Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ağustos '10

 
Kategori
Üniversiteler
 

Bilime ya da yüksek lisansa giriş 1

Bilime ya da yüksek lisansa giriş 1
 

Einstein gibi bir bilim adamı olmak ülkemizde kolay değil


Türkiye'de her ilde en az 1 üniversite her ilçeye en az 1-2 meslek yüksek okulu, her kasabaya en az 1 meslek yüksek okulu kurulan ülkemizde akademik hayata nasıl başlanıyor ve gerçekte binlerce akademisyen ortada geziyorken gazetelerde boy boy çıkan "öğretim üyesi yok" haberlerinin gerçek nedenleri.

GİRİŞ

Ülkemizde her yıl çoğunlukla sınıfta kalmadan ve hiçbir şey öğrenmeden liseyi bitiren 1-1.5 milyon gençten yaklaşık 150-250 bini zorlu ve zorunlu bir dershane aşamasından geçtikten sonra 2-3 yılda bir sistemi değiştirilen üniversite sınavını kazandıktan sonra üniversiteye girmektedir. Ülkemizde son yıllarda üniversiteyi kazanan gençlerin okuyabilecekleri, iyi bir öğrenim görebilecekleri (!) çok sayıda üniversite bulunmaktadır. Birkaç yıl içinde daha fazla sayıda öğrencinin üniversiteye yerleştirilebilmesi ve öğrenim görebilmesi için her ile en az bir üniversite her ilçeye de en az bir meslek yüksek okulu açılacaktır ve açılmaya da devam edilmektedir.

Üniversiteyi kazanan ve normal koşullarda 4 yıl sonra üniversiteyi bitiren ve mezun olan gençler için meslek yaşamlarını sürdürebilecekleri iş hayatı başlamaktadır. Mezun olan binlerce üniversiteli genç öncelikle kendi bitirdikleri bölümle ilgili işler aramakta ya da daha garantili ve sosyal haklarının daha fazla olduğunu düşündükleri devlet kuruluşlarında iş bulma imkanlarını değerlendirmekte ve devlet memurluğu sınavlarına katılmaktadırlar. Devlet memurluğu sınavını kazanmak isteyen üniversite mezunları için de memurluk sınavına hazırlayan dershaneler mevcuttur. Üniversitelerden iyi bir derece ile mezun olan gençler için özel ve kamu sektöründe değişik iş alanları bulunmaktadır. Ülkemiz koşullarında alt yapısı oluşturmadan iller ve ilçeler kalkınsın diyerekten her ilde üniversite kurma çalışmaları yapılmasına rağmen yine de belli başlı üniversitelerden mezun olanların iş bulma olanakları diğer üniversitelere göre kat kat yüksek olmaktadır.

Üniversiteyi bitiren öğrencilerin büyük çoğunluğu kendi bölümleriyle ilgili iş bulamadıkları için başka iş olanaklarını değerlendirmekte; iyi eğitim verilen üniversitelerden mezun olanları özel sektörün ileri düzeydeki şirketleri daha üniversitede okurken bünyelerinde çalıştırmak üzere şirketlerine almaktadır. Orta ve daha düşük düzeyde eğitim veren üniversitelerde ise bazı öğrenciler için akademik hayata girmek suretiyle hem iş bulma hem de kariyer yapma olanakları değerlendirilmektedir.

Bu çalışmanın amacı ülkemizde üniversitelerde yüksek lisansa başlayan genç üniversite mezunlarına akademik hayat hakkında bilmeleri gerekenler ve karşılaşabilecekleri durumlar ve olaylarla ilgili değerlendirme yapmalarına yardımcı olabilecek bazı tavsiyelerde bulunmaktadır. Bu kitapta yer alan ve anlatılanlar her üniversite de olmamasına rağmen ülkemizde birçok üniversitede olan ve olmakta olan durumlarla ilgili konuların değerlendirilmesidir. Yoksa amaç akademik kariyer yapmak isteyen genç üniversite mezunlarını üniversiteden soğutmak ya da onların akademisyen olmalarına engel olmak değildir.

BÖLÜM 1.

MATERYAL VE YÖNTEM

1. Yüksek Lisansa Giriş Kararı ve Tertemiz Akademisyenlik Hayalleri

Üniversiteyi bitiren genç mezunlardan bir kısmı akdemiysen olmak, bilimsel çalışmalar yapmak amacıyla üniversite gelir. Artık üniversitenin o acı tatlı günleri, uykusuz geçen sınav hazırlıkları, vizeler, finaller, uygulamalar, bahar şenlikleri, kızlı erkekli gezmeler dolaşmalar, geziler, öğrenci kulüplerine katılmalar, konferanslara katılmalar geride kalmış, birçok arkadaşı mezun olup memleketlerine geri dönmüş, askere gitmiş ya da iş hayatına başlamıştır.

Yüksek lisansa başlamak isteyen bir genç öncelikle hangi üniversitede yüksek lisans yapacağına karar vermelidir. Yüksek lisansa başlayıp, sonra araştırma görevlisi kadrosuna atanıp maaş almak istiyorsa eğer okuduğu üniversite büyük ve köklü bir üniversite değilse şansını mezun olduğu üniversitede denemelidir. Ülkemizde iyi eğitim veren ve kuruluşu 40-50 ya da daha önceye dayanan üniversitelerde yüksek lisansa başlayıp araştırma kadrosuna atanmak kolay olmamaktadır. Bu üniversitelere sınırlı sayıda araştırma görevlisi alınmakta ama çok fazla sayıda dışardan yüksek lisans ya da doktora yapacak öğrenci alınabilmektedir. Köklü üniversitelerde yüksek lisans ve doktora özel sektörde iş hayatına başvuruda daha iyi bir özgeçmişe ve referansa sahip olmak için ya da yeni açılacak bir üniversitede öğretim üyesi olabilmek için yapılmaktadır. Bir de dışardan yüksek lisans yapılması durumu vardı. Dışarıdan yüksek lisansı ya işyerinizde daha üst pozisyonlara yükselmek için ya da bir devlet kurumunda çalışıyorsanız yine pozisyonunuzu yükseltmek için yaparsınız. Dışarıdan yüksek lisans ve doktora da üniversiteye ders döneminde dersi almak için gelir gidersiniz. Ders saatleri sizin çalışma saatlerinize göre ayarlanır. Tez döneminde ise uyduruktan basit bir tez hazırlayıp tezinizi kısa sürede bitirirsiniz. Bu durum hem danışma hoca için hem de sizin için avantajlıdır. Yüksek lisans ya da doktora yapan işini fazla aksatmaz danışman hoca ise danışmalıktan aldığı paraya bakar.

Yüksek lisansı hangi amaçla yaptığınıza ve yüksek lisans için hangi üniversiteye gideceğinize karar verdikten sonra sıra yüksek lisans sınavlarına girmeye gelir.

2. Yüksek Lisansa Giriş Sınavı ve Stratejileri.

Yüksek lisans yapmak isteyen genç, yüksek lisans sınavına başvurabilmek için üniversitede okurken üçüncü sınıfta ya da son sınıfta ALES (Akademik Lisansüstü Eğitim Sınavı) sınavına girmek zorundadır. ALES sınavı yılda iki defa yapılmaktadır. ALES sınavı 80’er soruluk sayısal ve sözel bölüm olmak üzere iki bölümden oluşur ve her bölüm için 90’ar dakika süre verilir. Üniversiteyi bitirmiş ve mezun olmuş bir öğrencinin yüksek lisansa başlayıp başlayama potansiyelini taşıyacak zeka seviyesine sahip olup olmadığını değerlendirmek amacıyla ALES sınavı yapılır. Sınavda sorular zor değil aksine oldukça kolaydır. Fakat sınavın oldukça garip bir uygulanma şekli vardı. Sınava sayısal bölümden başlanır. 90 dakika sonunda sayısal bölüme ait kitapçıklar ve cevap kağıtları toplanır, 5 dakika da sözel bölüme ait sorular dağıtılır ve bir 90 dakikalık süre içinde sözel bölüm soruları yanıtlanır. Fakat birçok aday sözel bölümü çok kısa bir sürede bitirmesine rağmen sayısal bölüm ayrı değerlendirildiği ve sayısal bölümün kağıtları toplandığı için geri dönüp kalan zamanında sayısal bölüme bakma şansı yoktur. Çünkü sınavın uygulama yapısı böyledir. Dolayısıyla ALES sınavında birçok aday sözel bölümde soruların hepsini yanıtlarken sayısal bölümde 80 sorudan genelde 30-60 soru yanıtlayacak zaman bulabilir.

Böyle bir ALES sınavından sayısal, sözel ve eşit ağırlık puanları hesaplanır. Hangi fakültede yüksek lisansa başvuracaksanız başvuracağınız bölüme göre ALES puanınıza bakılır. Örneğin Fen Bilimleri’nde yüksek lisans yapacaksanız sayısal puanınız değerlendirilir. ALES puanı yüksek lisans sınavınızda sına sonucuna nemli bir katkı sağlar. Bazı üniversitelerde yüksek lisans sınavı notunuz hesaplanırken ALES puanının %50’si, sözlü sınavın % 10’u lisans ortalamasının % 5’i gibi bir formülasyon kullanılabilmektedir. ALES sınavında dikkat edilmesi gereken en önemli konulardan biri de hangi üniversiteye başvuracaksanız ona göre LES puanı almanız gerekmektedir. Üniversitelere göre değişmekle birlikte ALES’ten en az 40 ile 65-70 arasında bir puan almanız gerebilmektedir. Üniversitenin eğitim düzeyi yükseldikçe yüksek lisans için istenen ALES puanı da yükselir. ALES sınavına üniversitenin son sınıfında girmek daha yararlıdır. Çünkü ALES sınavının geçerlilik süresi 2 yıldır ve üniversiteyi uzatırsanız ya da birkaç kez gerekli ALES puanını alamazsanız tekrar tekrar ALES’e girmeniz gerekmektedir. Bir de yüksek lisansı bitirdikten sonra eğer hemen doktoraya başlayamazsanız ve ALES sınavına girdikten sonra 2 yıl gibi bir süre geçmişse mutlaka tekrar ALES sınavına girmeniz gerekir.

Biraz da ALES’İN geçmişteki hali olan LES’in nasıl ortaya çıktığına bakacak olursak, LES ilk başta tıpkı birçok başka sınavda olduğu gibi deneme sınavı şeklinde çıktı. LES ilk çıktığında yüksek lisans için LES’e girmeniz yeterliydi, LES’ten kaç puan aldığınızın bir önemi yoktu. Yüksek lisans sınavında başvuruda ha kimliğinizin fotokopisini vermişsiniz ha LES sınavı belgesini vermişsiniz aynıydı. Ama sonra birçok sınavda olduğu gibi LES sınavının da ekonomik potansiyeli görüldü ve LES sınavında zorunlu ve önemli bir sınav durumuna getirildi. Daha sonra da ALES’e dönüştürüldü.

ALES sınavından gireceğiniz bölüm için belirlen minimum puanı ya da daha iyi bir puan aldınız sınava başvurdunuz. Yüksek lisans sınavı her üniversitede farklı farklı yapılmaktadır. Bazı üniversitelerde yüksek lisans için önce yabancı dil sınavı yapılır sonra ya sözlü ya da yazılı bilim sınavı yapılırken, bazılarında önce yazılı ya da sözlü olarak bilim sınavı yapılır sonra yabancı dil sınavı yapılır. Yabancı dil sınavını genelde üniversitelerdeki yabancı diller bölümlerinin hocaları hazırlar. Yabancı dilde ikinci bir uygulama daha vardır. Yine üniversitelerde yüksek lisans öncesi lisansta öğrenim görürken yine yılda ikişer defa yapılan KPDS (Kamu Personeli Dil Sınavı) ve ÜDS (Üniversitelerarası Üst Kurul Dil Sınavı) yabancı dil sınavlarından birinden 50 ve üstü not alırsanız üniversitenin yaptığı sınava girmenize gerek yoktur. Yabancı dil sınavından muaf olursunuz ve doğrudan bilim sınavından sonra yüksek lisansa başvurursunuz.

KPDS ve ÜDS sınavları zor sınavlardı. Başlangıçta her iki sınavda üniversitede akademik kariyer yapmak isteyen insanların yabancı dil bilip bilmediklerini, biliyorlarsa da bildikleri yabancı dilin seviyesini öğrenmek amacıyla konulmuştur. Bu iki sınav özellikle de son yıllarda ÜDS sınavı doktoradan sonraki akademik ilerlemelerde özellikle de doçentlikte baraj niteliğinde sınavlardı. Doçent olmak için ÜDS sınavından 65 ve üstü not almak zorundasınızdır. ÜDS sınavını geçemezseniz doçent olamadan yardımcı doçentlikten emekli olabilirsiniz. Başlangıçta sadece KPDS sınavı vardı. Zor bir sınav olan KPDS sınavını ülkemizde çok sayıda doçent adayı yardımcı doçent geçemeyince yeni bir sınav çıkartma zorunluluğu doğru ve ÜDS sınavı yapıldı. Birinci ve ikinci ÜDS sınavlarında çok kolay sorular sorularak üniversitelerde doçentlik için bekleyen ve KPDS’yi bir türlü geçemeyen çok sayıda yardımcı doçentin sınavı geçmesi sağlandı. İlk iki sınavda daha önceden KPDS sınavından 40-50 bile alamayanlar ÜDS’den 70-80 aldılar. İlk iki sınavdan sonraki ÜDS sınavları ise biraz daha zorlaştırıldı. Bu sınav 100 soruluk bir sınavdı ve sınavda size üç saatlik zaman veriliyordu. Her iki sınavda son yıllar hariç sadece ve sadece Ankara’da yapılıyordu. Son yıllarda diğer birkaç ilde de yapılmaya başlandı.

Eğer yüksek lisans için lisans döneminde her iki sınavdan birinden 50 ve üzeri alabilirseniz yabancı dilden muaf oldunuz demektir. Aslında hem KPDS hem de ÜDS sınavları saçma sapan sınavlar. Çünkü her ikisinde başarılı olmak ya da olmamak üniversitede akademik kariyer yaparken İngilizce bilip bilmediğinizi değerlendiremiyor. Bu sınavlardan geçmiş olmanız İngilizceyi çok iyi derecede bildiğinizi ya da iyi derecede İngilizce konuştuğunuzu göstermiyor. Zaten akademik hayatınızı başarılı bir şekilde sürdürebilmek ve yeni çıkan bilimsel çalışmaları yakından takip edebilmek, yurt dışında kongre ve konferanslara katılabilmek için İngilizce bilmek zorundasınız. Bunun için sınava tabi tutulmanıza gerek yok.

Yüksek lisans sınavına girişte üniversiteye göre bilim sınavının bir dönem önce bir dönem sonra yapılmasının da aslında bir anlamı var. Başlangıçta önce yabancı dil koşulunu koyuyorsunuz. Fakat lisans döneminde yeterince yabancı dil eğitimi almadığınız için birçok yüksek lisans öğrencisi aday yabancı dil sınavını geçemediği için bilim sınavına giremiyor. Bilim sınavına giremediği için üniversitelerde yüksek lisans öğrencisi kalmayınca hemen bilim sınavı öne alınıyor ve yüksek lisans öğrencisi aday bilim sınavını geçip yüksek lisansa başlıyor. Bilim sınavını geçen aday yabancı dil sınavını geçemese bile bilim sınavı hakkı iki yarıl saklı tutuluyor ve adaydan bu iki yarı yılda ya üniversitenin yaptığı sınavı kazanması isteniyor ya da ÜDS ya da KPDS sınavlarından birinden gerekli notu alması isteniyor.

Yüksek lisans sınavında bir de bilim sınavında yapılan farklı uygulamalar ve sınavlar var. Bazı üniversitelerde ve fakültelerde bazı hocalar lisans döneminde kendilerine yüksek lisans yapacak öğrenciler seçiyorlar. Eğer o bölümdeki hoca yüksek lisansa alacağı adamı önceden kafasında belirlemişse siz ÜDS’den 100, ALES’den 80 alsanız dahi bilim sınavını kazamayabiliyorsunuz. Özellikle bilim sınavı yazılı yapılıyorsa bazen sizi almak isteyen öğretim üyesi en azından kendisinin soracağı soruları önceden size verebiliyor. Bir üniversitede yüksek lisans sınavında özellikle de sözlü sınavda bölümdeki öğretim üyeleri eğer sizi almak istemezlerse sözlü sınavın gereği sizin asla bilemeyeceğiniz sorular sorup sınavdan başarısız oldu diyebiliyorlar ve sizin sözlü sınavda sizin aleyhinize sorular sordular ve beni saf dışı bıraktılar denemizin ve bunu ispatlamanızın bir anlamı yoktur.

Uzun uğraşlar sonunda yüksek lisansa başlıyorsunuz sıra sizin yüksek lisans tezinizi koordine edecek danışmanınızın atanmasına geldi.

3. Danışmanın Belirlenmesi (Akademik Hayatının En Önemli Kriteri)

 
Toplam blog
: 537
: 1884
Kayıt tarihi
: 10.06.10
 
 

Gündemi ve olayları yakından takip etmeye çalışıyorum. Sinema, kitaplar, spor, doğa, siyaset, miz..