Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mart '08

 
Kategori
Blog
 

Beni al

Beni al
 

Beni alsana...yok onları değil beni....beni.

Blog neden yazarız? Eskiden blog mu varmış ki?

Blog yokmuş ama günlük varmış.
Herkes olmasa da pek çok kişi hayatının belli bir yerinde “günlükümsü“ şeyler tutmuştur. Kimi zaman şiirler...kimi zaman “hayalli hikayeler” ile dolmuştur beyaz sayfaları günlük adını verdiğimiz defterin. Ya da düpedüz günlük gibi günlük tutmuşuzdur.

Günlüklerimiz tıpkı kaptanın seyir defteri gibi hayatımızın seyir defteri olmuştur.
Mesela;

“neyseki bugün Almancadan sözlüye kalkmadım...hiç çalışmamıştım. Allah’ım bak söz haftaya çalışıcam!!!”
“tenefüste o kız ile yine göz göze geldik...ders zili çalmasa konuşacaktım...kesin ilgisi var bana!!!”
“haftaya teyzemler geliyor...çabuk geçsin hafta, kuzenleri özledim”
“bugün Pazar...banyo yaptım!!!”

Daha bunlar gibi örnekler çoğaltılabilir.
Bu geçmiş zaman bloglarının ay pardon günlüklerinin en büyük özelliği sır gibi saklanmaları...kimsenin okumamasına özen gösterilmesiydi. Sanki merkez bankasının şifreleri yazıyor...Ama doğru bir bakıma, iç dünyamızın şifreleri yazıyordu galiba.

Sadece siz ve o.
Sevgili günlüğüm ve ben.
Kimse olmasın başka...olmamalı da zaten.

Ama geçen zamanda ne olduysa oldu ve iç dünyamızın şifrelerini, bırakın sır gibi saklamayı adeta etrafa dağıtır olduk...Oku bak bunu da bil...hatta şunu da ve bunu da!
Hem de bunları hiç bilmediğimiz insanlar okumaya başladı...belki de bu nedenle rahatça haykırır olduk kendimizi.

Sonra daha da heyecanlandık. Beni oku...beni oku...hatta yorum da yap...bir de önersen...daha ne isterim? Daha da oku işte...oku bak çok ilginç şeyler yazarım ben. Ben var ya ben...

Saklımız, gizlimiz yok oluyor her satırda...eritiyoruz içimizi her kelimemizde.
Blog yazarken bazılarımız rumuzlarını kullanıyor özenle ve ısrarla. Mesela birini biliyorum tuhaf bir rumuz kullanıyor. Kendine “biraz” ismini takmış...Neden biraz? deyince gülüyor...Çünkü ben birazım...her şeyden biraz yazıyorum...çok değil biraz diyor. Resmini koysana...neden koymuyon ki diye sorunca...çizdim işte kendimi oraya biraz benzetmeye de çalıştım. Belki sonra koyarım...koyar mıyım acaba? diye cevap veriyor.

Bazı blogcular resmini de, ismini de koyuyor...rahatça. Yok bir şey demiyorum...ne rumuzculara ne de harbiden ismini koyanlara...Önemli olan dürüstçe paylaşabilmek, yaşanılanları ve bilinmeyenleri ve hatta çok bilinenleri anlatmak...anlamaya çalışmak.

Ama yine de herkes köşedeki sayıya bakıyor ne kadar okunmuş diye...Önemli mi acaba o sayılar? Bence önemli...siz bir şeyler söylerken insanların sizleri dinlemesini istemez misiniz? İstersiniz...Yoksa istemeseniz neden konuşmaya başlamışssınızdır ki?

Yazmak ta böyle galiba...okunmak istemiyorsanız yine saklı tutmalıydınız...Bilmemeliydi kimse anlattıklarınızı.

Yorumların gelmesi mi yoksa gelmemesi mi daha iyi?...Çok okunup, çok yorum almak ise pek bir güzel.

Blog soğutan durum ise imla hataları ile dolu olan yazılar...ve özensiz yazılmış olanları. Tıpkı yamuk yumuk konuşmak gibi bir şey... “tamam abi...bi sus ya bi sus” dedirten cinsten olanları.

Kısacası “beni al” der gibi yazmasak ta...yazdıklarımızın “beni al” dedirtmesini istiyoruz.

 
Toplam blog
: 237
: 1302
Kayıt tarihi
: 06.08.07
 
 

Biyolojinin son yıllarda, özellikle son 10 yılda içeriğinin yoğun bir şekilde moleküler düzeye inmes..