Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Nisan '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bilmeyen bilirkişi

Zamanı bölük pörçük edip, bir o parçadan diğer parçaya koşmaktan hem yoruluyorum hem de keyif alıyorum. Yoksa zamanın tik taklarını saymak çok can sıkıcı. Eğer koşa koşa geçmiş bir günün akşamında, zamanın tiktaklarını sayarak uykuya geçmekse keyifli.

Hızlı geçen günün öğleye kadar olan kısmında, baktım cebimde para var, şöyle kızımla başbaşa yemek yesek, konuşsak, gülüşsek düşüncesiyle otobüse atlayıp doğru çalıştığı yere gittim. Tamam, her şey uygun. Başbaşa yemek, sohbet, güncel ev sorunlarımıza çözüm arama derken, küçük kızımla da buluşmalıyım diyorum. 15 dakikalık yol, yürüyüp gidiyorum dershanesine. Şöyle nefes alsın, belki yarım saat mola verir düşüncesindeyim. Ama onun uygun olmadığını etüdün blok yapılacağını öğreniyorum. Neyse sorun değil. Aklıma sabah ona para bırakmadığım geliyor. Dershanedeki memura kızıma verilmesi için para bırakıyorum. Sabah doğru düzgün kahvaltı da yapmamıştı zaten.

Otobüse binip tekrar işyerine dönmem gerekiyor. Bahar gelmiş sanki. Hava ıpılık, güneş pırıl pırıl. Otobüsün içi tıklım tıklım. Önümde kısa boylu, oldukça şişman, gür saçları dimdik bir adam kendine yer açmaya çalışarak ilerliyor. Ben de arkasından devam ediyorum. Yan tarafımda koltukta oturan kadın inmek için kalkıp geçmeye çalışıyor. Önümdeki şişman adamdan beklemediğim bir çeviklikle kadını soluna alıyor, sandalye kapmaca oynarcasına koltuğa geçip oturuyor. Etrafındakilere hararetli hararetli birşeyler anlatmaya başlıyor. Bir durak sonra adamın çaprazındaki gözlüklü yaşlı bir teyzenin yanında koltuk boşalıyor. Önce etrafıma bakınıp benden daha yaşlı kimse varmı diye bakınıyorum, kimse olmayınca usulca koltuğa oturuyorum. Adam hala hararetli hararetli konuşuyor. Eğitimden, sağlıktan, ekonomiden, bozulan ahlak yapımızdan aklınıza ne gelirse her konuda bilirkişi edasıyla anlatıyor da anlatıyor.

Beş altı dakika sonra telefonum çalıyor. Biliyorum otobüste telefon açılmayacağını. Genellikle açmıyorum da. Ama arayan küçük kızım. Ona söylemeliyim parayı nereye bıraktığımı, gidip almasını. Çekinerek telefonumu açıyorum. Bu arada yanımdaki yaşlı teyzenin de telefonu çalıyor. Tavırlarından anladığım kadarıyla o da çekinerek telefonu açıyor. Biz daha iki sözcük söylemeden, yan taraftaki dik saçlı, koca değirmentaşı göbekli bilirkişi amca, parmağını bize doğrultarak ve hızla sallayarak ''o telefonları kapatın, hanımefendi(!) otobüste telefon açmak yasak'' diye bağırmaz mı? Teyze hemen kapattı. Benimse gözüm adamın parmağında, aklımda kızımın karnının aç oluşu, parayı kime bıraktığımı söylemem gerektiği düşüncesi dondum kaldım. Adam hala parmağını sallıyor.
Ağız ucuyla kızıma söyleyeceğimi söyledim. Adam hala parmağını salllayarak bağırıyor. ''Sizin yüzünüzden ben kaza geçiremem''. Dönüp telefonu açmam gerekiyordu desem de dinletemiyorum. Sanki otobüsün bilirkişisi seçilmiş, hatta biz kaza yapmışız ve kendisi yaralanmış gibi söyleniyor.

Başımın nasıl döndüğünü, o anda oracıkta aklımdan adamı paramparça etmek mi, dik saçlarını tek tek yolmak mı, göbeğini deşmek mi, bana doğru sallanan parmağını tutup kırmak mı neler neler geçti anlatamam. Ben de aklıma ne gelirse adama söylenmeye başaldım. Ta ki otobüs şoförü bize susun diyene kadar. Ben sustum, utandım. Ama o hala devam etti otobüsten inene kadar.

Zamanı böldüğüm, böldüğüm parçaların içinde keyifli mutlu geçirdiğim anlar bitmişti. Kısa sürecek otobüs yolculuğumu bu adam nasıl çekilmez hale getirmiş, nasıl çirkinleştirmişti. Dakikalar geçmek bilmiyordu. Ben sustum o inene kadar konuşmaya devam etti. Çok şükür benden önce indi.

Günün geri kalan kısmı mı?
Ben bu çirkin adamla neden tartıştım, neden seviyesine indim sorgulamasıyla geçti. Kendi kendimi yedim.
Peki susmalı mıydım? Hayır ama anlamayacak olana anlatmaya çalışmak boşa çaba değil mi? Neyse yine kendime umut biçeyim. Kimbilir belki de bundan sonra bu kadar çirkin üslupla çevresindekiler müdehale etmez.....

Sevgiyle kalın.

 
Toplam blog
: 105
: 670
Kayıt tarihi
: 18.10.07
 
 

Karlı bir kış günü, yaşam denilen bu yola düşmüşüm. Yürümüş yürümüş de bir arpa boyu yol alamamış..