Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mart '16

 
Kategori
Güncel
 

Başbakan’ın ‘selamlaşma’ çağrısını yürekten destekliyorum

Başbakan’ın ‘selamlaşma’ çağrısını yürekten destekliyorum
 

ilimsaati.com'dan...


Sayın Davutoğlu, “sokaklara daha çok çıkalım, daha çok selamlaşalım, kucaklaşalım” diyor ki bu sözlerle, en fazla eksikliğini duyduğumuz bir ihtiyacı dile getiriyor.

Selamlaşma; bireyin moral seviyesinin, toplumun yaşama gücünün en açık göstergesi.

Kişi, ne kadar çok selamlaşıyor, bunu ne kadar içten yapıyorsa, ruh halinin o kadar iyi olduğunu anlayabilirsiniz. Bir toplumda selamlaşma ne kadar yaygınsa, o toplum o kadar diri, o kadar kuvvetli, o kadar yüksek bir yaşama gücüne sahip demektir. Selamlaşma ne kadar yaygınsa, toplum, yıkıcı tesirlere karşı o kadar dirençli demektir.

Tabii selamlaşma ne kadar zayıfsa, toplumun moralinin de o kadar zayıf olduğunu, belki de çökmekte olduğunu söyleyebilirsiniz.

İslam da “selamlaşmayı yaygınlaştırınız” dediğine göre, toplumdaki selamlaşmanın yaygınlığına bakarak, ne kadar Müslüman olduğumuzu da görebilirsiniz. Bu arada, “İslam” kelimesiyle, “selam” kelimesi arasındaki yakınlığa bakın: İslam’ın beşte dördü “selam” gibi!

Sizce selamlaşma yaygın mı?

Bence değil!

Hatta çok zayıf…

Haddizatında, uzun yıllardır, böyle bir uyarıya ihtiyaç duyuyorduk. Başbakanlık seviyesinde konuya ilgi çekilmesine çok sevindim. Ümit ederim, bütün millet Başbakan’ın bu güzel tavsiyesine uyar, herkes herkesle selamlaşır. Aramızdaki selamlaşma yaygınlaşır. Hem bireysel olarak moralimiz, hem de milletçe yaşama gücümüz yükselir.

2008 yılında yazmaya başladığımda, ilk yazımın konusu “Selam”dı. Burada paylaşmamıştım. Başbakan’ın hatırlatması vesilesiyle o yazımı sizlerle paylaşıyorum.  

Selâm

Selâm; bir tebessümdür. Herhangi bir yerde karşılaşan ve göz göze gelen iki “insan”ın birbirine tebessümü...
Selâm, bir insanın diğerine sevgiyle bakışı... Selâm veren, diğerine diyor ki;“kendime saygı duyuyorum. Bu duygum sana da saygı duymamı öğretiyor bana ve sana, senin şahsında bütün insanlara saygı duyuyorum. Seni selâmlıyorum, çünkü sana değer veriyorum.”
Selâm veren kişi şunu da söylüyor: “Ben sana dost’um, arkadaş’ım, benden sana zarar gelmez. Senin iyiliğini istiyorum. Sana bir yardımım dokunacaksa eğer, yardıma hazırım.”
Size bu güzel anlam ve dileklerle selâm veren “insan”ın selâmı alınmaz mı?
İslam’da “selâm müessesesi”nin çok özel bir yeri vardır. Bilindiği gibi, selâm vermek sünnet, verilen selâmı daha güzeli ile almak farzdır. Selâm vermeniz tavsiye edilmiştir. Ama verilen selâmı almanız emredilmiştir. “Allah’ın selâmı üzerinize olsun” diyen bir din kardeşinize, daha güzeli ile mukabele etmek sizi mutlu etmez mi? Dünyayı daha yaşanılabilir bir dünya olarak göstermez mi gözlerimize? Sıkıntılarınızı azaltmaz mı?
Selâm huzurdur. Selâmlaşan iki insanın ruhları arasında bir duygu akışı olur. Selâmlayan huzur duyar, selâmı alan güven.
Selâm; en yakınımızdakilerden, mesafece en uzaktakilerle, görüşmelerimizde başlangıç ve bitiriş kelâmımızdır. Selâmünaleyküm, merhaba, günaydın, iyi günler, hayırlı akşamlar, uğurlar olsun... vb.
Görüştüğümüz birisiyle; bizim yıllardır görüşemediğimiz, ama onun görüşeceği bir dostumuza, yakınımıza selâm göndeririz. Bunu asla ihmal etmeyiz. Üçüncü kişiye selâm göndermekle görevli kıldığımız kişi içinse, bu hayatî bir yükümlülüktür. Selâmı, ilgili kişiye, görür görmez iletmezse bir yükün üzerinde kalacağına inanırız. Ve bu selâm, yıllarla biriken zamanın ve kilometrelerce uzayan mesafenin koparamadığı bir gönül bağı değil midir sevdiklerimizle?
Selâm; geçmişlere, hatta geleceklere bile gönderilemez mi? Böyle bir selâm bağıyla geçmiş ve gelecekle irtibat kurunca, insan, ruhunun ölümsüzlüğünü hissetmez mi? Ebediyete intikal eden yakınlarımızı bu duyguyla anarken onların üzerimizdeki acısı hafiflemez mi?
Hayatımızda, gelenek ve kültürümüzde bu kadar geniş ve önemli bir yeri olan “selâm”ı her gün görüştüğümüz kişilerden; apartmanda, yolda, otobüste, iş’te niçin esirgiyoruz, niçin insanlara gülümsemiyoruz, hatta maalesef iş arkadaşlarımızı, komşularımızı görmezden geliyoruz? En ayıbı, verilen selâmı almıyoruz!.. Burada beni çok üzen bir gözlemimi yazmadan geçemeyeceğim: Bazılarımız, insanları iki guruba ayırıyor; selâmlaşmaya değer olanlar ve olmayanlar. Kendilerine göre ekonomik ve sosyal yönden aşağıda gördükleriyle selâmlaşmaya tenezzül etmiyorlar. Bazen de selâmlaşmaya cesaret edemiyorlar.

Diğer bir gözlemim de şehir içi otobüs veya dolmuşlarda; oturan iki kişiden cam tarafında olan inecek oluyor, yanındakinden izin istemek yerine, ona hiçbir şey söylemeye tenezzül veya cesaret etmeden sürtünerek geçmeyi deniyor. Bence çok kaba ve uygarlığa sığmayan bir davranış. “Müsaade eder misiniz?” diye sorarsanız, inanın size severek ve ayağa kalkarak yol vereceklerdir. Korkmayın, deneyin, konuşun, selâmlaşın. Siz, birilerini selâmlaşmaya değer bulmazsanız, başka bazılarının da sizinle selâmlaşmaya tenezzül etmemesini kabullenmiş olmaz mısınız?
Çocuklarımıza ve gençlerimize de “selâm”ın değerini ve önemini öğretmiyoruz. Selâmlaşan çocuğun daha çabuk sosyalleşeceğini, kendine ve diğer insanlara daha çok güven duyabileceğini, bunun da hayatının her merhalesinde başarısına katkıda bulunacağını düşünmüyoruz.
Şehirler büyüdükçe, kalabalık arttıkça, ilişkiler karmaşıklaştıkça birey yalnızlaştığını hissediyor. Bu yalnızlık hissi ise korku, tedirginlik, güvensizlik, sıkıntı, karamsarlık gibi olumsuz duygular meydana getiriyor. Mutluluk için dünyaya gelen insan kendini sık sık bedbaht hissediyor. Heyecan, coşku dolu olması gereken hayat neredeyse “yük” haline geliyor.
Ne yapmalı?

Selâmlaşın, daha sık selâmlaşın, her fırsatta, tanıdık, tanımadık herkesle selâmlaşın... İçiniz huzur dolsun. Hayatın güzel olduğunu hissedeceksiniz.

Bahtiyar olacaksınız.

Saygılarımla gönülden selâmlar size.

Coşkuyla selâmlıyorum dünü, bugünü, yarını, yakınları ve uzakları ve bütün âlemi.

 
Toplam blog
: 1412
: 1241
Kayıt tarihi
: 04.06.10
 
 

Ücret karşılığı hiçbir yerde çalışmıyorum. Sandıklı'da doğdum. Kuleli Askerî Lisesi, Kara Harp Okul..