Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ocak '12

 
Kategori
Kitap
 

BEŞPEŞE Okuduğum En Farklı Roman…

BEŞPEŞE Okuduğum En Farklı Roman…
 

www.kitapyurdu.com


Okuduğum En Farklı Roman…

MURATHAN MUNGAN

“Kimi eski kurt tiyatrocuların sözlerini anımsadı: Salon ne denli kalabalık olursa olsun, bazı oyunlar yalnızca bir tek seyirci için oynanır; seyirci bunu bilmese de, oyuncu, koca salonda bir tek kişiyi seçer kendine…”

“Bazı şeyleri sahnede öğrenmenin olanağı yoktur. Sahnenin kapalı haritası, hayatın kimi yollarına geçit vermez…”

 “Bir tiyatro aktristi için bu kadar güzel olmak, bir avantaj değil, bir dezavantajdır Zehra, bunu sakın unutma. Güzelliğine gösterilen ilgiyle, oyunculuğuna gösterilen ilgiyi ayırt etmeyi öğren. İkisini birden kullanmayı bil, ama birinden birinin tuzağı, her ikisinin de ölümü olur. Bunu aklından çıkarma. ‘Güzellik geçicidir’, diyenlere aldırma sakın, iyi bir oyuncunun güzelliği asla geçmez.”

“Oyunculuk, hayat kleptomanlığıdır.”

“Tahakküm edebilme gücü, kimi zaman kadere tahakküm edebilme, yani terk edebilme, bırakıp gidebilme, ardına bile dönüp bakmadan çekip gidebilme anlamları taşıyabiliyordu. Kadınlar, kendilerinin yapması neredeyse imkânsız olan bütün bunları yapabilen erkeklerdeki, bütün bunları yapabilme gücüne, kendi mutsuzlukları pahasına, bunlara rağmen, belki bunlar yüzünden, hatta bile bile bağlanabiliyorlardı.”

“Hayat sizi çok kırdıysa, hep bir başkası olmak istersiniz.”

“İyi bir oyuncu olmanız için, kendinizle ilgili derin bir tedirginliğiniz olmalıdır. Dünyayla ilgili temel tedirginlikleri olmayanlar, sanatçı olamazlar. Bu oynayarak, numara yaparak, çeşitli teknikler öğrenerek sağlanacak bir şey değildir. Ya tedirginsinizdir, ya değil. Bu yüzden olmadığınız şeyleri olmaya çalışmayın. Kendinizi olduğunuz şeylerden, yeniden yaratmayı deneyin. Oyunculuk, o kadar sahte bir şeydir ki, bünyesinde kendinden başka sahtelik barındırmaz. Bu yüzdendir ki,, kötü rol yapanlar hemen anlaşılır.”

“Hayat herkes için bir değildi. Aynı sokaktan geçerken bile aynı anı, aynı zamanı, aynı hayatı bambaşka yaşıyordu insanlar.”

“Güzeller, hayattan haklarını istercesine yaşarken, çirkinler yalnızca fırsatlar ve rastlantılarla yetinmesini biliyorlardı.”

“Ümitsizlik de bir çeşit bağdır; güçlü bir bağ… Bu durum, ona karşı duyduğu kölece sağlamlıktaki duyguları iyice pekiştiriyordu. Ondan hiçbir şey beklemeden, ona hiçbir yükümlülük ve sorumluluk yüklemeden, onu, aşkından bile haberdar etmeden, aşkıyla ya da aşk acısıyla hiç rahatsız etmeden, ondan hiçbir şey ümit etmeden, kayıtsız, koşulsuz, kölece seviyordu. Yalnızca seviyordu.

Zehra, gerçek aşkın böyle bir şey olması gerektiğini düşünüyordu. Güzel cemallere aşık olanların tasavvufi aşkında güzele aşık olmanın kolaylığı vardı aslında. Gerçek aşk nesnesi ‘suret’ çirkin olmalıydı. Dünyanın öteki yüzü yani… çoğunluk yüzü… Üsküdar’daki gittiği bir tarikat toplantısındaki konuşmalar sırasında keşfetmişti bu gerçeği.

Aşk, cezaydı…”

“Bir oyuncu olarak canlandırdığınız karakterin, her hareketini kendi içinizde nedenselleştirmek bir yöntemdir elbet, üstelik iyi sonuç veren geleneksel bir yöntemdir, ama bunu çok abartırsanız, kendinize sürpriz yapma şansını yitirirsiniz. Kendinizi şaşırtmayı becerirseniz, seyirciyi de şaşırtırsınız. Bir oyuncu, kendine sürpriz yapamaz hale geldiğinde bitmiştir. O artık, rolünün teknisyenidir yalnızca. Üzerinde yalnızca rolünün çizimini taşır. İyi bir seyirci, böyle bir oyuncunun her hareketini on saniye önceden bilir. Çok sıkıcı bir durumdur bu! Kendinizi şaşırtın! Ancak kendinizi şaşırtarak ilerleyebilirsiniz.”

“Mucizeler hep güzel insanların başına gelir. Bu onların alışkanlıklarıdır. Güzel ve yakışıklı olanlar, bir gün yaşlanıp sıradan insanların gündelik hayatına düştüklerinde nasıl şaşkınlaşıyorlarsa, çirkinler de başlarına bir mucize geldiğinde öyle şaşkınlaşıyorlardır. Dünyanın gerçeğinin değiştiği her durum, yeryüzünü insan için inanılmaz kılar. Aslında her tür gerçeklik yarılması, insanda bir gerçeklik kaybına yol açar, dünya bir daha hiç eskisi gibi olmaz.”

“Rıdvan yazdığı bir öyküyü anımsıyor: Kazandığına inanmayıp, buna kendini inandırmak için daha fazla kumar oynayan birini anlatmıştı bir uzun öyküsünde. Bu öykünün kahramanı olan adam, ancak kazandığı her şeyi yitirdiğinde huzuru bulmuş, dünya yeniden onun bildiği bir yer olmuştu. Yeniden huzur bulmak için ancak kaybetmeleri gerekir böyle kişilerin. Kaybetmenin kurallarını bilir, kazanmanın kurallarını bilmezler. Bildiği, alıştığı, mutsuz da olsa rahat ettiği bir dünyadır kaybedenlerin dünyası. Mutsuzluğun da kendine göre bir konforu, sahibine sağladığı alışkanlık kolaylıkları vardır.”

“Aşık olduğumuz insanları, çoğu kez tanımayız.”

“Yazarlar da birer gösteri sanatçısıdır aslında. Onların sahneye çıkmıyor olması, bu gerçeği değiştirmez.”

“Yazı yazmanın doğasında, insanın ulaşamadıklarına ulaşma isteği olabilir miydi?”

“Seksekte tek ayaktan çift ayağa geçerken duyulan rahatlama çoğu kez yanıltır. Hiçbir adımda durum tam güvenli değildir; seksek ayakla, çizgiyle, taşla oynanan bir güven oyunudur. Adıma, çizgiye, taşa, dönüşlere, rastlantılara güven. Kısaca hayatın güvenilmezliğine duyulan güven. Bu yüzden yalnızca bir çocuk oyunu değildir, bir hayat oyunudur. Kız çocuklarını tek ayaküstünde hayata hazırlar, erkekler dünyasındaki hayata. Seksekte ayak kendi kaderini adımlar, oysa taşın kendi kaderi vardır. Onu taş yapan kaderi.”

“Kimi bilimkurgu romanlarındaki ikiz dünyalarda birbirinin aynı şeyleri yaşayan insanları düşündü. Dünya bütün zenginliğine karşın, azdı. Çok azdı. Ve insanlar onunla yetinmek zorundaydılar.

Geçmişte neler olup bittiği bir bakıma, pek de önemli sayılmazdı. Ne olursa olsun, herkesin hayatında bir tek gerçek vardı aslında. (…) Gerisi, herkesin istediği gibi anımsayıp, istediği gibi değiştirebileceği, sıradan hayat hikâyelerinden biriydi sadece.”

ELİF ŞAFAK

Büyümeden yetişkinliğe atılan bütün kadınlar gibi, senin de hikâyendeki ilk ve en derin boşluk, çocukluğun.”

 “Hikâye dediğin tutarlı olmalı ki, yeterince dağılan zihnini bir arada tutabilsin. İnandırıcı olmalı ki, başkalarından evvel seni kandırabilsin. Dolandırıcı olmalı ki, geçmişini araklayıp yabancıların elinden, senin olanı sana iade edebilsin. Kopmuş parçalardan çıkmalısın yola. Eksik kalanlardan. Hafızanın arşivlerinden ya kazara ya da kasıtlı unutulanlardan, unutturulanlardan… Yaratmanın yolu, yoktan var etmekten değil, yoklukları telef etmekten geçer. Yani tanımı gereği, yıkıcıdır var etmek. Suları istediğin oluktan akıtabilmek için, tamamen tıkamakla işe başlarsın diğer kanalları, gerekirse insafsızca kurutursun civar yatakları. Bir hikâyeyi istediğin oluktan akıtabilmek için de keza, çaktırmadan tıkarsın yoluna çıkan tüm ‘acaba’ları; gerekirse kurutursun bütün civar anlatımları. Bu yüzden işte, sırf bu yüzden, işi hikâye anlatmak olanlar böylesine aşinadır mücrimlere has o kemirgen suçluluk duygusuna. Usta katiller gibi, usta hikâyeciler de, iyinin ve kötünün ötesine geçemedikleri takdirde, kalkıştıkları işin ağırlığı altında bir böcek gibi ezileceklerini bilir. Başkalarını kandırabilmek, kimseyi kandırmadığına kendini inandırabildiğin ölçüde mümkündür ancak. İyi bir hikâye anlatacaksan eğer, iyi biri olmadığını teslim edeceksin baştan. Hatta kötülüğe meyyal ve ettiğin edebileceğin tüm kötülüklerin kefaretini ödemeye de razı olacaksın. Atacaksan adımını evinden dışarı, sokaklarda üşümeyi göze almak durumunda kalacağın gibi.”

“Tek bildiğin, rüyalardan rüyalara dehlizler var uzanan. Gördüğün her rüyanın tabiri bir öncekinde saklı. Tek bildiğin, ancak tek başına alabilirsin bu yolları. Aramaktasın. Ne aradığını ancak bulunca anlayacaksın.”

“İki büyük cemaat var bu dünyada: elindekilerle yetinmesini iyi kötü bilenler ve elindekilerle yetinemediklerini bilebilecek kadar iyi kötü kendini bilenler… senin kabahatin ikinci gruptan olduğun ve bunu pekâlâ bildiğin, iliklerine kadar hissettiğin halde, öyle değilmiş gibi görünmene, birincilerdenmiş gibi algılanmana müsaade etmek oldu bunca zaman.

Şimdi kireçlenmiş bir yanlışı tutunduğu yerden kazımanın zamanı. Sen yetinmesini bilmeyenlerdensin. Kendini mutsuz, etrafını daha mutsuz eden ama gene de vazgeçilmeyenlerden. Ne olduğu gibi kabullenip kâinat denilen oyun alanının kurallarını, şükredebilirsin nimetlere, ne de dışarıdan itaat eder görünüp senelerin belirleyeceği hüsranı biriktirmeye razı olursun içten içe. Ne şükür, ne sadakat. Hikâyende bunların yerini tamah ve ihanet alacak. İrkildin. Gene yüzün buruştu. Hoşuna gitmedi bu ihtimal. Uğruna erkekçe mücadele verilen, oldukça akıllı ama zekâsında şeytaniliğe yer olmayan, belki kararsız ama şüphesiz ki katışıksız ideal kadın olmaktan vazgeçip, kendi suretine savaş açabilirsen eğer, yani eğer göze alabilirsen ham yanınla yüzleşmeyi, yavruağzını kirletmeyi, ayın karanlık yüzüne bir seyahat olacak ödülün. Bir de oradan bakacaksın bulunduğun yere, sürdürdüğün yaşama. Kimbilir, belki de gördüğünden hoşlanmayacaksın.”

“An, uzundur zamandan…”

“Bir hatayı tekrarlayarak düzeltebileceğini ummak, evli çiftlere özgü bir muammadır.”

“Ta baştan kabullenenler, kolay kolay kabullenmeyenlerin eninde sonunda pes edişini seyretmeyi sever.”

“Gençlikten yaşlılığa, bakirelikten dulluğa sıçrıyor kadınlar Türkiye’de.”

“Birlikte olduğumuz insanları iyi tanıdığımıza inanmayı yeğlediğimizden, hoşlanmayız, kontrolümüz dışındaki sürprizlerden.”

“‘Anneni mi daha çok seviyorsun, babanı mı?’ Yetişkinlerin çocuklara eziyet olsun diye sıklıkla sorduklar bu kalıp özünde sevgiye değil, öfkeye dairdir sanılanın aksine. İleride, büyüdüğünde, çocukluğunun arızalarından anneni mi sorumlu tutacaksın, yoksa babanı mı sorusudur özünde. Hangisini bağışlama kayığına alıp batmaktan kurtaracak, hangisini geride bırakıp çırpınmaya terk edeceksin resmi hatıralarında. Hangisi ayın ışıltılı yüzü olacak, hangisi karanlık yüzü çocukluğunun amel defterinde.”

“Bir tek güne sığdırabilirsin bir ömür boyu titizlikle inşa etmek için uğraştıkların tek fiskede yıkımını. Yıkmak kolay olduğu için değil, yıkım daha fazla ertelenemeyeceği için.”

“Seyirci denilen kapanmayan GÖZ var ya… Çektiğimiz tüm acılar onlar izlesin diye. Bunca koşuşturma, bunca hüsran ve tüm yenilgilerimiz onlar için… Seyirciler yerlerinden kıpırdamadan doya doya seyretsinler diye… hiç risk almadan hayatta…”

“Kadınlar, annelerine yöneltemedikleri haklı öfkeyi kendi bedenlerinden çıkartırlar. Babalarına yöneltemedikleri haklı öfkeyi ise, onları seven erkeklerden.”

“Bilmemeyi seçmek, sırf bir taklitti soluk alabilmek için…”

“Hiçbir çırak, çırak kalmak istemez belli bir noktadan sonra. Unutma ki her çırak usta olmak için girer bu yola. Gün gelir boynuz kulağı geçer, çırak ustaya ihanet eder. Gün gelir sen hayalbaz olursun bu perdede; kuklalar aynı, oyun farklı.

Seyirci gene anlamaz.

Ama işte bir tek kişi, bir tek usta anlar. ‘Yıktın perdeyi eyledin viran’ ustadan çırağa bir sitemdir aslında, hayalbazdan seyirciye gönderilmiş bir hitap değil. Çırak bilir önceden, bilir ki yıkacak bu perdeyi, kusuru için af dileyecek gün gelip de o da usta olduğunda bu zill-i hayalde.”

“Zekânın ispatı insanın bildiklerinde değil, bilmedikleriyle kurduğu ilişkide.”

“Bunca zaman ihtiyacımız olan her şeyi ansızın tek bir insanda bulmak, eksik kalanların yokluğunu onun varlığıyla yamamak, aşkın en tehlikeli kulvarıdır. Ondan ötesi, her şeyi yaptırır.”

“Ne dünüm, ne de yarınım. Ne gölgesinden kaçtıklarım, ne de hangi istikamete yöneldiğim. Düşünmek dahi istemiyorum bunları. Mümkünse kopmak tüm bağlardan, yarını garantiye alabilmek için bugünü rapt eden, zapt altına alan tüm kontratlardan. Bir toz kütlesi gibi uçuşmak havada. Öylesine hafif, öylesine hakir. Bir şey olmamak, bir yere varmamak istiyorum ki attığım her adım beni benden uzağa savurmasın. Burada kalsam, bu anın bağrından çıkmadan. Bebek benim içimde büyüse, ben senin içinde. Ben senin en güzel sırrın olarak kalsam.”

“Kalmadı lüzum aramaya, ben bulmadan daha neyi aramakta olduğumu, aradığım çıktı karşıma burada. En yasak, en ırak, en yabancı olanın suretinde geldi buldu beni aşkın. En yasak, en ırak, en yabancı olanın suretinde geldi buldu beni aşk…”

METİS YAYINLARI

 

 
Toplam blog
: 65
: 1800
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

Biricik Sudelina'sının annesi, kitaplar ülkesinin sarışın prensesi, kocasının bir tanesi, İzmir/K..