Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ekim '07

 
Kategori
Kitap
 

Baskı ile oluşan ruhsal gelgitlerin bir analizi: Stefan Zweig’in Satranç romanı

Baskı ile oluşan ruhsal gelgitlerin bir analizi: Stefan Zweig’in Satranç romanı
 

Sessizliğe ve yalnızlığa mahkum edilmiş birisi. Kimse ile görüştürülmeden geçen saatler, günler. Zaman kavramının yitirilmesi ile hissedilen bir yılgınlık. Kişinin yaşamında var olanlar; dört duvar, bir yatak, bir tuvalet ve küçük bir ayna. Bir de onu sorguya çeken SS subayları. Gestaponun gaz odalarına gönderdiği insanlar ve bu insanların arasından önemli bilgileri bildiği için ayrılmış bir kişi. Sorguya çekilmek için tıkıldığı bir mekan.

Kenara bırakılmış, kimsenin umurunda olmadığı hissini yaşatan bir işkencenin insan ruhunda açtığı çizikler. Ruhsal çöküşe götüren sürekli bir sorgulama. Sorular, sorular, aşağılamalar.

İnsanın söylenen her sözü kabul edebileceği, sakladığı bir kaç sırrı artık dilinde tutamayacağı noktaya adım adım yakınlaşma. “Söyleyeyim de kurtulayım” yanılgısının artık kabul gördüğü, mantıklı geldiği yere doğru yapılan geriye sayım.

Bu durumdaki bir insanı kurtaracak bir dal, bir umut; psikolojik işkenceye karşı direncini sürdürmesini sağlayacak bir destek var mıdır?

O pozisyondaki bir kişi için buna asla izin verilmez.

Ama kahramanımız için bu durum geçerli değildir. Sorgulama odasına götürülürken, bir subayın paltosunda görüp de, zar zor çaldığı bir satranç kitabı, yaşamına düşen kurtarıcı bir dal olacaktır. Satranç ustalarının oyunlarının anlatıldığı bu kitap, yalnızlığına ve ruhi çöküşüne bir merhem olacak, onu oyalayacak, onu gestaponun tüm sinir bozucu ruhsal işkencelerine karşı koymasını sağlayacaktır. Satranç tahtası olmadan tüm oyunları ezberleme becerisini gösterecek, satranç literatüründeki kurguları farkına varmadan anlayacaktır. İşkence ile satranç arasında gidip gelen ruhsal çatışmalar, onu sanrıların eşiğine götürecek ama gestaponun elinden de kurtulmasını sağlayacaktır.

Yaşam onu yıllar sonra, New York’tan Buenos Aires’e giden bir gemide gizemli bir yolcu yaptıracak ve zamanın dünya satranç şampiyonuyla zengin amatörlerin karşılaştığı bir satranç maçına iradesi dışında katılmasını sağlayacaktır.

Stefan Zweig’in Satranç romanı, ruhsal baskılara maruz kalan bir insanın tepkilerini, duygularını bizlere inanılmaz analizlerle anlatıyor. 2. dünya savaşının yol açtığı insan kıyımını ve bu savaşın besleyicisi, karanlık tarafının hizmetkarı baskıcı ve ırkçı nazi subaylarının insanüstü becerilerini(!) belki de kendi deneyimlerine dayanarak oldukça güzel betimliyor.

İnsanın en umutsuz zamanlarında bile, bir şekilde kendi savunma mekanizmasını geliştirdiğini ama yaşanılan her anın bir şekilde insan ruhunda mutlaka bir iz bıraktığını anlıyoruz.

Kitabı okurken, sıkışmış, sıkıştırılmış bir kişinin duygularını ve o anlarda maruz kaldığı baskılara verdiği tepkileri, satranç oyununun vahşi çarpışmalarına benzettim. Her adımın önemli olduğu, her varyasyonun yeni olasılıkları ve sürprizleri içerdiği, rakibin karşı rakibi alt etmek için tüm gücünü harcadığı, psikolojik baskı yaptığı, zafer için hiç bir fırsatı kaçırmadığı bir arena, salt savaş kurallarının geçerli olduğu ve uygulandığı gerçek bir kesit buldum karşımda. Satranç ile Zweig’in anlattıkları arasında simgesel bir eşleşme gördüm ve sanırım bunu bilerek kurgulamış.

Bir oturuşta okunabilecek bu kitap, yüzyılımızın en önemli eserlerinden biri. Okumayanlar mutlaka okumalıdır.

Fotoğraf : Stefan Zweig

 
Toplam blog
: 136
: 1494
Kayıt tarihi
: 16.02.07
 
 

Yaşam ışığını 1968 yılında Bafra’da gördü. İnşaat Mühendisi ve aynı sektörde yazılım geliştiren bir ..