Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Eylül '10

 
Kategori
Siyaset
 

Ben bir kişi değilim, Siz seçim yaparken...

Ben bir kişi değilim, Siz seçim yaparken...
 

Referandum, yani halk oylaması, halkın kendi kararını kendi vermesi, çoğunluğun verdiği kararın da doğru kabul edilmesidir. Yani bir demokrasi sınavıdır bu. Bunun nesi demokrasi demeyin, herkes kendi kararını söyler, kim en çok neyi seçmişse, o tarafın dediği kabul olunur.

“Demokrasi çokluk mudur, her çokluk doğru mudur” diyeniniz olabilir. Ama konuya böyle bakmayın derim. Olay bence bizatihi demokrasi ile ilgilidir, çünkü burada kendiniz kadar, sizin gibi olmayanlar adına da sorumluluk taşır kararlarınız. Yani, siz beraber yaşadıklarınız için de bir sınav verirsiniz. Kısacası kamu sınavıdır, beraber yaşamadığın bir toplum olmanın yükümlülüğünü taşırsınız.

Evet, bu benim tam da istediğim şey, ama “benim gibi düşünmeyene de düşüncesini ifade etmede pay bırakıyor mu” ya da “karşı tarafa kendini temsil etmek için fırsat veriyor mu” şeklinde düşünmek zorunda bırakır sizi, bu seçimi yapıyor olmak. Aksi taktirde, bu bir başka fikri susturmaya kadar gider, yani aslında demokrasi kendi eliyle kendini yaralar. Fikir farklılığını, düşünce özgürlüğünü demokrasi kendi çarkında eritmiş olur ki, bu da aslında onun maddesel varlığını ama işlevsel yokluğunu gösterir. Yani gerçek hayatta demokrasinin yalnızca bir isim, bir kavram olarak yaşadığını gösterir. Çünkü aslında bir şeyi seçmek, muhakkak bir ikinci seçenekten vazgeçmektir. Ve mutlaka o ikinci seçeneğin de faydaları, taraf olanları vardır, ama siz ilk seçeneğin faydalarını, daha ağır tartmışsınızdır bir diğerinden.

Her an her şeyin değiştiği, başkalaştığı bir dünyada artık kararlar, tepkiler, yönetimler bile modaya uyan bir akış gösterirken, hem kendini, hem de senden başka, ama beraber yaşayanın haklarını gözetmek büyük hassasiyettir. Oy vermek büyük sorumluluktur, yani demokrasidir. İşte demokrasi sınavı da, aslında çoğunluğun ne dediğinden çok, çoğunluğun kendi gibi düşünmeyen için de, ne kadar hassasiyet taşıdığıyla alakalıdır. O sorumlulukla verilmeyen oyların da bir ülkeyi, bir halkı nereye götürebileceği, yıllar yılı konuşulabilecek büyük bir mevzu. Örnekleri de Türkiye tarihinde açıkça mevcut.

Bu defa bir ihtilalin de yıl dönümünde yapılacak olan bu halk oylaması, bunu açıklıkla hatırlatıyor. Başka bir fikri taşıdığı için idam edilenlerden tutun, okullarda, sokaklarda, evlerinde öldürülenler de bunun ispatı. Bu renkte isen varsın yoksa olmamalısın gibi bir şey bu. Hâlbuki hepimiz de biliyoruz ki, bu renklerin için de sadece siyah ve beyaz gibi keskin bir ayrım değil alı, moru, pembesi, mavisi de var. Yani herkes ve her zümre için bir sınav bu halk oylaması. Seninle aynı renkte olmayanları da toplumsal birlik adına yaşanır kılmayı öngörüyor. Yani seçeceğiz ama lafını çokça ettiğimiz demokrasiyle sınanacağız. Her rengin kendini ifade edebilmesi için tasarlanmış bir anayasayı olura taşıyorsa kabul edilmeli. Yoksa renklerden vazgeçilmemeli.

Bu ülkenin sık sık eleştirilere maruz kaldığı bir konuda, en çıkması muhtemel yerden sorular çıkararak kendini sınaması, bir anayasa değişikliği ile birden çok şeyi gözler önüne sermesi bu aynı zamanda. Çünkü bu defa ki seçimimiz çay mı, kahve mi gibi keskin değil. 2007 deki bir önceki örneği gibi de değil. Bir şeye “Var mısın, yok musun” demiyor bu defaki halk oylaması. Bu defa kiminde emin olduğumuz, kiminde olamadığımız anayasa maddeleri için “Evet” ya da “Hayır” bekleniyor bizden. Biriyle hepsini de kabul, biriyle hepsini de reddeceğimiz bir seçime götürüyor bizi. Bir taşta, birkaç kuş vurmaya gidiyor iş. Belki de “Evet” içine çokça serpiştirilmiş, bir yüklü paket bu. Çoklu olurlarının hatırına gözden kaçabilecek bir “Hayır”ı gizleyen, saklayan. Hatta, pamuklara saran onu, gözden kaçıran.

İşin diğer boyutu ise Ne “Evet”, ne de “Hayır” demek öyle kolay değildir bu ülkede, hele de bu şehirde. Çünkü biz, bu iki kelimeyi bir çırpıda bir ses olayı olarak kolay söylesek de, iş fonetikten çıkınca, söylendiği kadar kolay kullanmadık her iki kelimeyi de. “Evet” ile “Hayır” bir karar kelimesi olduğundan, ardında bir fikri barındırdığından, her defasında yerine başka kelimeler, cümleler türettik. Gerektiğinde ben, “evet” ya da “hayır” demedim de diyebilmek için bunlar kaçış noktalarıydı.

-Evet- demeyi göze alamayanlar, “neden olmasın; kısmetse olur; bence olumlu” gibi sayısız cümle türettiler, bir kelimenin yükünü bir cümleyle taşımaya çalıştılar. Tıpkı bunun gibi, -Hayır- için de, anlamca hayır olan ama tek başına ve cesareti omuzlayan o iki heceyi söyleyemedik, cümleler türettik yerine, “bakarız; olmasa da olur; ben almayayım gibi”. Ya net yaşamaktan korktuğumuzdan oldu bu ya da öyle kolay yetiştirilmedik. Çünkü daha çocukluktan başlayarak, çoğunlukla biz kendi seçimlerini, kendi yapan bireyler değildik.

Okullarda derslerimiz seçmeliydi belki, ama seçmeye dayatmalıydı. Annen ne yemek yapmışsa yemek zorundaydın. Ailenin senin için seçtiği kişiyle evlenmek; eve o saate gelmek için yapacağın tek seçim, sana sunulan saatler için de bir tercih kullanabilmekti. Biz çoğunlukla ortak kararların alındığı ailelerde yetişmedik. Çoğumuz, hakkımızda verilmiş kararların boyunduruğunda büyüdük. Hangi kanalı izleyeceğimize bile, elinde kumandası olan babamız seçti genelde. Sonra aniden tanıştık, başka seçeneklerle. Bu nedenle, “Çay mı alırsınız, kahve mi? ” sorusuna dahi, “Fark etmez” yanıtını verdik, bizim için farklı tatlar olduklarını bile bile.

Tüm bu devre tanık, etkilerini görmüş biri olarak, bu halk oylaması benim gözümü korkutmuyor değil. Seçme hakkı, seçenekleri şimdiye kadar kısıtlanmış, yerli kullandırılmamış kişilerin elinde, bıçak kullanmayı bilmeyen bir çocuğun elinde ki bıçak gibi görünüyor bana. Kendi elini de kesecek, bıçağı da kör edecek, kestiği şeyi de yanlış kesecek. Bu yüzden tedirginim. Oy vereceğe dair, verilecek oya dair ve oy verilecek konuya da dair. Her üç noktada da hassasiyetler var. Ve bazı kararların dönüşleri yok. Ok gibi çıkarlar yola, durduramazsınız birini yaralamadıkça. İşte bu yüzden 12 Eylül’de dikkat edin, benim için de oy vereceksiniz. Çünkü demokrasi bunu gerektiriyor, beni de düşünebilmeyi ve ben bir kişi değilim siz sandığa tek giderken.

 
Toplam blog
: 5
: 607
Kayıt tarihi
: 23.09.10
 
 

Doğuvermişim daha iki buçuk ay sonra beklenen bir güne nanik yapıp. Şaşakalmış bekleyenler, iki buçu..