Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Şubat '11

 
Kategori
Psikoloji
 

Ben 'obsesif' ve ben 'mutsuz'

Ben 'obsesif' ve ben 'mutsuz'
 

Herşey flu , herşey bir o kadar da net


Canım çok sıkkın. Ruhumdaki, kaçma arzusu had safhada. Çok uzun yıllar beklediğim, yol ayrımındayım sanki.. Dün bir psikiyatriste gittim. Sorunumun ne olduğunu söyledi. İçinden çıkamadığım, adlandıramadığım 'beni’ tek bir kelimeyle tanımladı. Şaşırdım. ’ Obsesifsiniz' dedi. Kelime anlamı, ’ takıntı’ dır. Herkeste takıntı yok mudur? diye düşündüm ve ' neye takıntı' diye sordum.' Herkesi memnun etmeye' dedi. Evet ya, aradığım yanıt buydu.' Peki bu bir rahatsızlık mıdır? ' dedim. ' Evet ‘ dedi. ' İki yolunuz var' dedi, ya ölerek, herkesi memnun etmeye çalışmaya devam etmek, ya da kendinizi memnun etmek ve yaşamak' dedi. 

Ne kadar ömrüm kaldı ki? ’ Ama kendimi memnun etmeye çalışacağım yolu seçtiğimde, çok kişiyi mutsuz edeceğim, dağlar yıkılacak' dedim.' Herkes kendi kaderini yaşar, siz olsanız da olmasanız da' dedi.' Ama babam’ dedim.' O benim 2 gün bile, seyahate çıkmam durumunda strese giriyor ve ya sen yokken ölürsem, ya cenazemi kaldıracak kimse olmazsa diyor’ dedim. Oysa ki, onu hiçbir koşulda bırakmayan üçüncü eşi ve parası pulu vardı. 21 yıllık beni annesi yerine koyan bay-passlı eşim; kendi mutluluğumu düşünmek adına, enkaza dönerse, nasıl baş ederim tepkilerle' dedim. ’ ya asla ayrılığı kabul etmeyen, onca emek verdiğim güzel canım oğlumun, muhteşem başarılarına sekte vurursam’ dedim. Çünkü o ‘ kabul etmem gitmeni, ölürüm’ diyor, oysa o yakında kendi hayatına gidecek ve de gitmeli. Peki ya, ayrıldığım taktirde, beni red edeceklerini söyleyen ablalarımın hayal kırıklıkları, ya eş dost, yıllarca biriktirdiğim güven, dostluklar, ve kardeşliklerden mahrum bırakılırsam? Ben sevgisiz, onaysız yaşayamam ki. Son yıllarda öylesine kayıplarım oldu ki.. Sanırım onların acısı birikti.. Onların gidişleri, ve arkalarında bıraktıkları ' yapamadıkları’ beni fazlasıyla etkiledi. Babam dediğim eniştemi, iş dönüşünde , ani bir kalp krizi daha doğrusu anevrizma sonucu kaybetmedim mi? Neler kalmıştı arkasında?. Yıllarca çalışıp, bir kez bile hayallerini gerçekleştirme imkanı olmayan agabeyim; genç yaşında, yeni çıkardığı pasaportu, ve yurtdışına bir tanecik seyahat umidini, çantasında bırakarak, trafik kazasında gitmedi mi? Ya mavi boncuk bakan, büyük ağabeyim; küçücük yaşta sinema da gazoz satarak, hayata atılıp, sonrasında hep hep mücadele ederek yaşayan ağabeyim , o da bir gün ‘ nefes almayı keserek ‘ gitmedi mi? 

Eee, canım komşum Safiye; kardeşim , güzel insan , hep mutsuz ama dimdik; eşi ve evlatları için yaşarken, ayağı kuş tuzağına yakalanmış, çırpınıp dururken, kalbi pır pır ederken, gencecikken, beyin kanamasından gitmedi mi? Ne kazandı başkalarını memnun etmeye çalışarak bir ömür geçirmekten? O mutlu oldu mu? O; sitemlerini hep kağıtlara döktü. Kim duydu? Bugunlerde, yıllar; 2 sene 2 sene atıyor . Ağabeylerim, Safiye, eniştem, anam sadece resimlerde kalmadılar mı? Onlarla sadece resimlerde konuşmuyor muyum? Resimleri bilmem kaç % kat büyüterek, göz pınarlarındaki ışıltıları, ağızlarının içindeki tükürük tanelerini inceleyerek geçirmiyor muyum vakti mi? Oysa ki, çoktan kurudular. Oysa benim ağızımın içindeki tükürükler ise hala yaş, hala tenimden dışarı ter tanecikleri süzülüyor. Ne yapmalıyım peki? Daha 6 ay önce kamyonun altından çıkmadım mı arabamla? Şükürler olsun ki burnum bile kanamadı. Ama annem ve ağabeyim benim kadar şanslı olamadılar. Herkesin tanımladığı gibi, film şeridi geçmedi mi gözlerimin önünden? İşte, bu kadar basitmiş demedim mi, gitmek son fotoğrafta? Bu dünyadan göçüp gideceğim zamanı beklemek adına vakit geçirmek ne kadar doğru ki? Biri bana bunu yanıtlasın lütfen. Küçükken benim babam, bana acıdı mı ki annemi boşarken? ’ Mutsuzum’ deyip gitmedi mi? ’ Kara gözlü kızım ne olur ‘ dedi mi? Ben, neden onun korkuları yüzünden, son yıllarını emniyette geçirsin diye, kendi son yıllarımı kaybetmeliyim? Eşim , benim sesimi 20 yılı geçkin bir süredir duymamışken, sadece ben; içimde bağır bağır bağıran küçük sesimi duymuşken; ve de çokça birisinin koltuğunun altına kafamı sokma ihtiyacından eşime sokulduğumda, anlaşılmadıysam, bugün, o; bana ‘gitme’ diye seslenirken, ben onu neden duymak zorundayım? Kardeşlerimin kararlarını hiç etkileyebildim mi.? Kim bana ne yapması gerektiğini sordu? ’Karışma’ dendi, ’sus’ dendi. Neden , ablam bana ültimatomunu çekerken, mutsuz oğlu eşinden boşanırken , onu anlayabildi? Benim bu dünyadaki tanımım ne? Ben emir kulu muyum? Zihinsel engeli miyim? Hayat bana hep vasiler altında mı yaşama hakkı verdi. Hayır! Peki öyleyse bende ki bu ‘takıntı’ neden. Biliyorum, çocukluğumdaki travmaları tedavi ettirmedim, ondandır. Kendi kendime yettim. Oysa ki ben ‘kahraman’ olmalıyım gözlerde. Ama herkes susuyor, gözleri konuşuyor. Peki o gözlerde, beni destekleyen anlayan bakışlar neden yok?  

İmdat, imdat, imdat, imdat, imdattttttt  

Herkese soruyorum; babama, oğluma, eşime , dostuma, ablama, köşe başındaki bakkala, sokaktaki burnu pis , güzel kediye.' Benim bu dünyadaki hepten yokluğum, yani adlı adınca ölümüm, dünyada olup ta, sizin istediğiniz biçimin dışında yaşamam, ve benim mutlu olduğumu bilmenizden daha mı az acı olacak? Yanıtlayın, karşınızda boynum kıldan incedir. Anlatmak istediklerimi anlatamadım değil mi? Yine dağıldım. Zira içimde artık tek bir ’ küçük kara kız ‘ yok. Yüzlercesini klonlamışım, doğurmuşum. Artık ben; 'ben ’ değil, ben; ‘ onlarcasıyım’. Susmuyorlar, bağır bağır bağırıyorlar, hangi sese gideceğimi bilemiyorum.  

Ve sadece; ‘Hoşcakalın, sıkıldım artık' diyebiliyorum.  

 
Toplam blog
: 39
: 1366
Kayıt tarihi
: 19.12.08
 
 

Gazi Üniversitesi Ekonomi Fakültesi 1982, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi,Yöneticilik İht..