Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Aralık '10

 
Kategori
İlişkiler
 

Beni sevmen için ölmem mi gerek?

Beni sevmen için ölmem mi gerek?
 

Bugün daha dündü!


Bugün, Orhan Veli’nin iki satırı ile başlamak istedim.
Eskiler alıyorum
Alıp yıldız yapıyorum …

Dertleşmek için buradayım, fonda rahmetli Ali Ekber Çiçek’in sesinden anlamlı bir türkü var.

Gönül gel seninle muhabbet edelim,
Araya kimseyi alma sevgilim.
Ya benim kimim var kime yalvarayım,
Kaldır kalbindeki karayı gönül.

Solmazsa dünyada güzeller solmaz,
Bu dünya fanidir kimseye kalmaz.
Yalan dolan ile sofuluk olmaz,
Mümin olan bekler sırayı gönül.

Derviş Ali’m öğüt verir özüne,
Gönül lütfeyledi geldi sözüne.
Azrail konarsa göğsün düzüne,
O zaman görürsün karayı gönül.

Yöre : Erzincan Söz: Pir Sultan Abdal

Kelime üretmeye devam ediyorum. Sakınmak, kıskanmak, sanmak, kısmak, anmak, kasmak, asmak, anımsama, ıskalama, …

Sakınmak, nedir? Bu sorunun doğru cevabı en güvenli yol olarak sözlükten bulunur. Şöyle;
1. Herhangi bir korku veya düşünce ile bir şeyi yapmaktan uzak durmak, içtinap (sakınmak, çekinmek, kaçınmak) etmek.
2. Olabileceği düşünülen kötülüklere karşı önlemler almak.
3. Korumak, esirgemek, gözetmek
Sakınma kavramını ben başka bir yönden ele alacağım. Neleri, kimden ve neden sakınırız? Her şeyden önce kendimizi ve sevdiklerimizi kötülüklerden sakınırız. Hiçbir şekilde zarar gelmesin isteriz. Olağan anlamda maddi olarak elimizde tuttuğumuz, dokunduğumuz, taşıdığımız somut ve bize ait olan bir şeyleri korumak, başka birisine vermemektir, sakınmak. Dar çerçevede örnek vermek gerekirse bir çocuğun oyuncaklarını kimseye vermemesi gibi de diyebiliriz.

Bu şeylere, içimizin derinliklerindeki hisler olarak soyut manada baktığımda; kendini açmama, kendini verememe gibi duygusal durumlar aklıma geliyor. Tehlikeler, riskler, açmazlar, bilinmezler, korkular, heyecanlar, sevinçler gibi bir dolu duygularla karışık kontrolümüz dışına taşabilen, bunları tanımadığımız ve bilmediğimizden emin olma duygumuzu azaltan, güvenimizi sarsan durumlar yani. İyi de bunları içimizde saklayınca daha da çoğalıyorlar. Onları sakınmanın, kendimizi kasmanın bir manası var mı?

Oysa paylaşmayı da seçebiliriz. İçimizden geldiğince yaşasak, korkunca bağırarak feryat etsek, üzülünce ağlasak, sevinince gözümüzden yaşlar gelene kadar doya doya gülsek ne olur? Çok değerli dostum, arkadaşım Aysunuz’un YZD (Yerinde, Zamanında, Dozunda) formülünü cebimizde taşıyarak tabi ki. İnanın kötülüklerden kilo kaybeder, iyilikleri ıskalamayıp, fayda sağlarız. Sağlıklı yaşam formülü gibi oldu.

Sağlıklı yaşamın en basit formülünün mutluluk olduğunu biliyoruz bilmesine de uygulamaya gelince o heybeti ve azametiyle ağır abi rolündeki hayatı kontrol etme faktörü “dur” diye önümüze dikiliyor. Ayıp olur, günah olur, ne derler sonra? Bence ne derlerse desinler, peynir ekmek yesinler. Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz. Hayatı kontrol etme yanılgısına düşerek ve hisleri bu şekilde sakınarak duygularda cimri olmayı seçiyoruz.

Hayatın kontrolü mümkün olmadığına göre duyguları sakınmanın sebebi ne? Korku, kaybetme korkusu. Tamam, bir eşya kaybetmek kötüdür, onu kaybetmemek için muhtemel tehlikelerden sakınmak gerekir. Ama duyguları kısmanın, onları sakınmanın, onu sakınan kişiye kattığı nasıl bir artı değeri olabilir ki? İçimden kaçarlarsa onları kaybederim diye bir korku var sanırım?

Bazen hepimiz o korkulara tutkuyla sarılarak onlarla aşk yaşıyoruz. Ne yazık ki bu aşk bir yanıyla güç verirken öte yanıyla da acı veriyor. Öldürmeyen acı güçlendiriyor, çünkü. Biraz zorladığımızda sebebini bile unuttuğumuz ve yüreğimize çöreklenen bu acayip duygunun yüreğimizi kanatacak kadar nasıl bir acı verdiğini anımsayabiliriz belki.

Özdemir Asaf’ın “Mum Alevi ile Oynayan Kedinin Öyküsü”nü bilir misiniz?

Kedi oyunlarında büyüyordu,
Yitirerek gitgide oyunlarını.
Mum küçülüyordu yanmalarında,
Yitirerek gitgide yakmalarını.


Bir can kaybetmek çok kötüdür. Çaresi yoktur. Acısı çoktur.

Yeryüzü cenneti ve cehenneminde bir kez verilen yaşama şansı ile bu hayatı yaşarken en büyük zenginliğimizi, yani duygularımızı, yani hislerimizi açmayalım da kendimize saklayalım derken ya onları kaybedersek? İşte bu en kötüsüdür.

Hoşuma giden birkaç cümle ile bitiriyorum.

Bugün, daha dündü.

Bazı şeyler vardır ki, hiç yokturlar.

İnsanlar plan yaparken tanrı gülümseyerek izler.
Bu dünya bir dağdır, yaptıklarımızsa ses; ses yankılanır, gene bize döner gelir....
Birisi “seni seviyorum” dediğinde gülüp geç. Bunun manası, bugün “seviyorum”, yarın “sevmiyorum” dur. Bu işler böyledir. Sen bugün “doğrudur” diyorsan tamamdır, gülüp geçmem, ne de olsa yarın da “doğrudur” diyeceksindir.

Bu yazıyı okuyuncaya kadar fon müziği bitmiş olabilir. Sakınmaktan kıskanmaktan bahsedince güzel bir şarkının kulaklarımızda çınlamasını dilerim.

Saçın yüzüne değse tenini kıskanırım, birine söz söylesen dilini kıskanırım...
Güfte:Hikmet Münir Ebcioğlu / Beste:Teoman Alpay”
 
Toplam blog
: 23
: 587
Kayıt tarihi
: 24.10.07
 
 

Müdahale edilmediği sürece barış ve denge içinde sürüp giden doğa hayranı ve doğal yaşam sevdalıs..