Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ocak '07

 
Kategori
Çocuk Psikolojisi
 

Bilge bahçıvan

Bilge bahçıvan
 

Orhan adında başını kitaplardan kaldırmayan okuma delisi bir adam tanımıştım. Bu adamın, Burçin isminde sevimli ve zeki bir kız çocuğu vardı. Baba, daha çocuk konuşmaya başlar başlamaz ona resimli ABC kitapları aldı. Kısa zamanda çok şey öğretme hevesine kapıldı. Burçin yeni şeyler öğrendikçe baba sevinçten uçuyordu. Önüne gelene kızının ne kadar akıllı olduğunu anlatıyordu.Adam sanki çocuğunu sevimli ve güzel olduğu için değil, çok şey öğrendiği için seviyordu. Kızcağızda baba sevgisini kaybetmemek için var gücü ile çalışıyordu.

İşin daha da tuhaf tarafı, çocukların okulda cümle ile yani tümden gelim metodu ile okumaya başladıklarını bilmeyen Orhan Bey Burçin’ e harfleri öğreterek işe başladı. Çocuk harflerin adını ezberledikçe ona bir ödül veriyordu. Sıra rakamları ezberlemeye gelince kızcağız bu sembollerin nasıl sayı ifade ettiğini bir türlü anlamıyordu.

Bütün zorluklara rağmen Burçin beş yaşına geldiği zaman çok düzgün okuyabiliyordu. Bu arada yazı çalışmaları devam ediyordu. Altı yaşını bitirdiği zaman artık okuryazar bir çocuktu. Babası, Burçin’i okula kaydettireceği gün, onu da yanında götürdü. Doğruca müdürün odasına girdi. Kızını okuma yazma bildiğini dolayısı ile ikinci sınıftan başlaması gerektiğini söyledi. Müdür, masanın üzerinde duran gazeteyi çocuğa uzattı ve “oku bakalım şu haberi kızım “dedi. Burçin hiç takılmadan haberi okudu. Müdür şaşırıp kaldı. Sonra yazı denemesine sıra geldi.”Söyleyeceklerimi yaz kızım” dedi. Burçin söylenenleri hiç yanlışsız ve düzgün bir yazı ile yazdı.

Müdür, bütün öğretmenleri odasına çağırdı ve “arkadaşlar, dahi bir çocuk görün dedi”. Burçin’i öğretmenlere tanıttı. Okulun başladığı günden itibaren bir hafta boyunca çevre okullardan da kızı görmeye geldiler. Orhan Bey bu büyük ilgi karşısında gurur duydu ve kızına daha çok şey öğretmek için gece gündüz çalıştı.
Okula başladığının daha ayı dolmadan Burçin’de tuhaflıklar başladı. Okula uyum sağlayamamıştı. Öğretmenin ders metodu ile babanın öğretme metodu çok faklıydı. Öğretmen, öğrettikleri üzerinde sorular soruyor, konunun nedenleri ve niçinleri üzerinde duruyor; çocuklardan yorum yapmalarını istiyordu. Hâlbuki baba hiç böyle yapmıyordu. Kızına ödev veriyor oda ezberliyordu. Burçin uzun süre okuldaki sıkıntılarını gizledi. Babanın kendisine olan güvenini ve sevgisini kaybetmemek için her şeyi içine attı. Ancak o küçük bedeni bu kadar ağır sıkıntıları taşıyamadı. Uyku ve sindirim bozuklukları şeklinde arızalar vermeye başladı. Uyku uyuyamıyor kâbuslar görüyor yediği şeyleri dışarıya çıkarıyordu.
Hemen doktora götürdüler. Doktor muayeneden sonra Psikolojik olduğunu söyledi ve çocuğu bir psikiyatri uzmanına götürmelerini tavsiye etti. Baba beklemediği bu acı sonuç karşısında ne yapacağını bilememenin şaşkınlığı içindeydi. Dahi bir çocuğun psikiyatri uzmanına gittiğini hiç duymamıştı. Her şey ne kadar güzel gidiyordu. Birdenbire ne olmuştu? Annesi “kızımıza nazar değdi” diyor başka bir şey demiyordu. Orhan Bey modern görüşlü bir adamdı muskacı ve cinci hocalara çok kızardı çocuğu bir psikiyatri uzmanına götürmekten başka çare bulamadı. Psikiyatrist ”çocuğun rahatsızlığı çok ilerlemiş, tedavisi uzun sürebilir” dedi. Baba bir kere daha yıkıldı. Burçin dört aylık bir tedaviden sonra ancak kendine gelebildi. Henüz okula başlayacak kadar iyileşmemişti. Doktor, tedavisinin devam etmesi gerektiğini söylüyordu. Baba doktorun uyarılarına rağmen Burçin’e okuması için hikaye kitapları almıştı. Ancak çocuğun okumaya niyeti yoktu. Sanki beyni tamamen durmuştu. Artık hiçbir şey öğrenemez olmuştu. Burçin’in sınıf arkadaşları sık sık ziyaretine geliyordu. En sık gelen Fidan isminde cana yakın bir kız çocuğuydu. Orhan Bey bir gün can sıkıntısını atmak için bu kız ile sohbete başladı. Ona çeşitli sorular sordu. Fidan yaşından beklenmeyen mantıklı cevaplar verdikçe adam hayretini gizleyemedi. Senin baban ne iş yapıyor kızım? Babam bahçıvandır efendim Orhan Bey hayretini gizleyemediği bir ses tonuyla ya demek baban bahçıvanlık yapıyor. Nerde oturuyorsunuz? Uzak sayılmaz efendim anayol üstünde. Çok güzel bir bahçemiz var. Arzu ederseniz bir hafta sonu sizi misafir edebiliriz. Biz misafiri çok severiz. Burçin sevinçle atladı “bu pazar gidelim babacığım”.
Babası gülerek tabii kızım gidelim dedi. Ancak Fidan’ın babasına sorması gerekir ondan haber bekleyelim. Ailenin başka bir programı olabilir. Fidan bu hafta sonu için bir planımız yok efendim dedi. Ayrıca babam kendisine sormadan misafir getirebileceğimi söyledi. Orhan Bey o zaman mesele yok Pazar günü sizdeyiz. Burçin çok sevindi. Pazar sabahı erkenden kalktı. İştahlı bir kahvaltı yaptı. Bayram yerine gidiyormuş gibi sevinçliydi. İki aile birbirine çabuk ısındılar. Fidan’ın ailesi gerçekten misafir seven insanlardı. Evin hanımı da çok nefis yemekler pişirmişti. Bahçeleri bakımlıydı. Orhan Bey çok güzel çocuklar yetiştirmişsiniz sizi tebrik ederim dedi. İltifat ediyorsunuz efendim. Ben ve eşim fazla okumuş insanlar değiliz sizler kadar modern eğitimden anlamayız. Babam rahmetli bana sık sık nasihat ederdi.” Oğlum derdi, eşine ve çocuklarına karşı daima hoş görülü ve şefkatli ol, çok çalış ama aç gözlü olma çocukları küçük taylara benzetirdi. Bir taya aşırı yük yüklendiği zaman gelişmez bodur kalır derdi. Orhan Bey bahçıvanın ne demek istediğini anladı. Çok okumuş Orhan Bey bilge bahçıvanı dinledikten sonra. Dostum çok farklı bir eğitim anlayışımız var dedi ve ekledi “Jean Jacques Rousse’nin Emil’in düşüncelerine çok benziyor.
Bu hikâyeyi Doç. Dr. Sefa Saygılı ve Pedagog

Ali Çankırılı’nın “BABACIĞIM NEREDESİN” isimli kitapta okudum ve çok etkilendim. Çocuklarımızın çocukluklarını yaşamalarına izin verelim yönlendirelim fakat hayatlarına müdahale etmeyelim
Sevgiyle kalın

 
Toplam blog
: 41
: 1831
Kayıt tarihi
: 26.12.06
 
 

hayattttt  ..