Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Nisan '07

 
Kategori
Blog
 

Bir gazetenin fidanları

Bir gazetenin fidanları
 

Bulutlu hafiften yağmurlu bir gün Berlin Tegel hava alanına bir misafirimi uğurlamak için gelmiştim, paskalya bayramı arifesinde bavulların, pasaportların sonu gelmeyen kontrollerin başrollerini oynadığı ortamda sabırla sırada beklerken, uzun zamandır duymadığım aşina bir sesin sahibi boynuma sarıldı.

“Sizi gördüm, polis kontrolünden geri döndüm merhaba diyebilmek için, tanrım! Uçağı kaçıracağım gitmem lazım, ben 7 yıldır İtalya’da yaşıyorum adres ve telefon numaralarımı bu kâğıda yazdım, buyurun, lütfen iletişime geçelim size anlatmak istediğim çok şey var!”

Yalnızca hatırını sorabilmiştim! Çok şık giyinmiş ve oldukça zayıflamıştı. Yeşil gözlerinden hüzün akıyordu. Hatırını sorduğumda aldığım cevap beni olduğum yere mıhlamıştı! “Hiçbir şeye hiç kimseye güvenemiyorum, inancımı yitirdim, olumlu her atılıma çelme takıyorlar, imkân tanımıyorlar”

Gerçekten böyle olduğuna inanmak istemiyordum, ama Handan hiç abartmazdı! Onunla derhal irtibata geçip, 10 yıllık diyalog kesintisinde neler onu bu denli eritmişti, öğrenmeliydim. Hiç durmadan kendini tekrarlayan cümleyi kafamdan atmak istiyordum “İmkân tanımıyorlar”

Bu arada uğurlamak istediğim, misafirime alelacele bir el sallayabilmiştim, gönül koymayacağından emindim. Allak bullak halim gözünden kaçmamıştı. Şimdiki gençlerin kullandıkları konuşma tarzı bazen nefes kesiyor, bununla beraber, gülümsetebiliyor da “Kafana şapkadan başka bir şey takma" diyerekten gözden kaybolmuştu! Bende içimden: ”şapkadan hariç her şeyi kafama takıyorum, güle, güle genç adam! Yolun açıkolsun” dedim.

Eve geldiğimde, dizüstü bilgisayarımın boş ekranına bakaraktan Handan’ı düşünüyordum, niyetim tasarladığım bir konuyu işlemekti. Birden gözlerimin önüne uçsuz bucaksız, çiçek ve sebze bahçeleri, hububat tarlaları, kavun karpuz bostanları, üzüm bağları, hepsi yan, yana, sıra, sıra dizildiler mis gibi kokuyorlardı. Bu inanılmaz büyük alanların her birinde sadece birer kişi çalışıyordu ter için de gülümseyerek.

Biraz daha dikkatli baktığım da hayretten boğazım düğümlendi. Bu oydu, dalgınlıkla kuyuya değerli taşı düşüren "Merhaba! Ben kaktüs yetiştiriyorum, rengârenk çiçek açıyorlar, ama dikenleri fena batıyor dikkat etmek lazım, siz bahçenizi arıyorsunuz galiba, ileride arabayla bir günde varırsınız uzak değil.” Aman tanrım! Ben neredeydim.

Bağların bahçelerin arasında koşturmaya başladım, nihayet sırtını bir fidana yaslamış mola veren birine rastladım, müsaade isteyerek yanına oturdum. “Affedersiniz size bir şey sormak istemiştim” Kapalı gözlerini hiç açmadan, “bir soru, bir cevapla olmaz kızım bu iş belli ki sen yenisin, daha farkında değilsin! Kusura bakma yazmaktan çok yoruldu gözlerim, dinlensinler diye kapalı tutuyorum onları. Şimdi sen neredesin biliyor musun?

- Evet, evde ekran başın da.
…Fikir bahçelerinde, düşünce tarlalarında!
-Peki, kime ait bütün bunlar?

…Bu topraklar bir gazeteye ait, beyin bileğine güvenenlere hodri meydan demiş, gelin toprağı işleyin, canınız ne isterse ekin biçin, yeşillendirin renklendirin; tek başınıza ve ektiğiniz zehirli olmamak şartıyla, senin anlayacağın İMKÂN TANIMIŞ halkına! Gördüğün gibi arı misali yüzlerce insan durmadan beynini çalıştırıyor. Etrafına bir bak senden, benden başka oturan var mı? Hadi bakalım iş başına! Neyin var senin, pamuk tarlası mı? Çiçek bahçesi mi?

-Benim fidelerim, fidanlarım var, çok küçükler!

Az daha, bu topraklar hangi gazeteye ait diye bir soru yöneltecektim, sormayı düşündüğüm sorudan utandım. İnsan bazen böyle boş bulunabiliyor. Handan’ı bir an önce görmeliyim! İmkân tanıyanların soylarının tükenmediğini ona anlatmalıyım. Fakat önce Sayın Erol Aslan’ın fidanlığım hakkında yapmış olduğu güzel yoruma, bir fide hediye etmeliyim.

Tüm kalbimle inanıyorum, gazetemizin fidanlığı çok yakında bir ormana dönüşecek!

 
Toplam blog
: 584
: 853
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Dinleyenin olmadığı yerde anlatmanın önemi! Nasıl YAZAN oldum. 'Yalnız doğar, yalnız göçer' eskile..