin; Başbakan da “yetimin hakkı” deyip, bu tarz işlere tevessül eden bakanları aforoz etsin!

Ne gezer!

Evet, istifa ettirildiler! Çünkü Başbakan, bakanları istifa ettirince kendisine yönelik girişimlerin duracağını düşünmüştü.

Tam o anların birinde, bakanlardan biri, Erdoğan Bayraktar, “benden önce Başbakan istifa etmeli; çünkü ne yaptıysam O’nun emriyle yaptım” deme cüretinde bulunmuştu.

Biz daha bunun anlamını analiz etmeye çalışırken 25 Aralık Operasyonuna dair bilgileri öğrendik.

25 Aralık Operasyonu tam yapılamadı.

Başbakan, karlı bir dağın tepesinden kendisine doğru savrulduğunu düşündüğü küçük bir kartopunu savuşturabileceğini düşünmüştü. 25 Aralık Operasyonu, Başbakana doğru savrulan şeyin kartopu olmaktan çıkıp, bir çığ gibi üzerine giden büyük bir kütle olduğuna dair ipuçlarını da göstermişti.

İttifak yapa yapa devleti bütün yönleriyle ele geçiren Başbakan, her bir adımın sonunda, yanında görülmelerini pek içine sindiremediği müttefiklerini de temizledi.

2010 Referandumunu hatırlayın!

Kimisi, “mümkün olsa da mezardaki ölüleri de kaldırıp getirsem” demiş; bir başkası, “yetmez ama evet” diye özetlenebilecek afili bir çıkış yapmıştı.

İlk tekmeyi “yetmez ama evet”çiler yedi!

Pek örgütlü sayılmazlardı ama onların etkisinde kalıp sandığa gidenler sonucu belirlemişti.

Erdoğan, daha ilk dönemeçte onları yalnız başlarına bıraktı. Aldatılmışlardı ama iş işten geçmişti.

Asıl ip, sıra Fetullah Gülen Cemaati’ne geldiğinde koptu.

Erdoğan’ın “dershane hamlesi”, dershanelerin çocukların eğitimine zarar verdiği gibi insani bir nedene değil, ilgili ilgisiz herkesi Silivri’ye kapattıktan sonra Gülen Cemaati’ne ihtiyaç duymadığını düşünmesinden kaynaklanıyor.

Cemaat, bugüne dek kendisine yönelen devlet baskısını “sabır eylemi” ile kabullenmişti.

Sabretmişti yani!

Ama Erdoğan’a karşı sabretmeye niyetleri yoktu.

Açıktan müdahale ve mücadele yerine farklı bir yöntem seçmişlerdi.

Seçtikleri yöntemin dilini her iki taraf da çok yakından biliyordu.

Baykal’a ve diğerlerine yapılanları bir yana bırakalım; mesela Silivri’ye gönderilen onca suçsuz insana atfedilen suçların tamamı, iki kişi arasında yapılmış konuşmalardan ibaretti. Yasalara göre elde ediliş biçimi nedeniyle suç kabul edilemezlerdi.

Dahası yasalara göre bu kayıtların elde ediliş biçimi suçtu.

Ama hatırlayın, Başbakan, “ne özeli, genel, genel” diyerek, elde ediliş biçimini savunmuş; sonrasında mesele Silivri olunca kendisine savcılık misyonu biçerek olup bitenlere meşruluk kazandırmak istemişti.

Erdoğan’ın kendilerine yüklendiğini gören Cemaat, önce Bakanlar üzerinden resti gördüğünü ima etti. Başbakan önce ürküp, bakanları istifaya zorladı ama sonradan anladı ki “turpun büyüğü heybede” imiş.

İşte o andan itibaren öyle “dershane-mershane” diyerek gevelemekten vazgeçti. Doğrudan Fetullah Hoca’yı hedef aldı ve bir anda operasyonda adı geçen savcılar görevden alındı, polis şeflerinin görev alanı değiştirildi. Böylece adı pek çok olaya karıştığı iddia edilen oğlunun sorgulanması engellenmiş oldu.

Engellenmeseydi neler olurdu?

Elde ediliş biçimleri problemli olsa da ortada nereden geldiği belli olmayan paralar ve el konulma biçimlerini konu edinen tapeler var. Ayakkabı kutularından paralar çıkmış. Para sayma makineleri, çelik kasalar vs.

 Her şey o kadar açık ki!

Evet, insanları, mahkeme kararı olmadan dinlemek hem hukuken suç hem de genel kurallara aykırı ama kaynağı belli olmayan paralara sahip olmak hem de sahip olanlar bakanların kendileri, oğulları ve Başbakanın oğluysa bu daha büyük bir suç.

Her gizlilikte bir ahlaksız yattığı muhakkak!

Kimsenin hiçbir şey bilmediği, samimi inançlı insanların “yiyor ama ucundan bize de veriyor” diye peşinden gittikleri bir ortamdan bahsediyoruz.

17 Aralık’tan bu yana söz konusu ortamda neler olduğunu öğrenme fırsatı yakalamış bulunuyoruz. Bu “fırsat”ı da Fetullah Gülen Cemaati verdi.

Müteşekkir olmamız gerekir mi bilemem ama 12 yıldır Hükümet eden Başbakanın “bizi aldattılar” demesinin, devlet adamı ciddiyetiyle örtüşmediğini rahatlıkla söyleyebilirim.

Başbakanın, olup bitenden sonra mahalle kahvesindeki dostlarına dert yanar gibi “beni aldattılar” demesinin bir ciddiyeti olmadığı gibi, bundan sonrası için kendisine güvenilmemesi gerektiğinin en önemli belirtisi.

İşte Başbakanın bu tavrıdır ki seçim süreci başladığında İstanbul’da fark AKP adayının lehine yüzde 15’den fazlayken bugün başa baş görünüyor.

Aynı şey Ankara için de geçerli!

Dört dönemdir Ankara Belediye Başkanlığını yürüten ve son dönemlerde fark atan Gökçek, şu anda Mansur Yavaş’ın gerisinde.

Uluslar arası camianın bile “sansür” olarak tanımladığı; hatta Obama’nın Naziler dönemindeki kitap yakma eylemiyle bir tuttuğu sosyal medya yasağı ise ortama “tüy dikmiş” durumda.

İşte böyle bir ortamda 30 Mart için son dönemeçten geçiyoruz. AKP, Ankara ve İstanbul’u kaybetmek üzere. Dün 2 milyon diye duyurduğu mitingin en abartılı haliyle 1 milyon olduğu; hatta Emniyet Müdürlüğü’nün resmi rakamlarına göre 220 bin olarak açıklandığı dikkate alınırsa durum daha da net anlaşılacaktır.

Ha bu arada, daha geçen hafta, içimiz kan ağlayarak sonsuzluğa uğurladığımız Berkin Elvan’ın arkasından konuşmuş ve “cebinde bilye, elinde sapan vardı” demişti.

Dün mitinge gelenlere okuduğu şu şiire bakın:

“Yokuşlar kaybolur çıkarız düze
Kavuşuruz sonu gelmez gündüze

Sapan taşların yanında füze
Başka alemlerle farkımız bizim”!

Bir küçük çocuğu sapan kullanmakla suçlayan Başbakanın içler acısı şu “farkı”na bakarak, Ankara’da oynanan satrancı kimin kazanacağını görün. 

 
Toplam blog
: 102
: 682
Kayıt tarihi
: 06.07.10
 
 

8 Ocak 1961'de doğdu. Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler..