Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ekim '09

 
Kategori
Siyaset
 

Başbakana sordum “Nassınız” diye…

Başbakana sordum “Nassınız” diye…
 

Beklerken bile ne yaptıklarının bilincindeydiler...


Geçen yazımda “Nassınız Sayın Başbakan” diye sormuştum da yazıma değerli bir “Bolg yazarı” kardeşimizden yorum geldi: 25 yıl içerisine 40000 insan ölmüş; dağlar kan gölü olmuş ve sizi (Neyi çözeceksek) diyorsunuz… Bu soruya soran birinin, Başbakanının hatırın sormaya hakkı yoktur bence... Çözülmesi gerekeni çözmesi gerekenler çözecekler... Bazıları da sadece seyredecek... Slmlar…”diyor Ali AÇIKÖZ kardeşimiz…

Bakın…

Sevgili kardeşimizin affına ve hoşgörüsüne sığınarak diyorum ki, bu yorum “Sarımsaklasak da mı saklasak, sarımsaklamasak da mı saklasak” gibi olmuş…

Kim diyor “Sorun çözmeyelim, bırakın mundar kalsın” diye?

Aklı başında olan hiç kimse bunu söylemez, böyle de düşünmez…

Anca, sorunun kaynağını bilmeyen, sadece 40 bin kişinin hayatını kaybettiğinden söz eder, olayı ajite eder…

Bir de DTP ve PKK politikasını güdenler ile dış etkenler…

Kim ki “Türkiye’de Kürt sorunu” veya “Azınlıklar sorunu” var diyorsa, söylediklerinin büyük bir bölümü yalan. Hele “Kürt sorunu” külliyen yalan…

Ülkenin neresinde ne gibi sorun varsa, o sorun bütün milletin sorunudur, sadece bir kısmın değil…

Bizim dediğimiz, yol yanlış, sokak çıkmaz sokak…

Yurdumuzun “O bölgesinin” ciğerinde yaşamayanlar, işte olaya hep “40 bin kişi öldü, artık analar ağlamasın” diye bakar, sorunun kökeninde ne var, bilmezler, bilenler de işi siyasete alet ederler.

Aynen bugün yaşadıklarımız gibi…

“Kürtçülük” politikası ile PKK ayrı ayrı, birbirinden farklı yönleri olan şeylerdir.

DTP, “Kürtçülük” yaparak PKK’yı kullanıyor. PKK ise DTP politikası içinde kendi çıkarları uğruna oynuyor.

Önümüze konan ve içinde ne olduğunu bilmediğimiz “Açılım” adındaki paketin içinde 34 PKK militanı çıktığını gördük. Hem de hiç “Pişmanlık” duymamış, dağdan “Şartlar” getirmişlerdi… Hatta bununla da yetinmemişler, Başbakan’ın deyişi ile olayı iç politikaya alet etmişler “Şark kurnazlığı” yapmışlardı hatırlayabiliyorsanız önceki haftayı…

Yine hatırlayabiliyor musunuz DTP’nin dediğini; “İzlediği üzere yüz binlerce insan kendiliğinden harekete geçerek barış grubunu coşkuyla karşılamıştır.”

Gerçek böyle ise, senin partinin seçim otobüsünün orada ne işi var? Bir tek Türk Bayrağı yok, alan PKK’nın bez parçası ile dolu…

Bu mudur “Barış” istemek?

Bakın yine ne söyleyip de yolu tıkıyor: “Ya birlikte kazanacağız, ya da hep birlikte kaybedeceğiz.”

Bu gidişle bizim kaybedeceğimiz bir şey yok, ama PKK ve DTP politikası yapanların kaybedecekleri çok şey olacak.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin şeklini, niteliğini, bayrağını, İstiklal Marşı’nı hiçe sayanlar ve bunun üzerinden pazarlık yapmaya kalkışanların sonu yoktur…

DTP ve PKK’nın yaptığı budur.

Diğer taraftan…

PKK, terör örgütü olduğu gibi, ayrıca dünyada her türlü kaçakçılığın merkez üstlerinden biridir. Üzerinde oynadıkları paranın miktarı, öyle umursanmayacak ve vazgeçilebilecek bir miktar değildir. Dağdan indiklerinde bu boşluğu kim veya kimler dolduracak bilen var mı?

Veya bu boşluğun içine devlet torak koyarak kapatabilecek mi?

Olay sadece “Dağdaki silahlıların” indirilmesi olsa, eyvallah… Onların bir kısmı, geleceklerini göremedikleri için zaten gelip teslim oluyor. Bunu da görmezden gelmeyin, değerlendirin…

Gelelim sözün sonuna…

Hiçbir dönemde “Seyredenler”den olmadım. Ancak çözmesi gerekenlerin yanında gerçeklerin büyük bir bölümünü içinde yaşayarak “Aklımla” oldum…

Bir de son hatırlatma… DTP, hiçbir zaman “Kürt asıllıların temsilcisi” olmadı, olması da mümkün değil. Gerçek bu ne yazık ki…

Şimdi, değerlendirmelerinizi bu pencereden bakarak yapınız… Lütfen…

27 EKİM 2009

 
Toplam blog
: 146
: 576
Kayıt tarihi
: 17.01.09
 
 

Yazacak belki bir çok şey vardır, ancak sadece "Yazmak en büyük tutkum" desem!... Sonrasında da zate..