Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Aralık '15

 
Kategori
Edebiyat
 

Ben kaçıyordum O yağmurdan

Sanki yağmur değil gökten sitil sitil suları boşaltıyorlardı. Ben peşimdeki iki adamı o sokaktan girip bu sokaktan çıkıp zor atlatarak ancak bu saçak dibini bulabilmiştim. Başkalarının hayatlarını daha güzel bir dünyada geçirmeleri uğruna ben kendi hayatımı alabildiğine kötüleştirmek için bir çaba içinde idim. Yoldan beş altı merdiven ile girilen bir bahçeli evin yağmur saçaklarının altına gizlenmiş, yağmurun bitmesini bekliyordum. Sonra O geldi. Sırıl sıklam olmuştu, gelir gelmez kara uzun mantosu ile yanıma sokuldu, yorgunluktan bitiyor olacak ki hemen yere çömeldi. Ben de dikilmek yerine hemen yanına çömeldim. Kapkara gözleri, aralarına epeyce su almış kıvırcık saçları vardı.

Kendisine nereden geliyorsun gibi bir işaret yaptım. ‘Yağmur’ dedi… ‘önce azdı, sonra sanki gök kudurdu. Ben de buraya sığınmak zorunda kaldım.’ Sonrasında, kendisini belki evine götürmek gerekir mi? düşüncesiyle nerede oturduğunu sordum. Evi yakınmış. Beraber, sessizce o şiddetli yağmurun dinmesini bekledik. Yağmur yavaşlayınca ‘ben’ dedi ‘bütün yağmurlarda yürürüm. Size iyi günler.’ Ve gitti.

Üç arkadaştık. Aynı evde kalan. İkisi okuldan sınıf arkadaşıydı ve teknik okulda okuyorlardı. Okula çok az devam ediyorlardı. Ancak evde yılda iki ya da üç kere onbeş yirmi günlük sürelerde proje çalışması yapıyorlardı. Bu proje çalışmaları sırasında taş devri adamları gibi saç sakal birbirine karışmış, dağınık ve pis yaşıyorlardı.

Bir akşam eve dönmüştüm. Diğer arkadaş yoktu. Salih ve arkası dönük bir kız beraber çalışıyorlardı. İyi akşamlar diledim, kız döndü o zaman hatırladım. O kara gözleri ve kıvırcık saçları. İyi çalışmalar diledikten sonra odama geçtim ve kendi çalışmalarıma başladım.

Proje çalışmaları yeni başlamıştı ve Gül artık bizim bütün dağınıklık ve pisliğimize ortaktı. Gül akşam geç saatlerde duraktan kalkan son taksi dolmuşa yetişip sabah erkenden tekrar eve geliyordu. Bir akşam Gül yoktu, Salih ile oturup konuştuk. Meğer Salih bu kıza ölesiye aşıkmış. Sonra bir cumartesi bu Salih giyindi süslendi bir de kitap almış. Onu da renkli kağıtlara sarmış. Gülün çalıştığı teknik büroya Gül’ ü ziyaret etmeye ve ilk kez açılmaya gideceğini söyledi. Giderken Gül’ ün çalıştığı teknik büro şehrin öbür ucunda olduğu için ben hatta Salih’ e ‘sakın geçerken uğradım’ gibi laflar etme, direk konuya gir dememe rağmen, konuşma aynen benim dediğim gibi olmuş. Salih Gül’ e geçerken kendisine uğradığını, yoldan da görünce dayanamayıp bu kitabı aldığını söylemiş, Gül de sen nereye geçiyordun da bana uğradın? Burası şehrin sonu, ilçelere filan mı gidiyordun? Diye sorunca bizimkinin bütün şevki kırılmış. Hık mık etmiş. Kitabı bırakmış, dönmüş. Bunu bana anlattı. Anlatırken morali çok bozuktu.

Sinemaya gitmiştim, yalnızdım, ara olunca yanımda oturanın Gül ve bir kız arkadaşı olduğunu farkettim. Beraber fuayeye çıktık. Bir çay içerken Gül Salih’ in kendisine kitap hediye edişi olayını anlattı ve kendisini nasıl bozduğunu… Ben de konuyu bildiğimi, o anda tanıştırdığı arkadaşı Lale’ nin yanında konuyu açtığına göre Ondan gizli bir şeyinin olmadığını düşündüğümü, bu nedenle bir şey söylemek istediğimi, Salih’ in kendisini çok sevdiğini, ama bir türlü açılamadığını, evde açılma temrinleri yaptığını, buna karşı kendisinin gerçek ilgisini merak ettiğimi söyledim. Gül Salih ile dört yıldan bu yana arkadaş olduğunu, ailesi hariç en fazla zaman geçirdiği kişinin ve hayatındaki en etkili kişinin O olduğunu Onun kendisini sevdiğini bildiğini, bir arkadaş olarak Onu çok sevmekle beraber hiçbir duygusal yakınlık hissetmediğini,ona acıdığını, Salih’ in bu güçlü tutkusuna karşı hayatı boyunca hiçbir zaman aynı duygularla karşılık veremeyeceğini, Salih’ in kendisi için sadece bir okul arkadaşı, bir dost olduğunu, keşke Onun da bu gözlerle kendisine bakmasını istediğini söyledi. Konuşmamız uzamıştı filme girmedik. Dışarı çıktık. Lale de benimle ilgili okulumla ailemle, memleketimle ilgili sorular sorarak bana ilgisini belli ediyordu. Gül bunun farkına vardı. Pazar günü Lale de dahil hep beraber pikniğe gitmeyi önerdi. Yakında bir göl vardı. Azıklarımızı alıp bir kısmını da orda hazırlayıp piknik yemeği yiyecektik, göl kenarında ve  kırlarda dolaşacaktık. Pikniğe gittik. Salih bir sürü heyecanlı şeyleri Gül’ e anlatırken Lale’ nin benimle yakınlaşma gayretleri havada kaldı. Ama şu gerçek ki beynime kazınmış o iki siyah göz, kendime bile hiçbir şekilde sesli olarak itiraf edemeyeceğim bir çivi gibi çakılmıştı. Sonra piknikler piknikleri, laleler jaleleri jaleler haleleri kovaladı. Evde projeler yapıldı. Salih ile Gül her seferinde başka bir kızla beni tanıştırıp, inceden de sorguya çekip, beğenilerimi öğrenmeye çalışıyorlardı.

Bir proje gecesinin son gecesiydi. Günlerden pazardı. Bunlar sabah uyandığımda harıl harıl çalışıyorlardı. Ve ben artık dayanamıyordum. Sokağa çıktım. Durakta bekleyen bir hanımefendiye eğer benimle eve gelir dört ya da beş saat birlikte olursa şu kadar lira kendisine vereceğimi söyledim ve sonra da ona güven vermek için olayı olduğu gibi anlattım. Dünyada en çok şu anda evde arkadaşımla ders çalışmakta olan kızı sevdiğimi bakışlarından da Onun bana aynı duyguları beslediğini bildiğimi ama hiçbir şekilde birbirimize açılmamızın imkansız olduğunu kendisine eve götürürsem benim sevgilim gibi algılanıp Onun kıskançlığını tahrik ederek belki bir çözümün yakalanabileceğini, şimdi beraber eve gideceğimizi, peynir ekmek, meyve alıp aldığımız gazeteleri de torbanın dibine koyarak, dört beş saat odada kalacağımızı, sanki bu dört beş  saati yani kadın erkek birlikteliği gibi algılanmasını sağlayacağımızı, sonra da arzu ediyorsa kendisini istediği yere bırakabileceğimi, odada kendisinin sadece dört beş saat gazete okuyup meyve yiyeceğini söyledim. Hanımefendi kabul etti. Bu kadar masumane bir şey için parayı kesinlikle kabul etmeyeceğini de ekledi. Biz gittik.  İyi günler diledikten sonra yanımdaki hanımefendiyle onları tanıştırmadan direk odaya girdik. Radyodan az bir müzik açtım. Sonra da benim uyuyacağımı, beş saat sonra beni uyarmasını, yok kendisi uyuyacaksa benim kendisini uyarabileceğimi söyledim. Vakit dolunca iyi akşamlar dileyip kapıdan çıktık gittik. Bayanı bıraktıktan sonra eve döndüm. Odama kapandım. Elektrikleri söndürdüm ve uyumaya çalıştım. Gece saat bir gibiydi. Salih kapımı dövdü. Gül ün de kendisinin de yarın proje sınavlarının olduğunu kendisinin şimdi Gül’ü geç olduğu için evine götüremeyeceğini benim götürmemi istedi. Direndimse de Gül’ ün de ısrarıyla beraber evden çıktık. Şehrin meydanından sonra bir araba daha değiştirecektik. Meydana varınca Gül eve gitmek istemediğini, beraber bir yere gitmemizi istedi. Elleriyle de benim ellerimi yakalamıştı. Tavanında balık ağları olan sabaha kadar açık bir mekana gittik. Çok mütavazi şeyler ısmarlamamıza rağmen kemancı, gece boyunca başımızdan ayrılmadı. Gül bu sırada benim dünyanın en korkak insanı olduğumu ,kendisine olan ilgimi kendime bile söyleyemediğimi, beni sevdiğini bilmeme rağmen hiçbir karşılık vermediğimi uzun uzun anlattı. Ben de duygularımı ilk kez o gece Ona söyledim. Sonra o lokantadan çıktık el ele, sarmaş dolaş… Bir bahar sabahında bütünleşmiş iki vücut…Biraz önce bizi gözetleyip kaybolan yıldızların ve inatla bizi takip eden ayın şahitliğinde, caddelerde yürüdük.

O günün akşamında yine buluştuk.bir müzikli yere gittik. O gece o müzikli yerde hayatımın en güzel gecesini geçirdim. Onunla o kadar çok bütünleştik ki sanki bir tek insandık. Ama aramızda ikimizin de söylemediği bir gölge vardı. Bu Salih’ in gölgesiydi. Salih aramızda sanki bir kara çalıydı. Salih’ in Gül’ e duyduğu aşk ve Gül ‘ ün Ona acıma duygusu önümüzdeki tek engeldi.  Acımak aşktan üstün müdür? Kim galip gelecek? Acımak mı? Aşk mı?

Daha ertesi gün akşamına yine randevumuz vardı. Onun çalıştığı teknik büronun yanındaki pastaneye gelmesi gereken saatte gelmedi. Oradan geçen bir kağıt helvacıya para verdim. Şu kağıt helvayı, şu ilerdeki bürodaki Gül adlı bayana ver dedim. Büroda birkaç kişinin çalıştığını biliyordum ve büroya gitmek istemiyordum. Birazdan kağıt helvacı geri döndü bahsettiğiniz bayan bugün işten ayrılmış dedi. Koşarak evine gittim. Annesi gelmediğini söyledi. Yeni bir yerde çalışıyorsa bilmediğini söyledi. Ne yapmalı? Bütün sokakları, caddeleri tek tek dolaştım. Bütün teknik bürolardan Onu sordum. Dizlerimin bağı çözülmüştü artık. Gecenin geç saatlerinden birinde bir büronun kapısını açan adam Onun orda olduğunu söyledi. Çağırmasını söyledim. O geldi. Ve benimle ilişkisinin bittiğini söyledi. Bir daha hiçbir zaman görüşmeyeceğimizi söyledi. Nedenini sormadım. Hafiften yağmur başlamıştı. Ev buraya çok uzaktı. Kendimi yenilmiş, bitmiş yağmurda ıslanmış bir sokak köpeği gibi görüyordum. Eve geldim. Bizim arkadaşlar ayaktaydılar selam verip odama geçtim, yatağa uzandım. Salih birazdan bir tabancanın mermisini ağzına verip beynime tuttu. Ve iki gecedir nerede olduğumu sordu. Sesimi çıkarmadım ve beni öldüreceğini söyledi. Sırt üstü yatmıştım ve tabancanın namlusu gözlerimdeydi. Salih’ e benim zaten öldüğümü kendisinin öldürmesinin umrumda olmadığını söyledim ve yan tarafa döndüm. O başımda bekledi bekledi ve sonra çekti gitti. Ertesi sabah iki arkadaş benimle konuşmak istediler. Artık aynı evde kalamayacağımızı, benim Salih’ in aşkına ihanet ettiğimi bunun arkadaşlığa sığmayacağını, benim evden hemen ayrılmamı istediler. Ben de kendilerine evin kontratının benim üzerime olduğunu bu akşama kadar kendilerine süre verdiğimi ikisinin de derhal evden def olup gitmelerini söyledim. Öğleye doğru diğer arkadaş bana yakınlaşmaya çalıştı. Kendisinin bir meselesi olmadığını, müsaade edersem evde kalabileceğini söyleyince ben de kendisinin de Salih’ in de aynı evde kalmaya devam etmelerini, benim bu şehirden çekip gideceğimi söyledim ve birkaç gün içerisinde de çekip uzak bir şehre, aynı yağmurlarda ıslanmadığımız başka bir yere gittim. Aradan bir ay geçmişti belki. Ondan bir mektup aldım. Mektupta beni çok sevdiğini, eğer benimle beraber olursa Salih’in beni öldüreceğini söylediğini yazdı. Şimdi ne yapıyordu? Gelecekte ne olacaktı? Mektupta başka hiçbir şey yoktu. Bu mektuba belki bin tane cevap yazdım. Hepsini yırttım attım. Hiçbir tanesini göndermedim.  Salih’ in abisinin öldürmek için her yerde beni aradığını duydum. Ben kendisinin kardeşinin hayatını mahvolmasına sebep olmuşum. Ya benim hayatım?

Yirmi yıl geçmişti. Evlenmiştim. Delikanlı oğlum ve bir genç kızım vardı. Salih’ in şehrinde yürürken Salih ile abisinin bir binada asılı tabelalarını gördüm. Eşime dedim ki bak ben bunları tanıyorum. İstersen bir çaylarını içelim. Ama beni öldürme ihtimalleri de var. Eşim espiri yaptığımı sandı. Yukarıya çıktık. Abi kardeş ikisi de ordaydı. Bizi çok sıcak karşıladılar. Misafir ettiler. Sonra Salih ile belki on kere bir araya geldik. Ne ben ona sordum ne o bana. Bir çift kara göz kayboldu gitti. Ama mıh gibi çakılı yüreğimde… 

 
Toplam blog
: 16
: 69
Kayıt tarihi
: 22.10.15
 
 

1952 Malatya doğumluyum. İlkokulu Malatya'nın Narmikan Köyü'nde, Orduzu'da ve Malatya Merkez Hida..