Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mart '09

 
Kategori
Siyaset
 

Bir seçimin anatomisi

Bir seçimin anatomisi
 

İstanbul'un incisi, bir tarih ve kültür ilçesinde seçimin anatomisine geçmeden önce 29 Mart yerel seçimlerinin kısa bir analizini yapmakta fayda var.

Herşeyden önce bu analizimi bir AK Partili gözü ile yapacağımı önceden açıkça belirteyim. Kiminize göre belki yanlı bir yorum olacak, kiminize göre belki de tamamen tarafsız olarak değerlendirilecek bu satırlar.

29 Mart seçimlerinde alınan genel sonuçlar itibariyle halkımız AK Parti'ye son günlerin moda değimiyle "One minute" dedi. Evet bu doğru!.. Ve bu ihtarı iyi algılayıp genel seçimlere hazırlanırken iyi değerlendirmek gerekiyor. Bu değerlendirmeyi Başbakanımız Erdoğan'ın ekibi ile son derece iyi ve doğru değerlendireceğinden de en küçük bir şüphe duymuyorum. Benim değerlendirmelerime gelince;

Türkiye genelinde, 2007 Genel Seçimleri ile mukayese edildiğinde yerel seçimlerde yüzde 7, 5 puanlık bir düşüş var. Bu düşüşü değerlendiren muhalefet partileri AK Parti'nin artık tükenmeye başladığını iddia etseler de aslında kendilerini kandırıyorlar. Böyle düşünenlere ben şu soruyu soruyorum:

2001 yılı Türkiye'nin ekonomik krizi en yoğun yaşadığı dönemlerden biriydi. Ben de bu dönemde işimi kaybetmiştim. Bu kriz öyle vahim bir krizdi ki o dönem iktidarı ile muhalefeti ile tüm partiler bu krizden sorumlu tutulmuş ve 2002'deki seçimlerde bunun bedelini ödemişlerdi. 2001 yılında kurulan yeni bir parti, 2002 yılında kendi başına iktidara gelmişti. Bu parti AK Parti'ydi...

Gelelim 2009 yılına!.. Bu kez başımızda bir global kriz söz konusu. Yani olay sadece Türkiye'yi değil, dünyayı derinden etkiliyor. Bu krizin sorumlusu da Türkiye değil. Başbakanımızın psikolojik etkileri düşünerek ifade ettiği "Kriz bizi teğet geçti" söylemi herkes tarafından eleştiriliyor. Buna ben de bir miktar katılıyorum. Kriz bizi teğet geçmedi, derinden etkiledi. Ancak halkımıza bunu bu şekilde ifade ederseniz, panik ortamı çıkar. Ve panik çıktığında kontrolü yitirirsiniz. Psikolojik nedenler düşünülerek ifade edilen bu söylem yerine Başbakanımız "Evet, dünyada global bir kriz var. Ancak bu kriz Türkiye'nin sağlam yapısı nedeniyle diğer ülkeleri etkilediğinden daha az bizi etkileyecek. Bizi endişeye sevk eden insanların panik yapmasıdır. Panik yapılmaz ise bu krizi çok daha önce aşabiliriz" söylemi yapılsaydı hem halkımıza psikolojik destek verilir, hem de sanki halkımızı aldatıyormuş izlenimi ortaya çıkmazdı.

Diğer yandan 2001 krizinin hem iktidarı hem de muhalefeti silip süpürdüğü düşünülürse, şu anda çok daha derinden yaşanan global krizin AK Parti iktidarını çoktan yok etmesi gerekmez miydi? Oysa kaybedilen oy oranı sadece yüzde 7, 5. Bu durum aslında halkımızın halen AK Parti'ye olan inancının ve güveninin bir göstergesi. Bu güveni korumak şimdi çok daha büyük önem taşıyor. Diğer taraftan sandıktan bir ihtarın çıktığı da ortada. Kaybedilen iller ve ilçeler göz önüne alındığında bazı hatalar yapıldığı düşünülebilir. Hatta basında çıkan söylemlerle "Buraya ceketimizi koysak kazanırız" ifadeleri son derece kışkırtıcı ve yanlış. Benim tanıdığın Başbakan asla bu yaklaşımı sergilemez. Başbakan Erdoğan'da bir tarz değişikliği var, bu doğru. Ancak bu tarz değişikliği olumlu yönde. Başbakanımız önceleri kendisine önerilen isimlerle yola çıkarken şimdi takım oyununa önem vermeye başladı. Kazanacağını bildiği halde bazı il ve ilçelerde yanlış isimlerle, partiye zarar verecek isimlerle yola çıkmayı tercih etmedi. Kaybetmeyi göze alarak teşkilata değer verdiğini gösterdi. Yani uzun vadeli düşündü. Bu yaklaşımın semeresini de 2 yıl sonra mutlaka olumlu yönde alacaktır.

Diğer yandan Saadet Partisi ve MHP'nin bu seçimlerdeki yükselişini de görmek gerekir. Ve bu partilerin yükselmesi AK Parti'nin bir miktar düşüş göstermesinde önemli bir etken. Özellikle Saadet Partisi'nin AK Parti'nin oylarını bölmesi kesinlikle CHP'ye fayda sağladı. CHP'nin oy artışının temel nedeni ise daha önce sandığa gitmeyen CHP seçmenlerinin bu dönemde sandığa giderek desteklerini göstermesi oldu. Yoksa CHP'nin oy artışı sağladığını düşünenler kesinlikle yanılırlar. CHP ve DSP'nin toplam oy oranı seçmenlerin bütünü esas alındığında yüzde 30'u geçmez. Türkiye'deki seçmenlerin yüzde 70'i sağ kesimdendir. Eğer sağda oy bölünmesi yaşanmaz ise sol kesim ne kadar çalışırsa çalışsın iktidar olamaz. Zaten CHP'nin de iktidar olma gibi bir düşüncesi yok. Çünkü mevcut ortamda Türkiye'yi idare edecek bilgi, deneyim, istek ve en önemlisi program solda mevcut değil.

Saadet Partisi'ni ayrıca değerlendirmek gerekiyor. Benim bulunduğum ve seçimin en hararetli 3 ayını yaşadığım bir ilçede Saadet Partisi'ni yakından izleme fırsatı buldum. Belki sadece kendi bulunduğum ilçeyi göz önüne alarak gördüklerimi ifade etmem gerekir. Zira genelleme yapmam belki Saadet Partisi'ne de büyük haksızlık olabilir. Seçimi bizzat yaşadığım ve ismini vermeyeceğim İstanbul'un incisi ilçede gördüm ki Saadet Partisi son derece fanatik, gerçekçilikten uzak ve herşeyden önemlisi kendi ifade ettikleri inançlardan uzak söylemlerle çalışmalar gerçekleştirdi. Ne olursa olsun, koltuk bizim olsun düşüncesi içinde attıkları iftiraları, yalanları, agresif tavırları görmek beni eskiden beri saygı duyduğum ve desteklediğim bir partiye karşı adeta düşman yaptı. Bizzat yaşadığım bir olayın basına ve internete nasıl çarpıtılarak, yanlış, hakarete varır bir şekilde yansıtılmasına hayretler içinde kaldım. Birlikte çalışmaktan onur duyduğum adayın hiç de hak etmediği hakaretlere maruz kalması kendisini üzdüğü kadar beni de derinden yaraladı. Netice itibariyle birlikte çalıştığım adayımız, insan üstü gayreti, sahip olduğu kişilik, çalışma arzusu, insan sevgisi ve teşkilat desteği ile seçimi kazandı. Sadece 3 aydır tanıdığım ve kendisiyle çalışmaktan büyük mutluluk duyduğum bir insanın, uygulanan her türlü çamur siyasetine karşı kazandığı zafer kendi kazandığım zafer ile aynıdır. Bu manevi hazzı, bütün samimiyetimle söylüyorum ki çok büyük paralara değişmem.

Saadet Partisi burada kazanma şansı olmamasına karşın CHP'den destek isteyerek kendi düşüncelerine, inançlarına büyük zarar verdi. Her zaman Allah inancını öne çıkaran bir partinin Allah'dan korkmadan seçim stratejisini iftiralara ve yalanlara dayandırması açıkçası beni üzdüğü kadar Saadet Partisi'ne eskiden beri sempati duyan pekçok arkadaşımı da bu partiden soğuttu.

3 ay boyunca saat 07:00 ile bazen ertesi gün 02:00'lere kadar haftada 7 gün çalışma stresine rağmen bu ortamı yaşamış olmanın mutluluğu bana yeter. Ancak siyasetin kirli yüzünü de bizzat yaşamış olmak benim için önemli bir tecrübe oldu. Bu kadar yoğun bir çalışma temposundan sonra zaferin o dayanılmaz hafifliğini yaşamak ise ayrı bir mutluluk. Siyasetin içine girmeyen herkesin bu seçim ortamını bizzat yaşamasını öneriyorum. Herşeyden önce edindiğiniz çevre ve dostlar bile bu çalışma temposuna değer. Teşkilat içinde görev alan tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Darısı genel seçimlerin başına...

 
Toplam blog
: 74
: 2756
Kayıt tarihi
: 09.04.07
 
 

On yıldan fazla süredir reklam ve halkla ilişkiler sektörü ile internet ortamında medya sektöründe h..