Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ekim '12

 
Kategori
Deneme
 

Benim öğretmenim kaka yapmaz!

Benim öğretmenim kaka yapmaz!
 

Bugün gibi hatırlıyorum ilkokula başladığım günü. Okula yeni başlayan çocuklarını okula getiren ana babalar, farklı bir çevreye girecek olmanın heyecanı yüzlerinden okunan minicik çocuklar, anne ya da babasından ayrılmak istemediği için salya sümük ağlayanlar ve benim gibi rahat bir şekilde etrafı gözlemleyip hemen yeni arkadaşlar edinmek için girişimde bulunanlar.

Okula yeni başlayan çocukların neredeyse tamamı anne ya da babalarıyla okula gelmişlerdi. Beni ise okula abim ve ablam getirmişti. Abim ve ablam da benim başlayacağım okulda okuyorlardı. Bu nedenle annemin ya da babamın beni okula getirmesine gerek kalmamıştı.  Abimlerle aynı okulda okuyacak olmam, benimle aynı uğraşı içinde olacak olmaları sanırım okulun ilk günü benim rahat olmamı sağlayan etkendi.

Okula geldikten hemen sonra abimler panolara asılmış listelere baktılar ve hangi sınıfa verildiğimi buldular. Ardından beni ait olduğum sınıfa götürdüler. Ablam boş olan ön sıraya oturmamı ve öğretmeni beklememi söyledi. Ben heyecan içinde hemen en ön sıraya oturdum ve kapıdan çıkan abimle ablamın ardından baktıktan sonra dikkatimi sınıfıma verdim. Sınıfta benim yaşlarımda kız ve erkek çocuklar ile onları sınıflarına getiren anne babalar vardı.

Etrafı gözlemlerken yanıma annesiyle beraber esmer bir kız geldi. Kızın annesi sınıfı şöyle bir süzdükten sonra en uygun yerin en ön sıra olduğuna kanaat getirdi ki kızını yanıma oturttu ve abimlerin yaptığı gibi kızın annesi de hemen gitti. Ben hemen yanıma oturan kıza “adın ne” diye sordum. Kız, “Fatma” diye cevapladı. Okuldaki ilk arkadaşımı edinmiştim sınıftaki kargaşa içinde. 

Dersin başlamasına kadar sınıf içindeki hareketlilikte pek değişme olmadı. Benimle yaşıt çocuklar, ağlayan çocuklar, merakla etrafa bakan çocuklar, öğretmenini merak eden çocuklar. Artık hayatımıza okul diye bir kavram girmişti ve bu kavramın içinde gizli olan bir başka kavram daha vardı; ÖĞRETMEN. Anne ve babamdan duyduklarıma göre öğretmen her şeyi bilen, yeni şeyler öğreten, yeri geldiğinde kızan, yeri geldiğinde bağrına basan bir insandı.

Tüm çocuklar sınıfa geldikten sonra 1.70 cm boylarında, balık etli, kumral, kahverengi gözleri olan, diz altı etek giymiş, yüzü güleç bir kadın sınıfa girdi. Sınıfa girerken sınıfta bulunan anne ve babalara seslenerek; “Sayın veliler dersimiz başlayacak sınıfı boşaltır mısınız lütfen” dedi. Velilerin aralarından bir kadın ağlayan çocuğunu göstererek “Bugünlük geri mi götürsek” diye öğretmene seslendi. Öğretmenim (evet o benim öğretmenimdi artık) “Olmaz öyle, şimdi giderse yarında aynı olacak nasılsa, ben ilgilenirim onunla” deyip konuyu kapattı ve veliler sınıftan çıkınca kapıyı kapattı. Kapı kapanınca ağlayanlar, konuşanlar, gülenler ve ben derin bir sessizlik içinde öğretmenimizi takip etmeye başladık.

İşte tam bu esnada  - okulun ilk günü ilk ders saati öğretmenimiz sınıfa yeni gelmiş ve herkes pürdikkat öğretmenimize bakarken -  aklıma öğretmenlerin kaka yapıp yapmadığı, yemek yiyip yemedikleri takıldı. Cevabı ise kendime kendim verdim. Öğretmenler kaka yapmaz, yemek yemezlerdi. Onlar sadece öğretirler, severler, kızlardı.

Okul hayatımın ilk günü zihnimde yer edinen bu düşünce, abartmıyorum, neredeyse liseye başlayana kadar zihnimi meşgul etti. Okulu seviyordum, öğretmenlerimi seviyordum ve onların kaka yapacağı, böyle çirkin bir şeyi yapacaklarını aklım almıyordu. Yemek yeme konusuna gelince onlar bizim meleklerimizdi ve melekler yemek yemezlerdi.

Sanırım böyle düşünmeme neden olan bir başka etkende öğretmenlerime karşı her zaman büyük bir sevgi beslememdi. Ben ne olursa olsun her zaman öğretmenlerimi sevdim. Şamarını yediğim öğretmenlerimi bile her zaman sevdim saydım ben. İlkokul sınıf öğretmenimden de bir kez şamar yemiştim ve o gün benim kaka yapmayan, yemek yemeyen meleğim kalbimi kırmıştı. Fakat bu kırgınlık kısa sürdü, yeniden kalbimi kazandı benim canım öğretmenim. 

Öğretmenler acıtmak için şamar vurmuyorlardı öğrencilerine. Bu düşünceye ilkokuldan mezun olduktan üç yıl sonra sahip oldum. İlkokul bittikten üç yıl sonra ortaokul üçte iken ilkokul öğretmenime rastladığımda, beni hatırlamış, benim ne zaman okumayı söktüğümü, nasıl bir çocuk olduğumu bana anlatmıştı. Bizleri/beni mezun ettikten sonra akrabalık bağım olmayan hatta hiçbir bağım olmayan bir kişinin benimle ilgili her şeyi sayıp dökmesi öğretmenimin beni acıtmak için dövmediğinin en büyük göstergesiydi. Ayrıca öğretmenimin biz beşinci sınıfa geçerken emekli olmasını da göz önüne alırsak araya tam dört yıl girmişti ve benim canım meleğim beni unutmamıştı.

 

Kutsaldı benim öğretmenim,

Canımdı,

Onu ben pek çok pek çok severdim,

O bir ana,

O bir baba,

Her şey olmuştu bana.

 

İşte bundan dolayıdır ki;

 

Benim öğretmenim kaka yapmaz.

Öğretmenim, öğretir, kızar, sever, döver (ama sövmez), en önemlisi de unutmaz.

Ve asla kaka yapmaz benim öğretmenim.

 
Toplam blog
: 5
: 1329
Kayıt tarihi
: 24.08.12
 
 

Ansızın kalemime düşen kelimelerden ibaret hayatım.           ..