Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Şubat '11

 
Kategori
Güncel
 

Başımıza inen balyozlar

Başımıza inen balyozlar
 

Birbirinin uzantısı bir sürü haber dinliyoruz hergün, haberleri yorumlayışımızsa bir acayip. İnceleyip araştırmadan, kendi ideolojimizin kalıplarına kurban ediyoruz duyduklarımızı. İşin aslını sorsalar bihaberiz olanlardan, ama yandaşı olduğumuz liderlere kapılmış gidiyoruz. 

Balyoz Davası gelişmeleri daha da belirginleştirdi düşüncelerimi. Atatürkçüler askerden, İslamcılar iktidardan taraf olmayı sürdürürken, önyargılarını bir kenara bırakıp iki taraflı değerlendirebilene rastlamak neredeyse imkânsız. 

Ülkemiz yıllarca, askeri darbelerle hizaya sokulmaya alıştırılmışken, tarihimizde ilk kez askere darbe yapılmıştır balyoz davasıyla, afallamamız bu yüzden. Henüz yargı aşamasındaki bu iddiaları değerlendirmeyi doğru bulmuyorum, çünkü suçu ispatlanmamış herkes suçsuzdur benim nazarımda. Ama TSK' nin geçmişinde klasik, modern ya da postmodern darbelerin çokça olması, onu bu filmin başrol oyuncusu konumuna getirmekten de alamıyor kendini. 

Öncelikle TSK içinde kırılmaların varlığını ortaya koydu bu dava. Başbakanlığa bağlı bir kurum olduğunu ilk kez bu davayla hissettik, gerçekçi olmak gerekirse öncesinde kimin kimi yönettiği belli değildi. İktidara gelen parti CHP dışında bir partiyse eğer, askerden sesler yükseldi her daim. Çok sesliliğe tahammülsüz, iktidarı kendi çizgisinde isteyen bir askeri mekanizma işleyip durdu ülkemizde. Ama TSK bir tabuydu çoğumuz için, ne zaman birileri eleştiriye kalksa, canları pahasına ülkemizi savunmaları öne sürüldü. Ödetilen bedellere rağmen, yaptıkları darbeler mübah görüldü, sadece bu bile demokrasi anlayışımızın ne kadar arızalı olduğunu göstermeye yetiyor. Halbuki canları pahasına çalışan bir onlar yoktu bu ülkede, neydi onları böylesine dokunulmaz kılan? 

Aklımdan geçip de sayamadığım daha onlarca hastalıklı yapıya rağmen ülkemizin vazgeçilmez bir parçası ordu. Bütün bunlarla birlikte suçu ispatlanmamış rütbeli askerlerin, aylarca hatta yıllarca tutuklu yargılanmasını da yine baskıcı rejimin uzantısı olarak görüyorum. İster asker olsun, ister gazeteci, ister PKK sempatizanı, isterse Hizbullahçı... Kimse yargılanırken bu kadar uzun süre tecrit altında kalmayı hak etmez. Ya suçsuzsa bu insanlar, cezaevinde kaldıkları geçmiş zamanı kim telafi edecek? " Özür dileriz, bir yanlışlık olmuş" mu diyeceğiz? 

Ne gelip giden hükümetlerin, ne de askeri otoritenin demokrasiyle çözüm arayışına girdiğine tanık olamıyoruz bir türlü. İşin garipliği, bizler de bu demokrasi yoksunluğuna alışmışız. 

İkinci Dünya Savaşı' nı yaşamış rahip Pastor Nie Moeller gibi olmasın sonumuz: 

"Önce yahudiler için geldiler sesimi çıkarmadım, çünkü ben yahudi değildim,  

Sonra komünistler için geldiler sesimi çıkarmadım, çünkü ben komünist değildim,  

Sonra sendikacılar için geldiler sesimi çıkarmadım, çünkü ben sendikacı değildim,  

Sonra benim için geldiler, ve artık ses çıkaracak kimse kalmamıştı yanımda. " 

Sevgi ve Selamlarımla...  

 
Toplam blog
: 26
: 4041
Kayıt tarihi
: 06.10.10
 
 

1974 Tunceli doğumluyum. 1996 Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi mezunuyum. Folklorik müzik ..