Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Mart '08

 
Kategori
Sinema
 

Bir diziden neler öğrenebilirsiniz ?

Bir diziden neler öğrenebilirsiniz ?
 

Eugenics Kongresi Logosu


Beni tanıyanlar nasıl bir LOST fanatiği olduğumu iyi bilirler. www.lostforum.gen.tr' deki paylaşımları severek okur ve katılırken (ki itiraf etmeliyim dördüncü sezonun 8. bölümünün sohbetine neredeyse "adımımı atamadım" yoğunluktan) bir yandan da dizinin yapımcılarının benim gibi fanatikleri mutlu etmek için diziye soktukları detayları bulup çıkarmaya çalışıyorum kendimce. Bazen birilerinin yazdıklarını biraz araştırma ile genişletiyorum, bazen ise kendi bulduklarımı büyük bir şevkle yazıyorum.

Ama herkesin düşündüğü gibi, basit bir dizi tutkunluğu değil bu. Ben buna (kendim için) "bilgi açlığı" diyorum. Bu yüzden yazının başlığı bu : "Bir diziden neler öğrenebilirsiniz?" Bahsettiğimiz LOST gibi bir dizi ise, yüzlerce şey...

Bazen foruma yazdığım, bazen konular geçtiği için yazmayı savsakladığım konuları buraya yazayım da başkalarına da ulaşayım diye düşünüyorum. O yüzden de gelin sizlere Lost'un dördüncü sezonun dördüncü bölümü "Eggtown"daki mübaşir Pearson'dan ünlü matematikçi-istatistikçi KARL PEARSON'a varan bir yol çizeyim izninizle...

Lost'u izleyenlere sahneyi hatırlatmaya gerek yok (izlemeyenler ise sadece Karl Pearson ile ilgili bilgilere odaklansınlar yeter) : Oceanic Altılısı'ndan Kate'in davası görülüyor yüce mahkemede. Arkada babacan ifadeli ancak sert bakışlı yargıç Arthur Gazelthorn, kürsünün önünde kendi halinde, işini yapmaya çalışan mübaşirin, elindeki kağıtta adı yazan Katherine Ann Austen'in suçlandığı şeyleri bir bir sıralamasını dinliyor. Gözümüze takılan ise mübaşirin yakasında yer alan ismi : Pearson.

Hiçbir şeyin nedensiz olmamasına alıştığımız Lost'ta, yakalığı bu kadar bariz şekilde görülen mübaşirin isminin bize ilk hatırlattığı kişi ise Karl PEARSON.

İstatistik okuyanların çok rahat hatırlayacakları ki-kare (chi square) kavramı ile dağılımları formüle ederek matematiksel istatistiğin kurucularından olan Karl Pearson, aynı zamanda "The Grammar of Science" adlı kitabı ile de Einstein'ın "izafiyet" çalışmalarına esin kaynağı olacak fikirler öne sürmüş. Öyle ki Einstein, arkadaşları ile kurduğu Olympia isimli çalışma grubunun toplantılarına bu kitabın okunarak gelinmesini şart koşmuş. Nasıl istemez ki ? Bakalım Pearson bu kitabında nelerden bahsetmiş ?

- Gözleme bağlı olarak değişim gösteren, bu nedenle ancak "göreceli" olarak nitelendirilebileceğini düşündüğü hareket kavramı (izafiyet teorisinin çıkış noktasını bulduk sanki)

- Maddenin enerji anlamına geldiği ve herşeyin temelinde enerjinin bulunduğu (bu yüzden etrafımıza yaydığımız duygular önemli; frekansların olumlu ya da olumsuz olması başkalarını da etkiliyor ve bazıları ile "elektriğimiz tutmuyor" ! Tabii bu işin bir kısmı)

- Yaratıcı hayalgücünün bilgi toplayıcılığından çok daha üstün olduğu (hayalgücü olmadan bilgiye nasıl ulaşabilirsiniz ? Ancak varolan bilginin toplayıcılığını yaparsınız. O da iyi, ama kütüphaneyi düzenlemektense sizin tarafınızdan yazılmış yeni bir kitap eklemek daha iyi değil mi?)

- Anti maddenin varlığı (Siyah ve beyazın beraber varolduğu bir dünya gibi, madde ve antimadde de beraber varlıklarını devam ettiriyorlar ve böylece dengeler sağlanıyor)

- Dördüncü boyut (zaman)

- Uzay ve zamandaki kıvrılmalar (Lost'ta bahsi geçen ve serseri kitap kurdu Sawyer'ın daha önce okuduğu "A Wrinkle in Time" tam da bu doğrultuda, uzaydaki bir kıvrımdan, bir kırışıklıktan bahseder)

- Moleküler göreceli pozisyon ve hareket.

"Görecelilik" kavramını açıkça anlatan Pearson, bir nesneye bakan kişinin, ancak kendi baktığı açıdan onun nasıl göründüğünü farkederek bunu onun gerçek şekli olarak benimseyeceğini söyler. Yani, bakılan yere/yöne göre nesnenin görüntüsü de farklılaşacağı için, kesin bir tek tanım ile nesnenin açıklanması mümkün değildir. (Bu aynı zamanda Holografik Evren - Michael Talbot tarafından da benimsenen görüştür. Bunu da başka bir yazıda anlatacağım.)

Pearson'a göre, ışık hızında giden biri "sonsuzluğu" yaşar ve hareket aslında ortadan kaybolur, çünkü her yöne doğru uzanan bir yapı içerisindedir artık. Işık hızını geçen bir kişi ise zamanı geriye doğru görmeye başlar (Bunun adı "time reversal". Yine diziyle bağlantılı olarak diyebiliriz ki, üçüncü sezonun yedinci bölümü olan "Not in Portland"da "23. Oda" işte tam da bunu anlatıyor. Hepimiz Karl'a (aynı Karl Pearson gibi değil mi ?) gösterilen videoyu seyrettik ama videonun mesajı, verilen müzik içine ters şekilde yerleştirilmişti. Ancak tersinden dinlendiğinde "Only fools are enslaved by time and space" (Sadece aptallar zaman ve mekanın esiridir) denildiği ortaya çıkıyordu.)

Yine Pearson'ın evren görüşüne göre, evrendeki herşey birbiri ile bir şekilde bağlıdır, ancak bunun her zaman bir "neden-sonuç ilişkisi" şeklinde gelişmesi gerekmez. Yani çizgisel, lineer bir bağlantı aramak zaman kaybı olabilir.

Pearson isminin bir Afro Amerikalı'da kullanılması da akıllıca bir gönderme bu arada. Çünkü Pearson, zamanında oldukça ırkçı olarak nitelendirilebilecek çıkışları sahip biri olarak kendini gösterir. EUGENICS (Genetik olarak insan ırkının islahı bilimi - Öjenik) anlayışı ile, toplumun gelişiminin ancak güçlü özelliklere sahip olan kişilerle mümkün olacağını, zayıf özellikli olanlara verilecek olan eğitimin ise sadece zaman ve para kaybı olduğunu söylerek, sosyal adalet kavramından hiç nasibini almadığını açıkça belli eder. Gerekçesi de yandaşları için oldukça ikna edici : Çünkü verilecek eğitim ile zayıf özellikli kişi istenen belli bir seviyeye getirilse dahi, bu durumun çocuklarına aynı şekilde geçmesi mümkün olmayacağından bir sonraki nesil yeni baştan eğitilmek zorunda kalacaktır. Dış etkenlerin etkisi ciddiye alınamaycak kadar azdır; yani zayıf özelliğe sahip olup da sonradan "devşirilen" kişiler çocuklarına da yeni kazandıkları özellikleri aşılamak isteseler de, genetik etki çevrenin etkisinin bastıracağından başarıya ulaşmaları düşük bir ihtimaldir. Bu yüzden en iyisinin sağlam kişileri baştan almak olduğunu söyler Pearson.

(Yine diziye atıfta bulunmak gerekirse, bu görüş, Mikhail'in Locke-Kate-Sayid üçlüsüne söylediği "sen defolusun. sen kızgınsın. sen korkuyorsun." sözlerini de açıklayabilir. Gerekli özelliklere sahip olmayan bu üç kişi, aslında bu nedenle Jacob'ın listesinde olmayabilir.)

Eugenics genel olarak bir "ıslah" çalışması olduğu için kimi çevreler tarafından kabul edilmeyen "seçici üreme", "doğum öncesi test ve gözlemleme", "doğum kontrolü", "tüp bebek" ve "genetik mühendislik" ile daha sağlıklı, daha zeki insanların yaşadığı bir dünyanın yaratılabileceğini, böylece kaynakların korunarak insanların çektiği acının azaltılabileceğini iddia eder. Ancak bu görüş aynı zamanda "uygun" görülmeyenlerin kısırlaştırılması, vb uygulamalara da neden olur.

Dünyanın en zengin ailelerinin desteklediği eugenics görüşünün, konferansları için hazırladıkları logolarını resimde görebilirsiniz.

Kısacası, istatistik kitaplarının sayfalarından bize göz kırpan Pearson hakkında hiç bilmediğim şeyleri öğrenmemi ve "Öjenik" hakkında bilgi sahibi olmamı, dahası felsefesini düşünmemi sağladı Lost. Ve bu sadece bir örnek. Dahasını da yazmayı planlıyorum, tabii tembellik yakamı bırakırsa...

 
Toplam blog
: 15
: 1202
Kayıt tarihi
: 08.09.07
 
 

1973 İstanbul doğumluyum. Kadıköy Anadolu Lisesi ('91)'nin ardından 1995'te Boğaziçi Üniversitesi..