Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Eylül '07

 
Kategori
Felsefe
 

Görev bilinci ve görev adamı olmak

Görev bilinci ve görev adamı olmak
 

“ Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey...
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil,
Şarkı söylemek istiyorum. ” Nazım HİKMET

“ Şerefle bitirilmesi gereken en ağır görev hayattır. ” denir ve görev önde gelir.


Görev, önemi bilinçli bir şekilde kavranarak, isteyerek ve içtenlikle üstlenilmek suretiyle yapılan ya da yerine getirilen bir iştir. Görev bilinci, kıymetli zamanını özenle kullanmaktır. Vazife şuuru ve sorumluluktur. Kişinin kendi kendine de verebileceği yükümlülüktür. Görev adamı ise verilen işi en ince ayrıntısına kadar harfi harfine yapan kimse olarak tanımlanır. Onları tanır, bilir, hissedersiniz.


Görev duygusu ile sorumluluk duygusu birbirlerinden ayrılmazlar. Görev bilinci, aydınlığa çıkış için gerekli, önemli bir erdemdir. Bu bilince sahip olmak, bireyin basamak basamak kişilik gelişimiyle doğrudan ilişkilidir. Ancak kişilik gelişimini tamamlayabilen ve kendini gerçekleştiren bir birey bu sorumluluğu alabilir. Sorumluluk alan kişilerde, görev duygusu gelişmiştir.


Görev, düşünceden aksiyona geçmektir. Sürekli söylenmek, aile konseylerinde doğruları bildiğini iddia etmek değil; çözüm için harekete geçmektir. Bilenin sorumluluğu daha fazladır zira artık yola koyulmalıdır ve bunun için şimdiden başka bir zaman dilimi yoktur.


Görev bilinci, ölçülü biçimde faaliyete geçmeyi temsil eder. Beyhude yaşayan kitleler olarak da tasvir edilen “ avam ” ın görev bilinci oluşmamıştır. Görev bilinci, bireyi sadece kendi ve kendi kan bağından oluşan dar dogmatik çevresi için yaşamaktan alır ve ona tüm canlılar için, insanoğlu için de bir yaşam misyonu verir; tümün tekâmülü için gelişim yoluna koyulur.


Aydınlanma yolunda olanlar, en azından karşıtları kadar cesur olmalıdırlar. Bir öncü olan şövalyenin en önde gelen özelliklerinden biri de cesur olmasıdır. Kör inanç, cehalet ve adaletsizlik gibi kavramlarla bu sayede mücadele edebilecektir.


Birey, amacını fark eder, kendi görevini yine kendi saptar. Toplum içindeki yerini görür, ne yapabileceğine karar verir, verimliliği artar. Bütün bunlar için ilk önce düşünür ve yola koyulur.


Nietzsche bir eserinde şöyle der:

“ Her zaman uzağa, daha uzağa uçan bu cesur kuşlar elbet ki bir an gelecek, daha ileri gidemeyecekler. "

Bir seren direğine veya bir kısır resif kayalığına dönüp kalacaklar.

Ama kim çıkıp ta artık onların önlerinde sonsuz ve serbest bir yol kalmadığını söyleyebilir?

Kim uçabildikleri kadar uçtular diyebilir?


Görevimiz, kendimize yüklediğimiz misyondur ve hayatımız boyunca çalışmalarımızda sorumluluklarımız ve görev duygumuz bizi bir gölge gibi takip edecektir. Amaç, öncü ve örnek insan olabilmek taş üstüne taş koyabilmek ve yaratmaktır. Tüm canlılar için olduğu gibi insanlar için de yaşam bir tekâmüldür, bir gelişim sürecidir. İnsan, tekâmül etmekle görevlidir. Gelişime doğru yapılması gereken her şey insanlığın görev bilincidir.


İnsanın görevi yaşamı yüceltmektir. Sahip olduğumuz kısıtlı zamanı değerlendirirken, hayatlarımızın mimarları olmamız amaçlanmaktadır. Ardımızdan ismimizin kuşaklar boyu yankılanması bu anlama gelmektedir. Kendi kendisine yüklediği görevleri yerine getirmiş olanlar gönülleri sevinç ve sevgi ile dolarak, hem kendi yaşamlarını hem de insanlığı nurlandırırlar.


Aydın, bir şövalye gibi öncü olmalıdır. O, bir mücadele adamıdır. Onun önderliği, aklını her şeyde ışık olarak kullanılmasına dayanır. Vicdanının sesini dinlerken ölçüp, biçip tartar, kör duyguların seline kapılmaz ve gönlünü aklı ile uzlaştırmayı bilir. O, insan gibi insan olabilmek için düşünüp, fikir üretmenin insanoğlunun görevi olduğunun bilincindedir. O, birey olabilmiştir. Kaderci değildir. O, kaderini kendi iradesiyle daha mükemmel hale getirmeye çalışır ve yaratır.


Sokrates: “ Aydın, daha akılcı, daha insancıl ve herkes için daha iyi bir toplum düzenine ulaşılabilmesi için bu hedefin önündeki engellerin aşılması yolunda yapılması gerekenleri saptayan, bunları inceleyen, onların savaşımını veren ve yaşamını büyük ölçüde buna göre uyumlaştıran kişidir. ” der.


Cesaret, aydınlanma yolundaki şövalye ruhlu bireyin en temel özelliğidir. Onun cesareti itidalli ve akılcıdır. Aklı, vicdanı ve sürekli düşünme alışkanlığı, ona davranışlarındaki cesaretin sınırlarını, ölçüsünü, belirleme imkânını verecektir. Birey, üstüne aldığı görev bilinciyle ölçülü olma halini hayatının her anında göstermelidir. Aydınlanma yolunda olan bireylerin işi hiçbir zaman bitmeyecektir, her ulaşılan hedef yeni birini doğuracaktır.


“ Başkasının bilgisiyle bilgin olabilsek de, ancak kendi bilgelimizle bilge olabiliriz. ” der Montaigne.


“ Havass ” içerisinden çıkacak aydın ve yetkin insanlar, inandıkları iyi, doğru ve güzel yolunda bağnazlık ve batıl inançlar ile insanlığın tekâmülü önündeki tüm engellerle savaşacaklardır. Gücün aydınlık ve karanlık tarafının da kendisinde olduğunun idrakinde olan şövalye ile sembolize edilen birey, görev olarak üstlendiği insanlığın tekâmülü yolunda gerekli gördüğü hamleleri yapmakta bir an bile tereddüt etmeyecektir. Toplumların görrnek istemediklerini gösterecek, uykudan uyanmalarına yardımcı olacaktır. Hakikat’in araştırılması yolunda bir nefer olacaktır.


“ İnsan olmak, kısaca kendini olduğundan daha iyi yapmaktır. ” denir.


Aydınlanma yolunda olan bireyin sahip olduğu en önemli olgulardan biri yaşamdaki görev bilincidir.

Şövalye, sadece kendi içine kapanıp, kendini düzeltmekle yetinmeyen; çevresi ve toplumu için de mücadele eden korkusuz bir görev adamıdır.

Platon’ un dediği gibi: “ Korkaklar hiçbir zaman zafer anıtları dikmemişlerdir. ”


İyi ile kötünün savaşı dinamik bir denge oluşturarak sürekli olarak devam edecektir. Görevimiz; insan zekâsı ve hür düşünceyi kısıtlayan taassup ve dogma ile savaşmaktır. İnsanlığın hürriyeti ancak özgür düşünce ile olacaktır.


Görev insanımsı olmaktan çıkıp, insan olmaktır. Kendini gerçek anlamda bilmek, daha uygar, çağdaş bilim ve bilginin ışığında, tekâmül yolunda ilerlemektir. İnsanoğluna yaşamı yüceltmek için gayret gösterme görevi verilmiştir. O, ruhunu arındırıp, özgürleşecek ve tekâmül edecektir.


Bu yolda önce kendisi, sonra çevresi, daha sonra da toplum gelişecek, değişecektir. Bu yolda, beyaz kadar siyahın da olduğunu bilecektir. Onlar da iyi ve kötünün bitmeyen savaşında olduğu gibi bu oyunun parçasıdırlar. Zıtlıklar zaten insanın kendini tanıyabilmesi için vardır. Zıtlıklarımızla barışıp, kendi içimizdeki kutuplaşmaları dengelememiz gerekmektedir. Evrenin içinde yer alan insan için amaç, mikro kozmos olarak adlandırılan insanın Tanrısal özellik ve erdemlerle donanarak, makro kozmosun ahengine, birliğine ulaşmasıdır.


Görev adamı, “ aydınlanma ” yı ailesi, ülkesi ve tüm insanlık yararına eyleme dönüştürmek için çaba sarf eder. Görev bilinci, kıymetli zamanını özenle kullanmasını sağlar ve faaliyete geçmeyi temsil eder. O, Prometeus’ un insanlara hediye ettiği ateşin sönmemesi, olabildiğince çok insanı aydınlatması için gayret göstermektir.


Şövalye ruhuna sahip olan görev adamları kaostan dolayı yakınıp, mücadelenin faydasız olacağını düşünmezler. Vazifeleri bütün bu badirelere rağmen, bunlarla savaşmaktan asla kaçınmamaktır.


Ülkemizde son zamanlarda yaşadığımız artan taassubun egemenliği karşısında görev adamları, birer şövalye gibi üstlerine düşeni yapma bilincine sahiptirler. Bilindiği gibi o, en zifiri karanlıktan sonra gün doğumu yaşanmaktadır ve denildiği gibi mutlaka her keder bir kurtuluşla sona ermektedir. Deniz yine dalgalanacak ve yine durulacaktır. Felsefe yolda olmaktır denir; aydınlanma yolunda olan düşünen, bilgi peşinde koşan, okuyan, sorgulayan, farkında olan bireylere düşen ise çevrelerine ışık saçmaktır.


Nazım Hikmet son sözü söyler:

“ Ben yanmazsam, sen yanmazsan, o yanmazsa...

Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa! ”


Berk Yüksel

 
Toplam blog
: 242
: 32770
Kayıt tarihi
: 09.03.07
 
 

21 Aralık 1973, Ankara doğumludur. Lisans ve yüksek lisansını “İşletme” alanında yapmıştır. Araşt..