Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

perihan reyhan ALKAN

http://blog.milliyet.com.tr/pra

06 Nisan '08

 
Kategori
Güncel
 

Beni de hapsetseler evime

Beni de hapsetseler evime
 

11 trilyon, telaffuzu bile zor bizim gibiler için. Değil bir arada görmek, bir kez adını bile ağzımıza almadan göçüp gidiyoruz pek çoğumuz bu dünyadan. İyi de oluyor belki. Hesabını vermek var, sorumluluğu, getiri ve götürüleri de var bunun çünkü. Bir de öteki dünya sorgusu. Hem de öyle böyle değil! Orada, suç sabitse, nerede bu paralar diye sorulmaksızın, nerelere harcandı diye sorulmaksızın ve geri istenmeksizin, cennetin bir köşesinde, bir eli yağda, bir eli balda, o köşeden bir yere ayrılmaksızın belli bir süre geçirerek, ama gerektiğinde izin alınıp bir yerlere gidilebilerek ödetmiyorlar insana dünyada işlediği suçun cezasını. Şirin görünmek için birileri af çıkartmıyor, yaşa başa da bakılmıyor orada bildiğimize, daha doğrusu bize bildirildiğine göre. Tek kaygı cennetin hangi köşesinde, denize de izin isteyerek mi girecek, v.s de olmuyor orada.

Birileri çıkıp bana da 11 trilyon verse, ama gönül rızasıyla, haram olmayan, hesabı sorulmayıp geri istenmeyecek olan. Ve deseler ki karşılığında belli bir süre evinizden çıkmayacaksınız. İhtiyaçlarınız halinde izin alıp gidebilirsiniz ancak gideceğiniz yerlere. Oh, canıma minnet. Zaten çok mecbur olmadıkça evden çıkmak zul geliyor. Her çıkışımda bir olumsuzluk, bir saygısızlık, bir çirkinlikle karşılaşıyor üzülüyor, çok üzülüyorum. Kâh trafikte kural ihlalleri, kâh son derece saygısız insan ilişkileri, kâh sokağa tüküren, çöp atanlar, bitmek bilmeyen yol ve trotuar çalışmaları, çukurlar vs, vs. Görmemek için, kahrolmamak için çıkmıyorum.


Hele ki yaşım şimdikinin neredeyse iki katı olsa, Cuma namazı ve hastane dışında bir yere çıkmıyor, çıkamıyorsam, saray yavrusu bir evde hizmetkârlar, korumalar eşliğinde, ekmek mi alınacak, yemek mi pişirilecek, ne pişirsem bugün, temizlik, çamaşır, bulaşık hiçbir dert tasa yok, öbür tarafta cennete gitmekten başka. Onu da namaz kılıp, oruç tutmakla sınırlı sanmaksa bakış açım. Dedim ya canıma minnet. Alırım ben de. Yediğim önümde, yemediğim ardımda, ekmek elden, su gölden, ölüme ramak günlerim sayılı, yarına çıkacağım da belli değil nasılsa, uzatır ayaklarımı yatarım evimde paşa paşa. Dostlarım da gelebilecekler nasılsa ziyaretime özledikçe. İzin alıp, sağlık sorunlarım oldukça hastaneme, doktoruma da gidebileceğim. Bundan iyisi can sağlığı.


11 trilyon; oğlum da kurtulacak, sıkıntılardan, streslerden, doktor doktor gezmelerden bu gencecik yaşında. Düşünmeyecek nasıl bitecek bu üniversite, YÖK’ün çocukça adeta oyunbazlıklarından. Bir ay içinde yeni aldığı kararların, henüz anlaşılmayışı, dolayısıyla her gün farklı uygulanışıyla. Bir, anne iki dersten daha geçmişim diye sevinçle arayıp, iki de koşullu geçtiğim var. 12 ders alıp bu dönem, bu yaz bitiririm ben okulu deyip, askerlik, iş, evlilik planları yapıp, ben de sorun olmasın diye, ameliyatımı okul bitimine erteleyerek, iki gün sonra da, anne yine değişmiş notlarım, yarımşar puanla, iki dersten daha kalmışım. Geçen yıl yeterli dedikleri alıp geçtiğim seçmeli dersler, yeni sisteme göre yeterli değilmiş. Biz de öyle biliyorduk kusura bakma, hele senin gibi öğrenciye yazık oldu doğrusu ama yapacak bir şey yok. Alan dışı bir ders daha seçmelisin ama kredin aşıyor alamazsın bu dönem demeleriyle ve yeni sistemin son sınıfa gelmiş öğrencilerin geçmiş yıllarına da uygulanmasından, çıldırası boyutlara gelen, hayata dair bütün planları alt üst olan oğlum rahatlayacak, dolayısıyla ben de. Bitirse de okulu bu dönem, kapı kapı, her gün yıkılan ümitlerle iş aramayacak. Bedelli çıkacak belki, basıp parayı askerliği de çıkaracak aradan. Ve sevdiği kıza bir an önce kavuşup, nasıl alırım onca eşyayı, nasıl yaparım istediği düğünü, düğün bir yana, gelinliği nasıl alacağım diye düşünmeksizin kuracak rahatlıkla yuvasını. Kim istemez? Ben? Beni boş verin, ben anneyim, anneler için evladın mutluluğu önceliklidir. O mutluysa ben zaten mutluyum.


Ama dedim ya, haram olmayacak adı. Her kimse veren, al kardeşim ananın ak sütü gibi, gönlünce kullan helal hoş olsun diyecek gönül rızasıyla. Ama dediğim gibi onun bile bir hesabı var her iki dünyada da!


Belki de dine hizmet açıklamaları kendilerince. (Bu arada sormadan edemiyor insan, acaba Unakıtan ve onun gibilerinki kime hizmet?) Hangi dine? Mensubu olduğumuz dinse kast edilen, o dinin sahibinin bizlere ulaşmasına vasıta kıldığı o yüce Peygamber, böyle mi hizmet ediyordu dinine. Gözüne uyku girmiyordu bir tek altın kaldıysa elinde, o gün ihtiyaç sahiplerine verilememiş. Veremedikçe de uyuyamıyordu.


Öleceğini anlayıp, ilk insan hakları evrensel bildirgesi niteliği de taşıyan veda hutbesini verdikten sonra: Benden alacağı olan, bana hakkı geçmiş olan varsa, gelsin alsın, ya da hakkını helâl etsin almıyorsa, Allah karşısına borçlu gitmek istemem. Ne alacağınız varsa burada alın derken, nelerin endişesini taşıyordu acaba?!


Ve aslında gerçek amacı sırtını açtırıp mührünü öpmek olan bir kişinin – Efendim bir gün yanlışlıkla kırbacınızın ucu sırtıma değmişti. Hakkımı helâl etmiyorum; deyişi üzerine, sırtını açıp, yanındakilere de – Kendisine bir kırbaç verin alsın alacağını istediği gibi, deyip neden eğilmişti o yüce Peygamber, o Allah’ın en sevdiği kulu, o sevgilisi?


Biz o Peygamber'den daha büyük, daha mı eminiz kendimizden acaba?!!

 
Toplam blog
: 290
: 553
Kayıt tarihi
: 11.03.08
 
 

İlk ve orta öğrenimimi Gölcük/ Kocaeli, lise ve üniversite öğrenimimi Ankarada gördüm. İlk okuldan..