Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ekim '07

 
Kategori
Felsefe
 

Beklentinin zehri

Beklentinin zehri
 

“İnsanın var oluş nedeni, kendini gerçekleştirmesidir.” Maslow

Budistler, yola koyulmak için önce yaşamdaki tüm sosyal ilişkilerde ve ikili iletişimde neyin, nasıl olması gerektiğini doğuran kişisel, öznel beklentileri bireyin kendi belleğinden silmesi gerektiğini söyler. Aksi halde içini birçok baloncuk ve değer manzumesi ile şişirdiği beklentiler ile yola koyulur ve kayıp olur.

Denildiği gibi ikili ilişkilerde beklentiler ile dünyaya bakış sadece ama sadece felaket ve endişe getirecektir. İkili ilişkide kendi ön kabullerini, insanlık, vefa, erdem gibi kavramları kullananlar; “Bu durumda şunu yapmanı beklerdim!”; “Bu hususta şöyle davranmanı beklerdim!”, “Şu konuda şöyle demeliydin” gibi ezberi kullanarak, kendi uçurumlarına hızla yuvarlanmaya başlayacaktırlar. Örneğin, "Vefasızlık" kelimesi, kendisine karşı yapılan bir iyiliğe karşı kayıtsız kalmak, kendisine iyilik yapana, ihtiyacı olduğunda yardım etmekten imtina etmek anlamında kullanılmaktadır. Bu tanım, sözcüğe çıkar ilişkisi katar ve özünü kirletir.

Bu “beklenti” kavramı “hayattan beklenti” kavramı ile karıştırılmamalıdır, kişisel ilişkiler bazında bir zehir olan “beklenti”den söz etmekteyiz. İlişkilerde beklenti zehri daha sonra insanımsılara özgü tepkileri de doğurur; örneğin, hayal kırıklığı, kırgınlık, burukluk hatta çocuk gibi küsme vs... Beklentinin büyüklüğü tepkinin de büyümesine sebep olur. İnsanımsı için bir “Bu budur” durumu söz konusu olduğu için her koşulda belli dozda beklentisi vardır. Bu beklentilerin karşılanmaması sonucu kişi sızlanmaya başlar, kimileri alınır, kimileri küser, kimileri ise bayağılaşarak bir zamanlar değer verdiklerine kin bile besler. Oysa birey, sevecekse koşulsuz sevmeli, ilgilenecekse koşulsuz ilgilenmeli, yardım edecekse koşulsuz yardım etmelidir. Koşulsuz sevgi, beklemek ve beklentinin zehrinden kurtuluştur.

Beklemek; çoğunlukla beklediğini bulamamak ve aradığını bulamamak ile sonlanır. Samimi ve yakın ilişkilerde çok şiddetli, daha yüzeysel ilişkilerde ise daha hafif badirelerle sonlanır. Beklentiler, kâğıttan kuleler gibidir, büyük inşa edilirler ama boşturlar ve bir anda yıkılır giderler.

“Ben bu durumda bunu yapıyorum, ondan da diğer bir durumda şunu beklemek benim hakkım.” diye düşünenler hayatlarına yıkıntıyı davet ederler. Hep kendi dışındakileri suçlayıp, aynaya bakmayanlar, her ilişkide yaşadıkları bu tip üzüntülerle, hayal kırıklıklarıyla zamanla kendi sebep oldukları yıkıntının altında kalırlar.

Bu beklenti zehri öyle acıdır ki, hep daha fazlasını ister. Karşılanan beklenti, yenisini, daha fazlasını doğurur. Kendi elleri ile kazdıkları kuyunun dibinde olduklarını fark ettiklerinde ise artık çok geç olmuştur. Bu çıkmazın içinde “Nasıl olur da bunu yapar, nasıl olur da beni unutur, insanlık bunu gerektirir, ben ona ne fedakârlıklar yapmıştım, vefasız, vs...” gibi çığlıkların ekosundan başka bir şey kalmamıştır.

Beklentinin duygusal sömürü olarak kullanılması da çok geneldir. Kişi kendi bunu yapıyorsa resimdeki eli kendine çevirerek kendine “dur” demeli, kendine yapılıyorsa onları da gerektiğinde durdurabilme özgüvenine sahip olmalıdır.

“Beklerdim ki!” diye başlayan cümlelerden hep korkulur. Zira karşındaki diyalogu kuran kendi kafasında en doğru kurguyu kurmuş ve seni de orda uygun gördüğü yere oturtmuştur. Bu onun için tartışılmazdır zira şişkin balonlar gibi kocaman cümleleri de hazırdır.

Oysaki önce hoşgörü gelir. Kişi kendini bilir ve ona göre yaşar. Asla beklenti ile hareket edip, fiiliyata geçmez. O, kendi yolunu paylaşır hem de hiçbir şey beklemeden. Onu anlayacak olanlar zaten gülümseyecektir. Gerçek insan, kimsenin beklentileri tarafından hapsedilmek için bu dünyada değildir.

Beklenti hayatın her alanına sirayet eder, evlilikte, ailevi ilişkilerde, yakın dostluklarda, kısmi tanışıklıklarda, hep vardır ve derece derece kişiye ulaşır. Burada beklentinin derecesinin de tatmini gerekmektedir. Beklentiler düş kırıklıklarına davetiyedir. Daha önce de dediğimiz gibi; beklenti, yıkım doğurur, o çocuk gibi gücenme ve küslük, yüreklere sıkıntı, kişiye yük doğurur. Hatta avam arasında ne yazık ki, kin ya da öfke bile doğurur.

Beklenti sevgi içinse, sevgi verilir; sevilmeyi istemenin ise sevgiyle bir ilişkisi yoktur. Bu sadece güvensizliği, korkuyu, yalnızlığı gidermek için arzulanır. Sevgide kişisel bir beklenti ya da menfaat yoktur. Hayatlarımız, beraberlikleri birliklere çevirme gayretini içerir ve bu kenetlenmenin, birliğin, koşulsuz sevginin önünde ciddi bir engeldir beklenti. İyi, doğru ve güzele yönelenler için beklenti ile hareket etmek söz konusu değildir.

Hacı Bektaşi Veli şöyle der: “Benim üç iyi dostum var; ben ölünce biri evde kalır, biri yolda kalır ve biri de benimle gelir. Evde kalan malımdır, yolda kalan hısımlarındır, benimle gelen iyiliklerimdir.”

“Beklenti, birimizin içinde yaşayan doyuruldukça her defasında daha çoğunu isteyen, tatminsiz bir canavardır.” denir. Cam kırıkları ile dolu bir yürek yaratan beklentiler ile hareket eden insanımsılar, hayatlarından çalarlar. Bu durum gerçeklerle yüzleşmeye cesareti olmayanların içine düştüğü bir kandırmacadır.

Evrimleşmiş akil insanların kırılma, küsme ve gönül koyma lüksleri yoktur. Onlar, duygularının efendisidirler. Duygularının peşinde rüzgarda bir o yana bir bu yana sürüklenmezler. Akılları ile duygularını kontrol etme yetisine sahiptirler. Hayal kırıklığına bir davetiye olan “beklenti” kavramı onlara çok uzak bir kavramdır. Düşünenler, soğanın dış kabuğu ile ilgilenmezler, onlar daima özü ararlar.

“Homo homini lupus” (İnsan, insanın kurdudur.) Thomas Hobbes

Berk Yüksel

 
Toplam blog
: 242
: 32770
Kayıt tarihi
: 09.03.07
 
 

21 Aralık 1973, Ankara doğumludur. Lisans ve yüksek lisansını “İşletme” alanında yapmıştır. Araşt..