Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ocak '14

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Başka İstanbul yok

Başka İstanbul yok
 

"İstanbul'u sevmezse gönül aşkı ne anlar 
Düşsün suya yer yer erisin eski zemanlar
Sarsın bizi akşamda şarap rengi dumanlar
Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış'tan "
"Behçet Kemal Çağlar"
 
Üsküdar'da otururlardı , Tunusbağı'nda. Ahmediye'den Çiçekçi'ye giderken Karacaahmet Mezarlığı'nın kavşağında sağdaki Büyük Mustafa Paşa Sokak 44 'de.Arkadaki duvarın ötesinde Kadıköy'e giden yol ve karşısında şimdi annemin, anneanne ve dedem ile dayımın yattığı mezarlık.Adını, İstanbul’a Hacı Bektaş-ı Veli tarafından İslam dinini yaymak için gönderilen Karaca Ahmet’ten almış . Çok sevmiş,dedemi kıskanırmış Saadet Hanım .Onu iki katlı evinin tam karşısına defnettirdi...sonra da kendi gitti. "Adam olun oğlum burası İstanbul" derdi",başka İstanbul yok ." O, katıksız İstanbul Hanımefendisi'ydi. 
 
Sekiz yaşlarındaydım rahmetli anneciğim bizleri her hafta oraya götürür, bir gece kalırdık.Alt katta küçük bir hela ,mutfağımsı bir alan , arkada, küçücük bahçede malta eriği vardı...verdiği üç beş meyvayı yemezler, kardeşimle benim çalmamı gözetleyerek gizli bir haz alırlardı.Üst katta arkada küçük ,önde sokağa bakan büyükçe  oda vardı.İki büyük somya, cevizden üç koltuk, dikiş makinası ve çivitle yıkanmış elişi göz nuru perdeleri...Yüklük vari boşlukta "siera" marka kocaman bir radyo bulunurdu.
 
Dedem akşamları ajans dinlerdi. Emekli gedikliydi.Malum, geçim zorluğu belediyede ek işle iştigal ederdi. Fenerbahçe taraftarıydı. Mikro Mustafa'yı, Lefteri,ondan tanımıştım .Radyoda maç dinlemeyi kaçırmaz,masmavi gözlerindeki gözlüğünün üstünden, sehbaya koyduğu totosunu ikide bir teftiş eder, tabakasından durmadan çıkardığı sigarasını kahvesiyle içerdi.Mutlaka "Milliyet Gazetesi "alır Çetin Altan'ın "Taş"adlı tefrikasını  okurdu.Hiç kızdığını görmedim ama nadir gülerdi. Uzun boylu heybetliydi . 1930 larda Çakırcalı Efe mi ,nebilim ;öyle bir flim de rol aldığı anlatılırdı.Anneannem Selami Dedem'e "Tufanım" derdi. Ne anlama gelirse ? Müthiş tavla oynardı. Hatırlarım ; babam , Erol eniştem ve Atila eniştemle turnuva yaparlar, rahmetli Erten dayım ve ben 3.Selim ilkokulu yakınlarındaki bakkala gidip file file Çamlıca Gazozunu taşımaktan helak olurduk. Gazoz, nefis pişirilmiş izmarit ya da hamsinin yanında güzel giderdi.Dedemin sindirerek içişini görmeliydiniz.Babam da bıyık altından gülerdi .
 
Duvarlar her yıl çivit karıştırılmış kireçle bizzat anneannem tarafından boyanırdı.Ev tiriltiril kokardı.Alttan üste doğru kaldırılan İki küçük penceresi vardı .Metal, açılıp kapanan bir tutacakla sabitlenirdi.Duvarlar  en ufak bir dokunmada, dökülürse de sonra alçıyla onarılırdı.
 
Sokaktan "iyoo, iyoo, iyooo kaymakkk ! "diye bağıran bir satıcı geçerdi . İki ucuna zincir takılmış koca bir sopayı omuzuna almış ve buna bağlı yoğurt bakraçlarını taşırdı.Tepsilerini indirir,tülbentlenmiş kabın hemen kenarına eklenmiş küçücük, galveniz kutucuktan çıkarttığı mala vari kepçesiyle kerpiç gibi yoğurdu tabağımıza koyar, el terazisiyle tartardı.Sonra itinayla tülbenti bakraca örter , kavruk bedeninden umulmayacak bir azametle yüklenir ,iki büklüm giderdi. Kahverengi karavana benzer bir at arabasıyla da sabahları ekmekçi geçerdi . Kollarında siyah bir kolluk ellerinde eldiven vardı.Tek atını kibarca sürerdi. 
 
Yazın Çifte Kayalar'a denize giderdik. Annem bize eski pantolonlardan şort yapardı.Havluyla birlikte ,kese kağıdına sarar,fileye koyardık .Yol Arnavut kaldırımıydı.Naylon ayakkabılarımızı çorapsız  giyerdik .Ayakkabının metal tutacağı ayakbileğimizde kara bir leke yapardı.Ayak üstlerinde ise güneş görmeyen yerler bembeyaz kalırdı. Karşımızda  Vedide Hanım Teyze ve Tarihi Fatma Hanımları mutlaka görürdük . Siyah manto giyerlerdi. Başlarında simsiyah başörtüleri vardı.Sıkıca sarılmış başörtülüydüler."Salacak Canavarı varmış oğlum dikkat edin ! "der gibiler şimdi hayalimde.Yol boyunda genelde Ayşe Teyze ve İsmail Amcaya da uğrama huyumuz vardı . İncir yaprağı kokan bahçesiyle eski bir evde otururlardı .Biz ona, "İso Amca " derdik. Tek göz evde kedileriyle yaşarlardı .Hiç gülmezlerdi ,görmedim. Çok mutluydular.
 
Çifte Kayalara müthiş bir çam kokusu hakim olan tepeden yürüyerek inerdik . Bakir bir kumsal denizde kayalıklar vardı .Kumsal da konglomera tarzı taşlar ve çakıllar vardı . Karşıda Yeditepe tüm haşmetiyle durmaktaydı . Bizans'ı yemiş, Osmanlıyı harap etmiş coğrafya.Boğaz'ın ötesinde Ayasofya , Sultan Ahmet , Süleymaniye ve İtalyanlardan kalan Galata kulesi güzellik yarışındaydı.Kömürle çalışan şileplerin ve şehiriçi vapurlarının dumanı arasından duyulan siren sesi sukuneti bozmakta , ama esrarlı bir ortam yaratmaktaydı.Hemen yakınımızda görünen Kız kulesinin karşısında Salacak'ta varsılların plajı vardı .Biz oraya delikanlı olduktan sonra gidebilmiştik.Akşama kadar yüzerdik. Doyasıya midye toplar, iki kaya arasına kurduğumuz ocakta pişirir,götürdüğümüz  ekmekle yerdik .
 
***
 
Bir yanda Harem iskelesi , öte yanda çift hat karayolu, burkuldum .Yıllara bak ! Serpilmiş uzun kahvaltı salonları"brunch" diyorlar ya onlardan var , onlarca , sıra sıra dizilmişler .Ben de oturdum şöyle denize en yakın mahale.Karşımda asfalt ve yalancıktan dikilmiş çam ağaçları .Nerede eski kokusu ? Açık büfeymiş , doldurdum tabağımı .
 
Az ötede esmer bir genç iştahla kahvaltı yapıyor .İhtimal çok mutluydu dün gece.İnce üst dudağı, kalın ve muntazam olan alt dudağıyla sürekli bütünleşiyor.Alagarson saçlarının kendine kattığı güzelliğin farkında .Kimseye bakmıyor,izlendiğini biliyor.Arada bir yanındaki adamın eline dokunuyor.Adam ona sevgiyle bakıyor.
 
Önümdeki masada bir aile var. İçlerinden birinin masmavi salopet eteği, içinde beyaz bluzu ve gül kurusu babeti kıyafetini tamamlıyor. Boyunun uzunluğu ve geniş omuzları zamanında sporcu olduğunu düşündürüyor.Kilo almış doğal olarak ama çarçabuk formuna  ulaşır sanırım.Kumral.Uzun simsiyah saçları var.Postiş yerine halkalı boncuk kaynağıyla saçlarını uzatmış .Yüzünde bambaşka güzellik var.Pespembe.Uzun parmakları sürekli karnına gidiyor...kıpırdamayı hissediyor. Gülümsemesi gözlerine yansıyor.
 
Ortam güzel, deniz capcanlı.Martılar ekmek peşinde ,balıkların tedbiri boşuna görünüyor. Ötelerden, ABD Bandralı yolcu gemisi geçiyor.Gemi değil de kale mübarek...denizi kükretiyor.Güneş belli ki görevini tamamlayacak .Yeditepe'yi kızıllık kaplıyor.Martıları besleyen adam Sezen Aksu'nun yanık sesini duyuyor:"şimdi bana kaybolan yıllarımı geri verseler.
 
 
Ellerini cebine koyuyor,Gözlerini kısık , hareketsizce... Kızılıklar ortamında Çifte Kayalar'da ; midye kokusunu ve Çifte Kayalar'ı arıyor .Kızıllığı yutuyor...
 
Saygılar Dostlarım , Gününüz bereketli geçsin
 
28 Eylül 2011
 
msgazioğlu
.
 
.
 
Toplam blog
: 40
: 956
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Yüreğinize ulaşabilmek ,duygularımı ,deneme , anı , şiir  ve fotoğraflarımı paylaşmak istiyorum ...