Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mayıs '08

 
Kategori
İstanbul
 

Ben İstanbul'a küsüm ezelden !..

Ben İstanbul'a küsüm ezelden !..
 

Kız Kulesinde bülbüller şakıyormuş bana ne ?..


Hey koca İstanbul !..

Seni düşündüm dün gece...

Gündüz mavi, gece yeşil olan gözlerin geldi aklıma.

İşvene kanıp gençliğimin en güzel yıllarını yakışım,

Beni terkedip giderken ardından bakışım,

Şal ve güller arasında zil takışın...

Geldi aklıma...

Hey koca çınar !..


Şairlere, bestekarlara, yazarlara, kraliçelere, sultanlara, prenslere, padişahlara ilham kaynağı olmuş tarih şehir !..

Aşıkları pembe ipekli saadet beşiklerinde sallamış...Lale devirlerinde, çılgınlara ''yardım ve yataklık'' yapmış.

Şair Nedim'i bile çıldırtıp eğlence partisi sonunda çıkan isyanlarda ''Damdan dama atlayıp kaçarken '' tepetaklak düşmesine vesile olmuş cilveli, işveli sultan şehir !..

Ne olurdu bana da o güzelim aşk ve zevk dolu günlerinden iki takvim yaprağı ayırsaydın da hayatımın baharında aşkımı dillendirebilseydim !..

Senin baygın gözlerine, o gül endamına, selvi boyuna şiirler yazsaydım !..Oysaki ben seni ilk göz ağrım sanmıştım !..

Senin ''Zengini ''sevdiğini ne bilirdim?..Sen fukaralarında bir kalbi olduğunu bilir miydin ?..

Islak platolarında çevrilen filmlerde, hani kör ve fakir kemancıya aşık oluyordu ya cillop gibi kızlar ?..Senin sinemalarını izlerken içtiğim ve de kapağını zor açtığım gazozlarda bile ''Sen '' vardın...

Şimdi bana sırtını dönme İstanbul !..

Senden bana hatıra olarak Beyazıt Meydanında kan-revan gençlik resimleri;Fatih Sarıgüzel Caddesinde, bodrum katında, insanların sadece çamurlu ayak izlerini izlediğim kodes tipi pencerelerden manzaralar mı kalacaktı ?..

Köhne bodrumuna sığındığım, o apartmanın en üst katında, Kemalistler oturuyor diye zırt, pırt baskına uğradığımız; eskimesin diye kırmızı jelatinli kağıtlarla kapladığım kitaplarıma bakıp ''Sakıncalı Piyade '' diye götürüldüğümüz ve sonra salıverildiğimiz günlerin bol biberli anılarını mı reva görmüştün ?..

''Bu ne sevgi ah !..Bu ne ıstırap !...Nasibim olsun bir yudum şarap !..'' Şarkısını söylerken yanında meze olarak içtiğim filtresiz Birinci sigarasını da mı çok görmüştün ?..

Kısmetlilerin, Boğazda rakısını yudumlarken, Kız Kulesinde viskisini içerek'' Doğu'da ezik halk şiirleri ''döşerken , bize Çubuk Şarabını da mı çok görmüştün !..

Ben senin kucağına koştuğum gün henüz 20 yaşındaydım.Bana da işveli, nazlı, balık etinde, erik gözlü, ince belli dilberlerini gösterebilirdin!..Vallahi ayıp ettin !..

Yahya Kemal'e yazdırdığın ''Ey Aziz İstanbul '' şarkısını;Rüya Şehir adlı aşk ve meşk şiirlerini ben de yazmayı bilirdim belki...

Ama bana buz gibi denizinin, kış günlerinde Harem İskelesinde beklerken suratıma şaklayan dalgaları hatıra kaldı.

Koca vapurlarında ısınmak için içtiğim tavşan kanı çayları da mı çok gördün ?..

Bunu bana yapmamalıydın Ey Aziz ve leziz istanbul !..Kız Kulesinde işveleşen gençlerin haline bakıp da karnım aç iken elbette sana şiirler yazamazdım...

Henüz 15 yaşında seni ve denizini , ilk kez Kartal kıyılarında gördüğümde saf bir çoban çocuğu edasında, ''Aha deniz !.. '' diye bağırdığımda, köhne otobüs yolcuları bile beni kınamışlardı.

Zavallı ''Ufak memur '' babam , ne kadar mahcup olmuştu bir bilsen !..Halbuki senin muhitine, memleketimde olmayan askeri lisenin sınavları için gelmiyor muyduk ?..

Hiç de kötü bir emelimiz yoktu !..Ailemin sırtından -yüküm düşsün -diye yatılı okumaktı niyetim...

O yaşa kadar deniz görmemek benim suçum muydu ey kocamış İstanbul!..

Üniversitesini bile adam gibi okuyamadığım ihtiyar şehir !..

Al !..Meşhur Boğaziçin senin olsun!..Kandilli'de, Kanlıca'da, Üsküdar'da, Moda'da, Şişli'de sevgililerinle oynaş !.. Etiler de senin olsun...Cihangir de !..


Sana şiirler döşemiş ünlüler !..Her biri ayrı bir telden çalmış...

Sanki sende gizlenmiş ''Üç İstanbul '' var !..Bak oku da kendini gör...

Semavi kubbelerini masaya koy da bir düşün !..

Sen halen barlarda mest olurken sırma saçlı tepelerin kelleşmiş...

Şöhretin üzerinden ''rantiyye şarkıları'' çalınıyor...

Şairler yazmış, türkücüler çığırmış;sazların telleri seni çalmaktan yorulmuş !..

Ey eski , tek taraflı aşkım!..Makyajın akmış;seni estetikçiler bile kurtaramayacak...

Artık dön ve biraz da bize de bak !..


Canım İstanbul (Necip Fazıl Kısakürek )


Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten birşey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım...
İstanbul,
Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca`da, yerdedir göklerin derinliği.
........
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir "Katibim"i...
Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul...
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...
Eyüp öksüz, Kadıkoy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şoyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
Gecesi sünbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul…
............

İstanbul (Vedat Türkali)


Salkım salkım tan yelleri estiğinde
Mavi patiskaları yırtan gemilerinle
Uzaktan seni düşünürüm İstanbul
Binbir direkli Halicinde akşam
Adalarında bahar
Süleymaniyende güneş
Hey sen güzelsin kavgamızın şehri
Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Bakışlarımda akşam karanlığın
Kulaklarımda sesin İstanbul
Ve uzaklardan
Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul
Plajlarında karaborsacılar
Yağlı gövdelerini kuma sermiştir.
Kürtajlı genç kızlar cilve yapar karşılarında
Balıkpazarında depoya kaçırılan fasulyanın
Meyvesini birlikte devşirirler
Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul
Et tereyağı şeker
Padişahın üç oğludur kenar mahallelerinde
Yumurta masalıyla büyütülür çocukların
Hürriyet yok
Ekmek yok
Hak yok
Kolların ardından bağlandı
Kesildi yolbaşların
Haramilerin gayrısına yaşamak yok
Almış dizginleri eline
Bir avuç vurguncu müteahhit toprak ağası
Onların kemik yalayan dostları
Onların sazı cazı villası doktoru dişçisi
Ve sen esnaf sen söyle sen memur sen entellektüel
Ve sen
Ve sen haktan bahseden Ortaköyün Cibalinin işçisi
Seni sürerler
Buhranlar senin sırtından geçiştirilir
İpek şiltelerin istakozların
ve ahmak selameti için
Hakkında idam hükümleri verilir
Haktan bahseden namuslu insanları
Yağmurlu bir mart akşamı topladılar
Karanlık mahzenlerinde şehrin
Kardeşlerin acısıyla yanan bir çift gözün vardır
Bir kalem yazın vardır
Dudaklarını yakan bir çift sözün vardır
Söylenmez
Haramiler kesmiş sokak başlarını
Haramilerin elinde
Ve mahzenlerinde insanlar bekler
Gönüllerinde kavga gönüllerinde zafer
Bebeklerin hasreti içlerinde gömülü
Can yoldaşlar saklıdır mahzenlerinde
Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul
Bulutların ardında damla damla sesler
Gülen çehreleri ve cesaretleriyle
Arkadaşlar çıktı karşıma
Dindi şakaklarımın ağrısı
Bir kadın tanırdım
Bir kardeş karısı
Hasta ciğerlerini taşıdığı çelimsiz kemikli omuzları
Ve hüzünlü çehresiyle bebelerini seyrederdi
Cellatlara emir verildiği gün haramilerin sarayında
Gebeliğin dokuzuncu ayında
Aç kurtların varoşlara saldırdığı
Tipili bir gece yarısı
Sırtında çok uzak bir köyden indirdi
Otuzbeş kiloluk sırrımızı
Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul
Bekle bizi
Büyük ve sakin Süleymaniyenle bekle
Parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla
Mavi denizlerine yaslanmış
Beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle
Ve bir kuruşa Yenihayat satan
Tophanenin karanlık sokaklarında
Koyun koyuna yatan
Kirli çocuklarınla bekle bizi
Bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi
Haramilerin saltanatını yıksın
Bekle o günler gelsin İstanbul bekle
Sen bize layıksın...
..............

Pembe Yalı (Oktay Rıfat Horozcu )


Kızlar vardır kıvırcık salata gibi
Ağızları burunları kıvır kıvır
Bacak bacak üstüne vapurlarda
Rüzgar eser oraları buraları görünür
Baktıkça fık fık eder adamın içi
Vay canına tükürdüğümün İstanbul’u
Bir oynak olur Fındıklı önlerinde
Elimde yüz iğnelik çapari
Poyraz gibi dalarım palamutlara
Altımda Turgut Reis motoru
Rumelihisarı’nda Orhan’ın mezarı
Ne gittim ne gördüm gitmek de istemem
Taze ekmek bir parça beyaz peynir
Şimdi olsa şuracıkta rakı içer
Denize mi bakar kim bilir.
Ben rıhtımdan suya atlarım
Altımda balıklar
Üstümde bulutlar
Ağzımın kenarında çırpıntılı Boğaz suyu
Pembe yalıya doğru yüzerim...
..........



<ımg height="1" src="http://www.istanbul.net.tr/images/design/kolon_y_kare.gif" width="3">
<ımg height="1" src="http://www.istanbul.net.tr/images/design/kolon_y_kare.gif" width="3">



<ımg height="1" src="http://www.istanbul.net.tr/images/design/kolon_y_kare.gif" width="3">




<ımg height="1" src="http://www.istanbul.net.tr/images/design/kolon_y_kare.gif" width="3">
<ımg height="1" src="http://www.istanbul.net.tr/images/design/kolon_y_kare.gif" width="3">







 
Toplam blog
: 1521
: 1639
Kayıt tarihi
: 23.06.07
 
 

İnsan yontmakla geçti ömr-ü baharı... Güzel ve canlı heykeller yaptı... Kimisinin içi çabuk boşal..