Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Şubat '16

 
Kategori
Blog
 

Ben aslında kimim, biliyor musunuz? (İtiraf ediyorum efendim.)

Ben aslında kimim, biliyor musunuz? (İtiraf ediyorum efendim.)
 

Üsküdar. Sabiha Sultan, Ahmet Balcı ve ben fakir! Deklanşöre basan ise Sema Şener Hanımefendi.


Milliyet Blog Sitesi'ni aylarca didik didik etmiş, Sabah ve Hürriyet gazetelerinin Avrupa baskılarında çıkan yazılarımı bir çırpıda keserek siteye üye olmuştum.


Birincisi; gazetelerde yazdıklarımı (Genellikle politik yazılardı.) blogta yazamazdım, ikincisi; hem gazeteye hem de siteye zaman ayıramazdım.


İnce eleyip sık dokumama rağmen siteye hızlı bir giriş yaptım. Üyeliğimin ilk ayında "tanınır" olmuştum.

Şiirlerimi, deneme ve öykülerimi kendime saklamalıydım. Üç bin kilometre uzaktan "siyaset" ve "güncel" yazamazdım. İnsanı yazmak istiyordum ben! Milliyet Blog Sitesi de bunun için biçilmiş kaftandı!


Google'dan veya "com.tr'den" gelebilecek binlerce "tık" umurumda bile değildi. 300, bilemediniz 200 üyeden gelebilecek "tepkiler" ise daha anlamlıydı benim için. Site içinde gösterdikleri "duruş" ilgimi çekiyordu. Kantarın topuzunu kaçırmamak şartıyla biraz "provakatif", biraz da "agresif" olmam gerekiyordu. "Kim bu yahu?" dedirtmenin başka bir yolu yoktu zira.

YANLIŞ HESAP BAĞDAT'TAN DÖNER.


Ben böyle hoplayıp zıplarken bir şeyleri hesap edememiştim! Öyle ya! Kimdim ben?


Sayfamda ismim vardı, resmim vardı ama bu yetmiyordu işte diğer üyelere. Sık sık blog toplantılarına katılan ablamın (Alev Meisel) varlığı bile tatmin etmiyordu bazılarını. Üyeliğimin ilk yıllarında Türkiye'ye gitmiştim ama hiçbir üye ile görüşmemiştim. Ondan sonra da iş yoğunluğundan ülkeme gidememiştim.


Eskilerden "Pirmete" ve şürekası bir yandan, sevgili Sabiha Rana Hanım öte yandan, değerli devrem Erol Işık Bey dört bir yandan üzerime üzerime geliyorlardı. Ve tabii diğerleri.


Ümit Culduz diye biri yoktu! O aslında "Ayda" rumuzuyla yazan üyeydi kimilerine göre. Öte yandan "Madamex" olma ihtimalim oldukça yüksekti. Ve daha neler neler.

ÖYLE ZOR Kİ KENDİNİ İFADE ETMEK.


Ben de saf saf profil yeniliyordum. Askerlik ve hatta "sünnet" resimlerimi bile kullanmak zorunda kaldım, hani yani milleti inandırayım diye. İmalı yazılar, kinayeli yorumlar, cinaslı mesajlar bir biri ardına sekün ediyordu! Bizim millet gözüyle görmeden, eliyle mıncıklamadan bir şeye inanmıyordu işte. Belki de haklıydılar, sıradan bir üye değildim ben ve kabul etmek gerekirse biraz "sivriydim". Söylentilere bir son vermek bana düşerdi.

BEN BENİ TAŞIYAMAZKEN.


2 hafta süren İzmir ve İstanbul ziyaretleri, kısıtlı sayıdaki üyelerle yaptığım görüşmeler hakkımdaki söylentileri ister istemez kesti. Sabiha Hanım'ın melekleri (Üsküdar'daki köftecide) yüreğimden öptüler beni. Yanağımdan kesme alarak " Culduz dedikleri sensin demek," deyişini hiç unutamam. Hakkımda bir yazı yazmasını beklerdim ama nedense eli gitmedi klavyesine.


İşin aslına gelince...


Müsteara, maslaha ve rumuza karşı değildim ben ve bugün de karşı değilim. Sanal bir âlemdeydik ve bazı tedbirler almak gerekiyordu. Milliyet Blog, memur sitesiydi ve zebellah gibi bir "657" vardı! Ve biraz da "modaydı" müstear ve rumuz kullanmak.


Değerli Hocam Fatma Köse Hanım, "Yolun diğer yarısı" rumuzuyla yazıyordu mesela... "Ayrıntıda gezinmek" rumuzuyla yazan "Aynur Hanım" (Pek de alımlıdır kendisi.) bizim için muamma değildi. Ama bir şekilde tanıtmışlardı kendilerini.


"Pirmete" rumuzuyla yazan İbrahim Bey'in bir de "Peygamber Devesi" rumuzuyla kullandığı bir "sayfası" vardı ama yaptığı işin çok "kaka bir iş" olduğunu kısa zamanda anlayarak bu işten vaz geçmişti! (Hakkını yemeyelim şimdi.)


Değerli üye "Haluk Seki" Bey, aslında "Haluk Zeki'ydi"... Devrem "Erol Özışık" Bey de ufak bir rütuş ile "Erol Işık" ismini kullanıyordu. Zamanla bir "itiraf" yapma gereğini duydular. Sizleri bilemem ama ben tatmin oldum şahsen.

VİCDAN NEREDE?


Ama bir de flu bir ortam olan sanalda "maskeli baloya" yeltenen üyeler vardı. Birden fazla "sayfa" edinerek emellerini gerçekleştiriyorlardı. Kapı zillerine basıp kaçan sümüklü veletler gibi hareket ediyorlardı. Aslında tek kişiydiler ama 5 kişi oluveriyorlardı bir anda. Ve 5 kişi birden yükleniyorlardı "hasımlarına" ve bundan müthiş bir zevk alıyorlardı. Beğeni açlığı had safhadaydı onlarda ve kendi kendilerine "beğeni" yorumu yazıyorlardı.


Elini vicdanına koyan (Başka yerine değil, vicdanına) her aklı başında üye gayet iyi bilir ki bu sapıklıkları tek tek - öyle imalı bir şekilde değil- isim vererek ve adlı adınca"teşhir" eden, Culduz'dur! (Varsa çıksın aksini iddia eden. Arşivler yalan söylemez.)


Haaa! Tam yerine rast geldi ve manzara koymak gerekir şimdi!


E peki, Culduz denen bu nam şaki... Kendi sayfasının yanısıra, ek bir sayfa kullanmış mıydı? Bu ek sayfalar aracılığı ile tetik indirmiş miydi? Bu aşağılık işe tevessül etmiş miydi? Bu kadar "şerefsiz" ve "haysiyetsiz" miydi? Hayatını bir nebze olsun anlamlı kılan ve onu yaşama bağlayan şu güzel siteye "ihanet" edebilir miydi? Bu "maskeli baloya" iştirak edebilir miydi?


Vereceğiniz her türlü yanıt kabulümdür efendim, yeter ki siz elinizi vicdanınıza koyun, hüküm verirken!

YA FERHUNDE HANIM?


E Peki, "Ferhunde Hanım" kimdi? (Hani benimle söyleşi yapan hayali kişi.)


Röportaj, oldukça zor bir yazı türü ve sitede pek denendiği söylenemez. Kendi kendine "söyleşi" yapmak ise oldukça zor. Bana aklı başında biri gerekliydi, bu tür söyleşiler yaparken. İşinin erbabı olmalı ve beni zorlayacak sorular sorabilmeliydi. Seçimimi çoktan yapmıştım ama onun ismini veremezdim. İster istemez "Ferhunde Hanım" oluverdi ve ben ona "hayrandım" ve bugün bile hayranım. Onun bu sitede "sayfası" olmadığı gibi "Ferhunde Hanım" olduğundan haberi bile yok. Kilometrelerce uzaktan nasıl bir "elektrik" yaymışsa artık, ister istemez "Ferhunde Hanım" oluvermişti işte, benim gözümde. Hayranlık, söylemini nasıl algılarsınız bilemem ama ben ona bugün bile hayranım. Varsın bilmesin "Ferhunde Hanım" olduğunu, ben biliyorum ya, yetmez mi?

SADEDE GELİRSEK.


Bazen "paylaşmamak" ve saklamak bazı şeyleri...


Belki de "paylaşımın" ta kendisidir, dostlar. Üzer insanı ama katlanmak  gerekir.


Beni anlıyorsunuz, değil mi?


 

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..