Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ağustos '09

 
Kategori
Öykü
 

Benim için bir ilk

Benim için bir ilk
 

Kitap Ön Kapağı


Bir Ömür Dört Yaşam Sonunu hızlı ama anlamadığım bir yer olmasın diye panikle getirdim kitabın. Aklıma tek tek gelip beni yavaşlatan samimi anıların zihnimden uçmasına fırsat vermeden yazmak için hemen bilgisayarıma koştum. Ara ara daldım, biraz bölündü okumam, askere gitmeme az kalan bu günlerde benimle daha fazla vakit geçirmek isteyen annem ve babamı ihtiyaçlarım olmasına karşın yalan söyleyerek alışverişe yolladım.

Ve Sayın Prof.Dr.Muammer Hoca’mın kitabını, biraz mahcupluk duygularıyla kendisinin benim için imzaladığı kopyasını elime aldım ve tamamını içime çektim. Benim için bir ilk gerçekleşmiş oldu. Bir günde bir kitap bitirmek Hoca’mın da itam ettiği gibi “okuma özürlü” olan benim için başarı sayılabilir. Bu anlamda hayatımda iki kitabı kenara ayırmış oluyorum. Birincisi gerçekten düşüncelerini ve yazarlığını çok beğendiğim Paulo Coelho’nun “Simyacı”’sı benim henüz ikinci kez okuduğum ilk kitap ve aramızdaki samimiyete inanarak, kendisinden de izin alarak sevgili diyeceğim, kendisi belki farkındadır örnek aldığım, yetişebileceğim konusunda kendimden şüphe ettiğim Muammer Hoca’mın “Bir Ömür Dört Yaşam” adlı kitabı da ilk kez bir solukta okuduğum, hayatımda yerini alan ikinci kitap oldu. Dedim ya, belki Muammer Hoca’m da fark etmemiştir ki zaten benimkisi kendisinin başarıları karşısında çocuksu bir hayal olarak kalacak ama ben kendisinden çok şey öğrenip, örnek aldım. Kitaptan sonra bahsedeceğim ama özellikle sevgili Hoca’mı ben nasıl görüyorum, bunu paylaşmak isterim.

Muammer Hoca’mı dolaylı bir şekilde ismini öğrenerek tanımıştım. Kendime çeki düzen vermem gerektiğini düşündüğüm ve nasıl bir mühendis olmam gerektiğini kararlaştırmaya çalıştığım lisans eğitimimin üçüncü sömestrinde “Maden Mühendisliğine Giriş” adlı dersin bir kısmını anlattığı ilk derste söyledikleriyle beni etkilemişti. Özellikle, şimdi tam cümlesini hatırlamadığım ama özünde biz mühendislerin estetik duygumuzdan yoksun yetişebileceğimizi ve bu yüzden opera, bale gibi sanatsal faaliyetleri izlememizin gerekliğini vurgulaması, 2004 yılına rastlayan o yıl benim klasik müzikle tanışmama vesile olmuştur. O yıldan bu yana zaman zaman tembellik etsem de, konserlere zevkle sürüklenişim Hoca’mın sayesindedir. Sevgili Hoca’mı size tanıtırken, sıfatları pek kullanmıyorum fark ettiyseniz çünkü anılarımızı okuduğunuzda zaten pekiştirilmiş olanları çağrıştırdığına siz de hüküm vereceksiniz. Dersimizin sonunun öğleden sonraya rastladığı bir gün, halı saha maçı yapmak için aceleyle toparlanmaya başlamıştık. Hoca’m sordu, maç mı yapacaksınız diye, evet dedik, telaşımızdan ve sanırım eşyalarımızı çıkardığımızda anlamıştı. Bizi izleyeceğini söylemişti.

Maça başladıktan hemen sonra, inanın annem babam sürpriz yapmış ve beni futbol maçımda izlemeye gelmiş gibi sevinmiş ve kendisine olan saygım perçinlenmişti. Birçok defa el sallamak isteğimi dizginlemek zorunda kaldığımı hatırlıyorum. İzlerken neler düşündüğünü kitabını okuduktan sonra sanırım tahmin edebiliyorum. Eğitimimin o yılının sonunda zorunlu stajımı yurtdışında, özellikle de Finlandiya’da yapmayı kafama koymuştum. Kendisinin de Finlandiya’da bir süre bulunduğunu öğrendiğimde yanına koşmuştum. Referans mektubu yazıp yazamayacağını öğrenmiştim. Beni kırmamıştı. Sonra maalesef karşısına tembelliğimin göstergesi olan bir durumla çıkmak zorunda kalmıştım. Hala düşününce utanırım. Kendisinin başka bir Hoca’mızla ortak verdiği dersten final sınavım kötü geçmişti ve akademik ortalamam da istenilen değere ulaşmadığından panik içerisindeydim. Amacım durumumu netleştirmekti aslında yanına gittiğimde. Hesap makinemin olmaması nedeniyle, gidiş yolum doğru fakat sonuçlarım olması gerekenlerden farklıydı. Hoca’m bizi o yıl götürdükleri ilk teknik geziye katılıp katılmadığımı sormuştu. Ben de gittiğimi ve rapor da yazdığımı söylemiştim. Bu konuşmadan sonra, raporu bulamadığını, hiç unutmam saat 15:00 sularıydı, yeni bir şey oluşturmamı engellemek için saat 17:00’ ye kadar kendisine elektronik posta ile göndermemi istediğini söylemişti.

Ben de büyük bir aceleyle eve dönüp, raporumu yollamıştım. Ertesi gün yanına gittiğimde, raporu hatırladığını ve ilginç olduğu için hatırladığını söylemişti. Ben ikinci sınıf öğrencisi olarak, teknik bilgilerden uzak, yemekten ve otobüs seyahatinden bahseden yüz kızartıcı sayılabilecek komik hikaye gibi bir rapor yazmıştım. Ama Hoca’m beni o dersten geçirdi. Hakkını hala ödeyemem. Kendisi belki bunları hatırlamıyordur ama benim için derin anlamlar içerir. Birkaç yılın ardından, Hoca’mın kızı ile arkadaş olmamız sonucunda ziyaret edebilme şansını bulabildim. Çok bunaldığım bir anda, Nergis’in kibar daveti üzerine kendisini ziyaret etmiş ve bu ziyaret vesilesiyle bilmiyorum çok mu ileri giderim bunu söylemekle ama annem gibi gördüğüm Hoca’mın eşiyle tanışmış oldum. Bu ziyaretten sonra Nergis’in kan grubumu sorup, benim için büyük bir şeref olan Hoca’ma hastalığını yenmesine katkıda bulunmak üzere yardım istemesi gerçekten beni mutlu etmişti. Ben bunu kendisine olan saygımın, Hoca’m tarafından samimiyetle algılandığını anlamış oldum. İnanın bu zamanlarda damağımda bir tat kaldığını rahatlıkla söyleyebilirim. Gelelim asıl beni ekran başına geçiren, benim biraz da utanmamı sağlayan, okurken Hoca’mın sesiyle kulağıma gelen kitabına… Askere gitmeden önce kendisini ve ailesini ziyaret ettiğimde, bir şeyleri unuttuğumu içten içe hissedip ve suçluluk duydum. Fakat kendi aileme denk bulduğum bu ortamda Sevgili Muammer Hoca’mın sözleriyle biraz olsun rahatladım. Benim için belki bir fırsat yakalanmış oldu, imzası olan bir kopyam var artık. Kitabı okurken, duyduğum saygının yanında kendisini ne kadar sevdiğimi fark ettim. Bu anılar tekrar canlandı ve kendisinden ne derece etkilendiğimi ben de kendime itiraf etmiş oldum. Kitapta olaylar müthiş bir samimilikle aktarılmış ve akıcılığını bir şiir gibi sürdürüyor. Yazdıklarıyla, kendinizi o anlarda yanı başındaymışsınızcasına net bir biçimde tasarlayıp yaşamanıza imkân tanıyor. Özellikle The Neely House kısmında, renklerin o eski filmlerdeki gibi olduğu bir hikâyenin içinde buldum kendimi. Ama bir şeye şaşırmadım. Bu hastane otelindeki kendisinin ne denli değerli bir insan olduğunu adeta kanıtlayan kayıt numarasına... Kitabı ile ilgili zaten fikrimin çok olumlu olduğu ortada, beni uzun zaman sonra yeniden yazmaya sürükledi. Bunu da şu anda gülümseyerek fark ettim ki, yine Hoca’ma özenmem, onun kadar akıcı bir yazı yazma isteğim beni şüphelerimi doğrulayan bu, akıcılıktan uzak yazıyı yazmaya zorladı. Sevgili Hoca’m ve eşi Ulviye Hanım’a sonsuz saygılarımı sunuyorum… Bir Ömür Dört Yaşam- Prof.Dr.Muammer Öner

 
Toplam blog
: 52
: 507
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

Yeni mezun bir maden mühendisiyim. Yükseklisans yapıyorum. Bunun yanında, kalkınma antropolojisi, ci..