Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '19

 
Kategori
Yetenekler
 

Bir Öğretmen Yetişiyor

          “Ben, tüm halkı -işçi,köylü, zengin, fakir-
hiçbir ayrım yapmadan kucaklıyor ve seviyorum.
Çünkü: Ben onların hepsiyim.”
                                    Dr. Hüseyin Demirci

                (Gelin En Güzel Dünyayı Birlikte Kuralım)

                Baştan sona ibretlik anılarla dolu “Piramidin Tabanı – Köy Enstitüleri ve Tonguç” adlı, kitabın yazarı Hürrem Arman, Edirne Öğretmen Okulu öğrenciliğinden beri okuyan, düşünen, araştıran bir aydın…  Öyle ki, 1934 Haziran’ında Gazi Eğitim Enstitüsü’nü bitirdiğinde, “Oh, okul bitti; sınavlar bitti. Artık dinlenmeyi hak ettim.” deyip ailesinin yanına döneceğine, üç arkadaşıyla birlikte, halkımızı ve ülkemizi daha yakından tanımak için bisikletle Türkiye turuna çıkar.

                Düşünün ki, onca duyuru ve reklam yapılmasına karşın, yüzlerce öğrencisi olan koskoca bir yüksekokuldan yalnızca 4 kişi cesaret edebilir; iki buçuk ay olarak planlanan bu geziye.

                Siz ne derseniz deyin, rahatına kıyamayan, zorlukları göze alamayan insanlardan ne köy olur, ne kasaba… Gerçekleri görüp söylemekten de korkar onlar, söyleyip yazma riskini göze alanlardan da…

                Arman ve arkadaşları Bergama, Efes, Didim, Pamukkale, Truva ve Nysa’da (Aydın) eski uygarlıkların kalıntılarını ve binlerce kişilik açıkhava tiyatrolarını hayranlıkla izler. Sonra da, binlerce yıl önceki bu uygarlık kalıntılarının yanındaki köylerimiz ve köylülerimizin o çağlardaki olanaklardan bile yoksun ilkel yaşayışlarını görüp üzülürler.

                Öbür yandan ulusal bayramlarda, gösterişli törenlerde atılan nutuklarda, rapor, gazete, dergi, kitap ve dahi kanun ve yönetmenliklerde yazılıp çizilenlerle gerçeklerin taban tabana zıt olduğunu daha bir net görürler.

                Yalnızca görüp üzülmekle kalmayıp çözüm yollarını da düşünüp tartışırlar.

                Dört yıldan beri her hafta sonu, Ankara köylerini gezmişti bu dört arkadaş. Bozkırların verimsiz toprakları üzerinde bire üç alabilmek için çırpınan köylüleri tanımışlardı yakından. Her mevsim boşuna akıp giden ırmakların yanındaki toprakların susuzluktan çatlayıp yarıldığını görmüşlerdi. Karınları şiş, benizleri sapsarı yalınayak çocukları… Ve umudunu gökyüzüne bağlamaktan başka çıkar yol bulamamış, yağmur duasına çıkan köylüleri…

                Şimdi Ege Bölgesi’ni gezmekteydiler. Düşmana ilk kurşunu sıkan bölgeyi… Ulusal ordu kurulmadan direnenlerin köylerini… Kurtuluş Savaşı’nda en büyük acıyı çekenlerin diyarını… Kaçıp giderken düşmanın yakıp yıktığı kentleri, kasabaları…

Gördükleri olumlu olumsuz her şey, onlardaki, “halkımız için bir şeyler yaparak yaşamanın en büyük mutluluk olduğu” inancını pekiştirir.

Aydın’a, hele hele de Arman’ın dört yıl önce öğretmen olarak çalıştığı Yenipazar’a uğranır  da Yörük Ali Efe ziyaret edilmez mi?

Yörük Ali Efe, daha önce tanıyıp sevdiği Arman’ın, arkadaşlarıyla birlikte kendisini ziyaret etmesinden çok memnun kalır. O gece, eski yatılı okulun bahçesindeki havuzun kenarında biber ve turunç ağaçları altında bir kuzu ziyafeti verir. Yörük Ali Efe’yi yeni tanıyan gençler, O’nun sohbetine bayılırlar.

Aydın’da yeni Halkevi’nin yanındaki parti merkezine de giderler. Aydın Halk Partisi Başkanı Ethem Menderes’tir. (Adnan Menderes’in kardeşi)

Ankara’dan Parti Genel Sekreteri Recep Peker’in telgrafı çoktan ulaşmıştır kendisine. Dolayısıyla gençleri büyük bir ilgiyle karşılar. Yatacak yerlerini, yemek yiyecekleri lokantayı gösterir. Ayrıca o gece evine akşam yemeğine davet eder.

Geç vakitlere kadar oturup sohbet ederler. Gençler; kibar, ülkücü ve Atatürkçü bir siyasetçi” olarak görüp severler, bu genç yöneticiyi.

Ethem Menderes, parti ilkeleri ve uygulamaları konusunda çeşitli sorularla yoklamak ister; genç öğretmenleri. Konuk gençler, “Halk Partisi tüzüğündeki ilkelerle yurt gerçeklerinin ve bunlarla da partinin uygulamadaki tutumunun bağdaşmadığını” olaylara ve gözlemlerine dayandırarak büyük bir açıklık ve cesaretle anlatırlar.

“Devrimlerin halka, özellikle de köylere ve köylülere ulaşmadığını, bu tutumla da ulaşmasının mümkün olamayacağını” da söylemekten çekinmezler.

Dahası, “Devrimlerin ve Cumhuriyetin halkın yaşayışına etki yapmadığını, geleneksel üretim biçimlerinde ve üretim ilişkilerinde bir değişiklik olmadığını, oysa Halk Partisi iktidarının, ülkücülük ve halkçılık ilkesiyle bir sorumluluk içinde bulunduğunu, Gazi Mustafa Kemal’in asıl amacının da bu olduğunu” belirttikten sonra:

“En kısa bir sürede uygar bir toplum olmamız gerekir. Oysa bu hedefe ulaşacak hiçbir plan ve uygulama yoktur ve ufukta da görülmemektedir.” demeyi de unutmazlar.

Ethem Menderes, “Fırsat bu fırsat, bu yeni yetme gençlere güzel bir ders vereyim bu akşam” diye düşünerek davet eder genç öğretmenleri ama düşündüğünün aksine güzel bir ders alır onlardan.

Genç politikacı Ethem Bey, büyük bir hoşgörüyle dinler gençleri. Ve şu sözlerle sonuçlandırır bu güzel tartışmayı:

“Cumhuriyet kurulalı henüz 11 yıl oldu. Batı toplumları, bugün geldikleri aşamaya yüz yıllar içinde ulaşmışlardır. Toplumsal değişmeler kolay ve çabuk olmaz. Karamsar olmamamız gerekir.”

                Yazar H. Arman, şöyle bitirmiş bu konuyu:

                “Ethem Bey hoşgörülüydü. Gezimizde gerçek tartışmalara olanak hazırlayan tek kişi olarak kaldı. Kendisi bende çok olumlu izlenimler bırakmıştı.”

                                                               ****       ****      ****

                Son yıllarda zevkle okuduğum beş on kitaptan biri de Eğitimci Yazar Şehriban Tuğrul’un “Bir Öğretmen Yetişiyor” adlı eseri…

                Türü için “anı” deseniz de doğru, “öykü” deseniz de, “roman” deseniz de…

                Dahası, aynı zamanda bir “belgesel” bu kitap…

                “Hayda!.. Anı, öykü, roman… Tamam, bunları anladık da belgesel nasıl oluyormuş?” derseniz…

                Bu eser, 1967 – 1974 yılları arasında 7 yıl Hasanoğlan-Atatürk İlköğretmen Okulu öğrencisi Şehriban Tuğrul’un, (yani yazarın) yaşadıklarını anlatmaktadır çünkü.

                Kitapta anlatılan kişilerin tümü gerçek... “Nerden biliyorsun?” derseniz, aynı okulda ben de öğretmenlik yaptım; 1964 – 1966 yıllarında. Eserde adı geçen müzik öğretmenleri Osman ve Müzeyyen Işık çiftini de yakından tanırım; Ali Rıza Tükel’i, Osman Saygı’yı da… Erol Gürakın’ı da iyi bilirim; Ahmet Tuncer’i, Şenay Can’ı, İhsan Aksu’yu, Himmet Şahin’i de… Müdür Ahmet Sertöz’ü de Müdür Fikret Öztürk’ü de… Daha sayayım mı?

                Söyleyin şimdi, ibretlik anıların öykümsü bir dille anlatıldığı bu kitap, aynı zamanda bir “belgesel” değil mi?

                Gerçeği olduğu gibi, duygu ve düşüncelerini de katarak bütün çıplaklığı ile yazabilmek her babayiğidin harcı değil ama Şehriban Tuğrul gerçekten başarmış bu zor işi.

                Özellikle ortaokul ve lise öğrencilerinin, öğrenci velileri ve öğretmenlerin mutlaka okumaları gereken bir kitap bu… (*)

                Değerli yazarımızın, bana söz verdiği, öğretmenlik yaşamını anlatacağı ikinci eserini de merakla bekliyorum ben şimdi.

 

 

Hüseyin Erkan

    huseyinerkan@dilemyayinevi.com.tr

 

----------------------------------------------------------------------------------------------

(*) Bir Öğretmen Yetişiyor(Şehriban Tuğrul, Lirik Yayıncılık, Ankara 2019) 350 sayfa, 24 TL.

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..