Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Haziran '09

 
Kategori
Haber
 

Bir röportaj ve düşündürdükleri

Bir röportaj ve düşündürdükleri
 

Milliyet’te değerli gazeteci Ahu Özyurt, devrilen Şah’ın oğlu ile ABD’nde söyleşi (1) yapmış: “Türkiye ve İran gibi birbirine çok benzeyen iki ülke arasındaki fark Türkiye’deki laik demokrasi sayesinde gece ve gündüz kadar keskin” diyor, Rıza Pehlevi. İncelikli bir benzetişim. Zıtların birlikteliği ve diyalektikten ayrışık düşünülse de, gece ile gündüzün birbirinin ardılı olması neredeyse mutlak. Ancak önemli olan geceyi gece gündüzü gündüz gibi yaşamak. O anlamda Pehlevi, “… laik demokrasinin en büyük örneği sizsiniz. Laikliğin değerini daha iyi anlayan bir ülke yoktur bu bölgede” şeklinde diye kılıç gibi kesmek zorunda kalıyor aradaki farkı.

İran, Şah despotizmine karşı Mollaların başını çektiği ve içinde yer alan liberal, sosyalist, komünist yapılanmaların çok geçmeden tasfiye edildiği bir bağlaşma ile Ayetullah’lar rejimiyle tanıştı. İslam devleti, içerideki tasfiyenin ardından, İran’ı en fazla Orta Asya’da ve Uzakdoğu’da enerji üzerinden rekabete açtı, Lübnan ve Filistin’de “radikalleşen” unsurlara vaat edilen destek kadar da Batı’dan ve diğer coğrafyalardan uzaklaştırdı. Humeyni başa geçer geçmez emperyalizmin dalga boyu azalmadı, İran, Irak ile on yıla yakın sürecek bir savaşa tutuşturuldu. Son “nükleer başkaldırının” dünya ile rekabet etmek kadar rejimin propaganda manivelası olarak kullanıldığı da iddia edilmekte.

Bir büyük uygarlıktır gerçekte İran. Perslerden gelen. Suriye ile Osmanlı ile bölgesinde çekişen, Hürmüz boğazı üzerinden genişlemek isteyen, ancak, sanayi devrimini yapmak ideolojik devrimlerin peşinde koşmak kadar kolay olmadığından olsa gerek, İran, denizciliğin katma değerini tadamıyor, kendi alanında bir kara devleti olarak adeta hapsoluyor. “Lisan bilen gençler, bilgisayar kullanan kamu kurumları” yeterince modern bir çevrimi yaratmıyor. Hayatın farklı almaşıkları içerisinde yalnız çok uhrevi konumları olanların değil en bayağı işlerin de açık bir toplum olarak –olumlanmasa da- yaşanmasının getireceği kozmopolit katkı yok. Onun için teokrasi en katı haliyle kadınlar kadar bir Ulus’u, tarih kadar eski bir uygarlığı adeta zihinsel açıdan da kara-çarşafa sokmuş.

“Şah mı, Ayetullah’lar mı?” ikilemi yararsız. Bu bir yerde, “hangi süper güce manda olalım?” diyen anlayışlar kadar ufuksuz. Rejimi, her halkın olduğu gibi, İran halkının seçimidir ve ona saygı esastır.

İran’ın da “barış, demokrasi, ekonomik gelişme” adına suyu arayan bu topraklarda, bilime, emeğe, üretime ve gençlerine ihtiyacı var. Cep telefonlarının, internetin devrimsel gücünü her daim kendini kanıtlıyor. Dünya ailesi, yalnız para fonlarından ve içi geçmiş bürokratik mekanizmalara dönüşen BM Konseylerinden ibaret değil.

Ve şu anımsatmalar İran için de değil yerküre için okunmalı: Dünya’nın bağımsız ve özgür düşünebilen ve davranabilen bilim insanları, gazetecileri, sanatçıları var. Onlar burada, orada ve her yerdeler. İnsanlığın büyük vicdanı daha insancıl ve solca bir dünya için atan yürekler, söyleyen diller ve yazan ve yakaran elleri ile her yerde gerçekten insanca ve hakça yarınlar için arayışına devam edecek.

(1): http://www.milliyet.com.tr/Dunya/HaberDetay.aspx?aType=HaberDetay&KategoriID=2&ArticleID=1109303&Date=22.06.2009&b=Babami%20devirenlerle%20ortak%20olmam%20%20gerekiyorsa%20olurum&ver=74

 
Toplam blog
: 374
: 491
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Merhaba! Toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel olgularla ulusal ve evrensel düzlemde ilgilenme..