Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ocak '08

 
Kategori
Mizah
 

Bebekler de sever.

Bebekler de sever.
 

Ne olur bir kere ara, sesini duyayım yeter.


Daha doğmadan adımı koymuşsunuz, kız olursa ... erkek olursa ... diye. Bana soran yok. Daha ilk günlerden "aman bir tatsızlık çıkmasın" diye ses çıkartmadım. Bebekken söylenenleri anlamadığımı sandınız. Oysa yanımda neler konuştuğunuzu biliyorum. "Anlamaz daha bebek o" diye sizin hakkınızda da neler konuşuluyor bir bilseydiniz.

Benimle başbaşa kaldığınızda ciddi konulara girmez "agu, magu, gulu gulu" gibi garip garip sesler çıkarırdınız ben de gülerdim bunlar ne yapıyor diye. Siz de "aman da nasıl gülermiş" deyip ısrarla devam ederdiniz. En sonunda dayanamazdım. Yapacağımı yapardım, sevmediğim halde. Maksat konu değişsin diye. O zaman yüzseksen derece yüzünüzü döner, "kaka bebek" olurdum o zaman. Oh işte. Yüzseksen ne mi, nereden mi biliyom?

Doksan altmış doksan eder yüzseksen, yaa. Daha çok şey biliyom, anlatırım.

Sizin hakkınızda neler konuşuyorlar bir bilseniz, dedim. Anam babam, insanlar dedikoduyu, başkası hakkında konuşmayı, atıp tutmayı çok seviyor. Bıraktınız beni o bakıcı teyzeye, hayatımı kararttınız valla. Sizden parayı almayı biliyor ama bana neler yapıyor neler. Beni sevmiyor, sanki benim çok umurumdaydı. Ama siz varken "canım da canım, aman ne uslu çocuk, hiç üzmedi, ne şeker oğlunuz var" gibilerden kandırmaca sözler, yalancı kadın işte.

Yok annem süslüymüş, yok güzel gözükmek için süslenirmiş, ne gerek varmış çalışmasına, otursun evinde doğursun bir çocuk daha, onlarla ilgilensin. Hele sen neymişsin be baba. Seni gidi zampara seni. Zaten annemin çalışma nedeni seni kontrol etmek içinmiş. Yani boş bırakılmaya gelmezmişsin. Büyüyünce ben de sana çeker miyim acaba? Irsi yani kalıtımsal. Bak neler biliyom.

Anneciğim sen güzel güzel yemekler yap, teyze gelsin arkadaşları ile yesin, içsin, keyif çatsın. Böyle sıcacık evde, oh gel keyfim gel. Bu teyze işte, evimize gelen diğer kadınlarla size anlattığım şeyleri konuşur, hakkınızda dedikodu yaparlardı. Beni salonun bir köşesinde pusetin içinde bağlı tutardı. Kendilerine gelsin çaylar kahveler. Televizyonda bir sürü abuk sabuk program izlerler, biz de zorunlu olarak bakardık.

Bakardık diye çoğul kullandım çünkü o zamanlar yaşantıma güneş gibi doğan biri girmişti. Kız tabi ki. Güneş dedim anlayın artık. O da gelen kadınlardan birisinin gündüz kuşağında baktığı benim gibi bebeklerden biriydi. Bebek gibiydi. Onu çok sevmiştim. Ama teyze beni pusete bağladığı için ona bir kez olsun sarılamadım. Bir defasında sarılmak için fazla hareket yapmışım ki puset devrildi, ben ağlamaya başladım, odadaki herkes telaşlandı "Ay birşey oldu mu acaba, kardeş bu çocukla başa çıkmak çok zor, ama iyi para kazandırıyor" diye söylenmişti bakıcı teyze. Oysa benim ağlamam bu başarısız girişimim ve ona sarılamadığım içindi.

Gel de anlat. O koca koca kadınlar aşktan ne anlar, hele ki bebeklerin aşkından.

Artık teyzelerin günlerce evimize gelip birlikte televizyon izlemelerine, gürültülerine, yedikleri ve içtiklerine hiç aldırmıyordum. Yeter ki o yanımda ve hep benimle olsun. Zararı yok ben yine pusete bağlı kalayım.

Bir başka gün, başka bir teyze, başka bir bebekle geldi evimize. Erkek bir bebekle. Sarı saçları, masmavi gözleri vardı. Tabi bizim kız gevşedi onu görünce, beni unuttu. İşte o zaman kıskanmak neymiş öğrendim. Bu günlerde ağlıyorsam nedeni bu, boşu boşuna doktora götürmeyin beni, doktor derdime çare değil.

Baba, senin bu konularda deneyimin vardır. Boğaz'a gidelim şöyle çengili çalgılı bir yere. Felekten bir gece çalalım. Çok efkarlıyım çok. Off, "nereden sevdim o zalim bebeği..."

 
Toplam blog
: 240
: 2494
Kayıt tarihi
: 13.04.07
 
 

6 Mayıs, bir Hıdırellez günü "Merhaba dünya" demişim. Geçen elli küsur yıl. Bir şarkı vardır Osma..