Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ocak '09

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Beynine hava değenler

Beynine hava değenler
 

Beynine Bir Kez Hava Değmeye Görsün


Keşke fırsat olsa da, okuduğum her kitap üzerinde uzun uzun düşünebilsem ve değerlendirmelerimi yazılı hale getirip, kendim için bir “okuduklarım” atlası hazırlayabilsem. Ama mümkün değil. Ve de sanırım oldukça fazla okuma yaptığımdan yükselen “damak tadım”, her kitabı da üzerine yazı yazmaya değer bulmamaya mı başladı ne? Hayır, sanırım son sayfasını görebildiğim hemen her kitap üzerine bir şeyler düşünmüş ve notlar almışımdır.

Şu anda son sayfasını kapattığım etkileyici bir kitabı bitirdiğimde, tam da en güzel yerine gelmiştim diye duygulandım biraz. Son sayfadaki o hafif mutlu son, aslında bir bilim kitabı okuduğumu unutturup, beni kurmaca da olmayan, gerçekliğinin her saniyesine inandığım bir yere götürdü. Amerikan hastanelerinin beyin ve sinir cerrahisi bölümüne…


***

Beynine Bir kez Hava Değmeye Görsün, Dr. Frank Vertosick’in beyin cerrahisinde çalışmaya başladığı ilk acemilik günlerinden, yetkin bir cerrah oluncaya kadar başından geçen bir dizi gerçek olaya dayanıyor. Kitap, bilimsel konuları kapsıyor gibi dursa da, her bölüm okuruna bir öykü okuyormuş heyecanını ve tadını verebiliyor.

Başarılı mekan betimlemeleri, doktorlar arasındaki mücadele, dostluk, dayanışma ve çekişmeler; etkileyici, gerçekçi dramlar, etkileyici betimlenmiş ameliyat sahneleri, bir film gibi anlatılabilecek bilimsel ayrıntılarla süslenerek, sonu mutlu biten bir öyküye karşılık, bir başarısızlık öyküsü vererek dengelenmiş bir gerçek durumla örtüşüyor.

Kitapta dikkati çeken önemli unsurlardan biri, doktorların karar mekanizmasının değerlendirildiği birkaç bölüm. Zor bir karar arifesindesiniz ve çok kısıtlı bir zamanınız var. Bir kişinin hayatının kalanını belirleyecek bir karar almanız gerekiyor. Ne yaparsınız?

Kitap, ve belki de doktorluk kariyerinin tamamı, böyle kararlardan oluşuyor. Önünüzdeki hastanın birbirinden kötü iki seçeneği var ve en az kötüsüne karar vermeniz isteniyor. Saniyeler içinde hem de. Ya hastayı ölüme terk edeceksiniz – ki sadece 2 dakikalık bir kanama hastayı öldürebilir- ya da bir damarın akışını durdurarak bedenin yaşamasını sağlayacaksınız ama hayatı boyunca duyamayacak, göremeyecek, konuşamayacak ve bedeninin neredeyse yarısını bir daha hareket ettiremeyecek. Karşınızda, açılmış bir kafatası, ortaya çıkmış bir beyin bölgesi ve kanamakta olan hayati bir damar var. Gerilim, kurguların tamamından daha gerçek. Yazarın, olaylara hakimiyeti yok, kader yazamıyor, gerçeklerden başkasını anlatma şansı yok. İşte bu kararı vermenin tüm zorluğunu o satırlarda hissedebiliyorsunuz.

Aslında doktor olmasak da böyle kararlarla karşı karşıya kalabiliyoruz gerçek hayatta ve bizim de saniye kadar bile olmayan bir zaman diliminde doğru bir karar vermemiz beklenebiliyor. Sanırım, profesyonellik anlamında, bu kitaptan öğrenecek çok şey var.

***

Doktorların, kişilerin kaderine karar verdikleri anlara dair çok önemli gördüğüm bir hatıra var.

Bir akşam, yazarın çalıştığı hastaneye, yazarın bilgisi ve izniyle bir hasta gelir. Ölmekte olduğunu düşünen sağlık merkezi, tam teşekküllü bir hastaneye sevkini uygun görmüş ve yazarın hastanesinde de bizzat yazar doktorumuz kabul etmiştir. Ancak hastayla birlikte, organları peşinde olan bir grup da, yasal bir grup da hastaneye gelir ve yazarımıza hastanın ölüm kararını bir an önce vermesi ve organların alınması için gerekli işlemlerin yapılması için baskı yapmaya başlarlar.

Yazarımız, kendisine göre en doğru yolu seçer ve küçük bir olasılık bile olsa hastanın tehlikeli bir ameliyatla düzelebileceğine inanarak, kısa zamanda hastayı ameliyata alır. Ameliyatta da bir takım aksilikler yaşansa da, ameliyatı takip eden birkaç saat içinde hastanın durumunun düzelmesi, yazara organ avcılarını kovalama zevkini tattırır. Ama asıl zevki, hasta iyileşip de bir ay sonra hastaneden çıkarken yaşayan yazar, hastasıyla yıllarca sürecek bir dostluk kurar. Bir tek o inanmıştır bir umut olduğuna ve bu inancı boşa çıkmamıştır. O an kendisini dünyanın en iyi doktoru hisseder. En iyi insanı belki de. Bir doktorun, kendisini tanrı gibi hissettiği anlara tanık oluruz.

***

Kendisini eleştirebilen, yaptığı iyi ve kötü her şeyin farkında olan bir doktor olarak Vertosick, kendisini yer yer alaya alarak, bize gerçekleri anlatıyor. Doktorların da insani yönlerini ve bizim için en kritik anlarda bile bu yönün ne kadar kuvvetli olmasını gerektiğini kavratıyor.

Bu tarzı seviyorum. Çünkü gerçekleri öyküler şeklinde okuyabiliyor ve sıkıcı bir kitaptan öğrenebileceğinizin çok üstünde bir bilgi yükünü, hem de roman tadında bir okumayla edinebiliyorsunuz. Popüler bilim yazarlığını başaran dünyada bir çok değerli ve önemli isim var. Aynı zamanda bilim konusunda çalışmalar yapan pek çok Türk bilim adamı, doktor, mühendis var. Ve onların da aslında anlatmaları gereken bir çok gerçek, bir çok anı ve bir çok örnek olay mutlaka vardır. Peki, yazmak için, bize anlatmak için neyi bekliyorlar? İyi bir editörlük kurumunu mu?

Zaten bilimsel içerikli kitap yayınlayan çok az yayınevi var. Belki bu yayıncılara da ciddi görevler düşüyordur. Biraz daha düşünmek gerekli diye düşünüyorum, değil mi?

Değinilen Eser: Beynine Bir Kez Hava Değmeye Görsün, Dr. Frank Vertosick Jr., Çev:Ender Arkun, Tübitak Popüler Bilim Kitapları, 2. Baskı, Ankara, Kasım 2003

 
Toplam blog
: 15
: 584
Kayıt tarihi
: 24.01.09
 
 

1983 İstanbul doğumluyum. Maltepe Kadir Has Anadolu Lisesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Mü..