Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Aralık '10

 
Kategori
Bilim
 

Beynin cinsiyeti var mı ? (Son)

Beynin cinsiyeti var mı ? (Son)
 

Rekabette testosteron hormonunun önemli bir rolü vardı. Enteresan olan ise bu hormonu hem kadın, hem de erkek vücudunun üretiyor olmasıydı.

Uzmanlar, kadın ve erkek deneklerin testosteronlarının, rekabete dayalı bir yarışta, nasıl tepki verdiğini görmek için bir go kart yarışması düzenlediler ve deneklerin hormon düzeyleri incelendi.

Görünüşe göre erkeklerin yarışmaya verdikleri biyolojik tepki, kadınlarınkinden çok farklıydı. Bir yarışmada olması gereken büyük dalgalanma erkeklerde görüldü. Ancak kadınlarda durum sıfırdı. Muhtemelen erkekler testosteronlarındaki artış sonucu riske giriyorlar riskler de mücadeleye dönüşüyordu. Bu da rekabete dayalı bir mücadelede yararlı oluyordu.

Testosteronla güçlenen erkekler başa geçtiler ve yarışmada olabilecek tüm riskleri aldılar. Kadınların ise testosteronları hiç yükselmedi. Sonuç: Kadınların trafikte şiddete eğilimli olmamaları tesadüf değildi !

Kuşkusuz testosteron inanılmaz güçlü bir hormon ve her iki cinsi de etkiliyor.

Hatta insanları doğmadan önce etkilediği de biliniyordu. Anne karnında gelişiminin ilk birkaç haftasında amniotik sıvı içinde yüzen embriyonun kız mı, erkek mi olduğunu söylemek imkânsızdı, çünkü baştan hepsi kız gibi görünüyorlardı. Ancak 8. haftada erkekler büyük oranda testosteron üretmeye başlıyorlar ve vücutları değişiyordu.

Birkaç günlük kız çocukların, insan suratına bakıp inceledikleri görüldü. Erkek çocuklar ise insan suratına değil, etraftaki herhangi bir nesneye bakıyorlardı. Yani yeni doğmuş kız çocukları insanları seviyordu, erkekler ise nesneleri !

Araştırmayı yürüten uzmanlar, davranıştaki bu farklılıkların testosterondan kaynaklandığı düşündüler, ama bunun için bir kanıta ihtiyaçları vardı.

Hastanelerin amniosentez yaptıktan sonra, amniosentez sıvısını sakladıklarını öğrenmek uzmanları şaşırttı. İşte bu tam da aranılan fırsattı. Bu sıvı deyim yerindeyse, geçmişe yolculuk yapıp çocuğun şimdiki davranışlarıyla, rahimdeki hormon seviyeleri arasında bir bağlantı olup olmadığını anlatacaktı.

Parmaklarımızın şekli, ana rahminde iken ne kadar testosterona maruz kaldığımızı gösteriyordu. Bir insanın yüzük parmağı işaret parmağına göre ne kadar uzunsa, o kadar çok testosteronu vardı ve dolayısıyla da bu testosteronun beyne ve vücuda etkisi çoktu.

Eğer bir çocuk ana rahminde güçlü bir testosterona maruz kaldıysa güçlü bir kalp ve damar sistemi ile doğması olasıydı. Yani birinin yüzük parmağı işaret parmağından ne kadar uzunsa, o kadar hızlı koşabiliyordu.

Altı tane erkek atlet üzerinde yapılan deneyde, uzmanlar bu atletlerin ellerinin fotokopilerini çektiler ve yüzük parmaklarını ölçtüler. Yüzük parmaklarının uzunluklarına göre yarışta bu altı atletin başarı olasılıkları tespit edildi.

Yarış sonuçlandıktan sonra uzmanlar yaptıkları bu araştırmada atletlerin altı tanesinden dördünü tahmin edebildiler.

Aynı deneyi, merkezdeki on denek için de yaptılar ve bu on deneğin ellerinin fotokopileri çekildi.

Parmaklarımız rahimdeki testosteron kayıtlarını bilmemizi sağlayabilirdi. Çünkü hormonların üretimini tetikleyen genler ayrıca parmağın büyümesini de belirliyordu.

Kadın ve erkekler denekler ayrı birer kümeye yerleştirildiler, ancak kadınlardan biri de erkek kümesinde yer aldı. Çünkü yüzük parmağı büyüktü.

Bunu teyit etmek için, tekrar bir deneye tabii tutulan deneklerden excavator kullanmaları ve onlara daha önce gösterilen şeyleri, excavator ile yapmaları istendi. Uzmanların tespitlerine göre, yüzük parmağı büyük olan bayanın bu testi geçmesi gerekiyordu.

Beklenildiği gibi erkekler bu konuda kadınlardan çok iyiydiler. Ama bir istisna vardı, yüzük parmağı büyük olan kadın, bir erkek denekle birlikte bu deneyi birinci olarak bitirdi !

Bu bayan denek, uçak mühendisi idi ve 3 boyut becerilerini mesleği sayesinde edindiği düşünülebilirdi. Ancak parmakları farklı bir hikâye anlatıyordu! Ona doğmadan önce testosteron bu becerileri vermişti.

Ama bu kadar da basit değildi bunu açıklamak.

Ortalamalar bireysel farklılıkları gizliyordu.

Rahimde dikkate alınması gereken 9 ay vardı ve testosteron 9 ay boyunca aynı miktarlarda üretilmiyordu ve mozaik bir beyne sahip olmak mümkündü.

Gelişim süresince farklı zamanlarda farklı seviyelerde salgılanan testosteron aynı insandaki farklı becerileri açıklıyordu. Bir erkek deneğin kadınlar kadar duygusal ve duyarlı olması veya bir bayan deneğin çok iyi excavator kullanması bu şeklide açıklanabilirdi.

En son bir deneyden geçirilen beş kadın ve beş erkeğe, beşer tane bebeğin altını temizlemesi istendi. Kadınların tümü bu konuda gayet yetenekliydiler. Erkeklerden sadece biri başarılı oldu ve yaşadığı duygusal yoğunluk nedeniyle ağladı ve o da diğer kadınlar gibi bebeğin altını temizledikten sonra onu kucağına alıp sevdi.

Diğer erkekler bebeklerle duygusal bir bağ kurmadılar.

Ancak yine de tam olarak neden böyle davrandığına dair net bir veri yoktu.

Beynimizin cinsiyeti, bedenimizin cinsiyeti kadar net değildi.

Sonuçta her iki cinsinde geniş bir mozaiğe sahip olduğu, eril ve dişil özelliklerin her iki cinste de mevcut olduğu ve bu şekilde mutlu olabildikleri saptandı.

İngilizce bilenler, konuyla ilgili teste aşağıdaki linkten ulaşabilirler.

http://www.bbc.co.uk/science/humanbody/sex/index_cookie.shtml

 
Toplam blog
: 563
: 8587
Kayıt tarihi
: 30.03.10
 
 

Kişisel gelişim uzmanıyım. Yaşam Koçu, İlişki Koçu, NLP Uzmanı ve Eğitmeni, Kuantum Yaşam Koç..