Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Kasım '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yanlış yalnızlık...

Büyük bir heyecanla eve geldi. Bu hafta sonu eşi ve çocukları şehir dışına gitmişlerdi. Ve o evlendiğinden beri ilk defa kendi kendine kalacaktı. İş yerine, çocuklarına, eşine ve evine karşı sorumlulukları, kendini uzun zamandır bir sıkışmışlığın içinde hissetmesine neden oluyordu. Yapılması gereken bir işten diğerine, bir çocuğun sorunun çözmekten diğer çocuğun sorununa, eşe karşı sorumluluktan eve karşı sorumluluğa koşturup duruyordu. Öyle anları oluyordu ki saçını taramayı, toplamayı bile unutuyordu. Bir labirentin içine girmişti;ve bir koridordan diğerine geçiyor, her koridor birbirine tıpatıp benziyor, her koridorda benzer şeyler yapıyordu. Hep bir yerlere bir şeylere yetişmesi gerekiyor, gene de o hep geç kalıyordu.

Bu hafta sonu yalnız kalması, koridordan geniş bir alana fırlamasını sağlamıştı. Öyle büyük öyle geniş bir alandı ki fırladığı alan, dümdüz ve bomboştu. Bir yeryüzü, bir gökyüzü birde kendisi vardı sanki. Bunun dışındaki her şey yok olmuştu, huzur dolu bir dinginliğe kavuştuğunu hissetti.

Eve gelirken markete uğramıştı. Evin ihtiyaçlarını aldıktan sonra, alış-veriş sepetine bir şişe şarap koydu. Kısa bir sessizlikle şarap şişesine uzun uzun baktı. Eve geldiğinde üzerini değişti, aldıklarını mutfağa yerleştirip, çocukların odasına geçti. Oyuncakları, eşyaları toplayıp dağınıklığı düzeltti. Mutfağa geçip kendisine güzel bir menemen yaptı. Sessiz sakin birazda sevinçle karnını doyurdu. Masayı toplayıp, şarabı ve çerezi sehpaya hazırladı. Bilgisayarda güzel bir müzik bulup, açtı. Kendine, ne zamandır alıp ta sayfalarını açamadığı kitapları seçti.

O arada gözüne fotoğraf albümü ilişti .Kanepeye oturup gülümseyerek sayfaları çevirdi.

Eskiden kendime ayırdığım zamanlar ne kadar çoktu diye düşündü. Son sayfada babaannesini buldu. Mor damarlı ellerini, fotoğraftan çıkıp ta saçlarını tarayacakmış gibi hissetti.Babaannesi onun uzun sarı saçlarını tararken ne çok kavga ederlerdi. Oradan denizler kadar mavi ve derin gözlerine takıldı. Nasıl kederli bakardı, o kitaplarının arasına gömülüp ders çalışırken. Babaannesine göre gereksizdi meslek edinmesi.’’seninle evlenecek adam sana bakamayacak mı , karnını doyuramayacak mı’’diye söylenirdi. O da kısa gülüşlerle bu durumu geçiştirirdi. Kısa bir gülümseme dudaklarına yayıldı.

Şarap şişesi yarıya inmişti..


O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler

Arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar

Bırakılmasaydı eğer

Can Yücel


Bu hafta sonu bırakıp gitmişlerdi ama arkalarındaki boşluğu kendi doldurabiliyordu. Gerçi döneceklerdi ama gene de gitmeydi işte ve yüreği burkulmuyordu bu gitmeden. Mutluydu. Onlarla birlikte sorumluluklarının yarısı da gitmişti. Hafiflemişti. Sonra yatak odasına çantasını almaya gitti. Yatağına şöyle bir baktı. Eşiyle uzun zamandır mutlu bir sevişme yaşamıyorlardı. Sevişmek gereklilik halini almıştı ve o bu durumdan hiç memnun değildi. Salondaki kanape ve yalnız uyumalar daha sıcak geliyordu ona. Eşiyle paylaştıkları gözünün önünden sırayla geçti. İçi mutsuzlukla burkuldu. Ne zaman bir şiir dinletisine gitmeye kalksa, bir tiyatro sinema izlemeye karar verse, eşi ‘’bıktım senin entel –dantel işlerinden’’deyip aşağılıyor, ’’evinin kadını ol’’deyip suçluyordu.

-Emre’nin veli toplantısı var sen gider misin okula. Ben temizlik yapayım ev battı iyice..

-Ben biriç oynamaya gideceğim, söz verdim. Hem anne olan sensin. Hem veli toplantısını hem de ev temizliğini bir günde yapamayacak mısın?

-Akşam yemeği hazır mı? Çayı da koy. Yemekten hemen sonra çay içmeyi seviyorum biliyorsun.

-Baksana şu çocuklara niye kavga ediyorlar?

Kocaman bir yudumla şarabı bitirdi.

Sözcükler duvarlara çarpıp çarpıp geri geliyordu .Birden karşı koltukta babaannesini oturur buldu. Onun hüzünlü derin mavi gözleri uzun uzun kendisine bakıyordu. Ve sonra konuşmaya başladı. Dişsiz ağzından sözcükler pörsümüş bir halde çıkıyordu. Ama bir davul sesi kadar gümbürdüyordu.

-Sen değil miydim kızım, kendi ayaklarımın üzerinde duracağım diyen. Nedir bu halin. Ben 29 yaşında dul kaldım da dört çocuğu büyüttüm. Ama senin şu zavallılığını hiç yaşamadım. Sen neden korkuyorsun. Ama yalnızlık benimdi , bana aitti. Sen iki kişilik yalnızlıkta helak oluyorsun. Bak ilk defa kendi yalnızlığındasın ve mutlusun. Korkma, yalnızlık güzeldir.

Yanlış yalnızlıktasın yavrucuğum, yanlış yalnızlık…

Başı dönüyordu;önünde başı sonu olmayan bir düzlük uzayıp gidiyordu. Ve o bir daha labirente girmek istemiyordu.Battaniyesini üzerine çekerken, seçtiği kitapların arasından bir kitap ayracı düştü.

‘’Benim yalnızlığım Franz Kafka’nın yalnızlığıdır.’’

Franz Kafka

Leyla ÇALIŞKAN

 
Toplam blog
: 105
: 670
Kayıt tarihi
: 18.10.07
 
 

Karlı bir kış günü, yaşam denilen bu yola düşmüşüm. Yürümüş yürümüş de bir arpa boyu yol alamamış..