Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mayıs '07

 
Kategori
Dostluk
 

Bastırma ve yumurta

Bastırma ve yumurta
 

Pehli, balık, rakı filan derken, blog kardeşlerimizden Sayın Ahmet AYDIN kardeşimiz "Bir de Pastırmalı yumurta" tarifi istemez mi?

Ne diyeyim ben şimdi bu kardeşimize?

Abim, ben Bastırmalı (yazılışa dikkat) yumurtanın nasıl yapıldığını bilmiyorum mu diyeyim?

Olmaz elbette. Bu kardeşimize, işin doğrusunu anlatmak gerek.

O zaman anlatalım…

"Yumurtalı bastırma" diye bir tanımlama olmaz. Çünkü yumurta hiçbir zaman bastırmadan öne çıkmaz.

O zaman "Bastırmalı yumurta" olur mu?

O da olmaz, çünkü bastırmanın üzerine yumurtayı serdin mi, bu kez bastırma rezil olur.

Aydın’da iken, babamın yıllık izninde Memleketimiz Kayseri’ye gitmiştik. Oranın ileri gelenlerinden biri, dönüşte "Bastırma" istemiş. Babam rahmetli de "İl (yabancı) adamının" isteyeceği türden olan kuşgömü bastırmadan bir miktar alıp götürmüş ve isteyen dostuna vermiş…

Aradan birkaç gün geçtikten sonra sormuş.

- Beğendin mi bastırmayı?

- Vallah pek beğenmedik.

- Niye?

- Hanım kuru fasulyeye doğramış, biraz sert olmuş.

- !...

Meğerse pastırmayı kuşbaşı doğrayıp kuru fasulye yemeği (!) pişirmişler…

Gelelim "Bastırmanın Yumurtalısı" faslına…

Dediğim gibi, pastırmanın yumurtalısı olmaz. Peki diyeceksiniz ki ya o pişen ne?

Kayseri’li çıkınının içine azığını koymuş yola düşmüş. Elbette yaya olarak. Bir süre yürüdükten sonra bir çeşme başında ağacın altına dinlenmek için oturmuş. Azık çıkınını da yanına koymuş. Tam bu sırada, bir alıcı kuş (Atmaca) gelip çıkını aldığı gibi uçup gitmiş. Kayseri’li üzgün…

Bu arada bir yolcu daha gelmiş yanına…

Bakmış bizim Kayseri’li üzgün, sormuş…

- Hayrola gardaş, niye üzgün ve düşüncelisin?...

- Vallah bir alıcı kuş geldi, azık çıkınımı aldı gitti.

- E… Buna mı üzülüyorsun?

- İçinde bastırma da vardı da…

- Baba, bastırama gitti diye üzülünür mü?

- Yok, ben bastırmayı kaçırdığına üzülmüyorum da, ağzından düşürür, biri de bulur, doğramayı da bilemezse diye üzülüyorum…

Doğraması bile "Özen" isteyen bastırmanın altına da üstüne de yumurta olmaz Ahmet Kardeş. Bir defa bunu ortaya koyalım.

Sonra siz, siz olun sucuğu pişirmeden, bastırmayı da ateşe göstererek yemeyin. Kısa tarif ile sucuk pişmeden, pastırma pişerek yenmez…

Çok çeşit bastırma vardır. Bana göre en iyisi "Tütünlük" bölümüdür. Sırt bölümünün uç kısmından en fazla bir karış büyüklüğündedir.

Enlidir, arasında damar damar ince yağ vardır.

Eğer "Yağlı" yemem derseniz, öncelikle cevabım "Abim, o zaman sen bastırma da yeme" olur ama hadi, öyle demeyelim, çünkü bu kadar nüfusa "Tütünlük" nerden bulacağız, değil mi? İşte o zaman Kuşgömü, sırt ile filan idare edersiniz.

Gelelim "Yeme" faslına…

Bastırma özel "Bastırma bıçağı" ile doğranır. Mümkün olduğu kadar ince dilim olmasına özen gösterilir. Kesinlikle "Makine" de doğranmaz. Hızlı dönen makine bıçağı ısındığı için, bastırmanın lezzetini bozar.

İşte o incecik doğramaya gayret ettiğiniz bastırmayı, isterseniz mahalle fırınından yeni çıkmış ekmeğin içine koyup yiyeceksiniz, isterseniz…

Evet Ahmet Kardeş, isterseniz incecik doğradığınız bastırmanın yanına, biraz yağlı "Ezine" veya "Tulum" peyniri, biraz (mevsiminde) kavunu da ekleyeceksin…

Ve…

Fazla teferruat bulundurmadan masanın üzerinde, yeni rakıya da yer açacaksın…

Bu arada, sakın ha sakın sen sen ol, dost muhabbetine katılacakları ihmal etme…

Bir de…

Arka plandan da kısık bir ses gelsin…

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul…

Görmedim, gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer…

Ömrüm oldukça gönül tahtıma keyfince kurul

Sade bir semtini sevmek bile bir ömre bedel

Nice revnaklı şehirler görünür dünyada…

Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan

Yaşamıştır derim, en hoş ve en uzun rüyada

Sende çok iyi yaşayan, sende ölen, sende kalan…

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul…

Yahya Kemal BEYATLI’nın sözleriyle, Münir Nurettin SELÇUK üstadın Hicaz makamındaki şaheseri de dinlenir olmalı…

"İsterseniz" diye yer tarif etmeyeceğim. Gönlünüz nerde isterse. İster denizin kenarında, isterseniz Erciyes’in yamacında…

Siz nereyi severseniz, huzur ordadır…

Hele bir de "Dostlar" varsa…

Değil mi?...

11 MAYIS 2007

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..