Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mart '16

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bir Simit Hikayesi

Bir Simit Hikayesi
 

Gittikçe İstanbul’dan daha çok uzaklaşıyor, her fırsatta Antalya’ya kaçıyoruz. Son 40 yıldır benim hep sorunlarım oldu mavi şehirle; ama Bn Otacı maviyi seviyor. Oysa grinin en muhteşemini de yine aynı gökyüzü sunuyor. Yorgo Dayı geldiğinde daha da neşeli oluyor ev. Mübeccel Abla’yla kanka oldu, Angel Anne çıldırıyor. İki güzel hanımın doğal makyajlarını Bn Otacı yapıyor. Nathy ve Nikos da bize katıldığında mutluluğum tamamlanıyorsa da herkesin bildiği; ama dile getiremediği gerçek şu ki ülkem her gün beni daha da dışına itiyor!

Kışları daha güzel Antalya’nın. Yabancı kimse kalmıyor. Konyaaltı’nda kumlara şezlongu koyup ufka dalmak ömre ömür katıyor, ilham sizi hiç terk etmiyor. Fener tarafı Bağdat Caddesi’ni andırıyor. İstanbul’da -ödediğimiz paranın karşılığını alamayacağımızı bildiğimizden- bir kez dahi gitmediğimiz markalı mekânlar “desinlerciler” tarafından silme dolduruluyor. Küçük şehrin insanı da egosunu böyle okşuyor.

“Koçlar alışkanlıklarından vazgeçemez.” der astrologlar! İstanbul’da ve Antalya’da berberim, hastanem, yemek mekânlarım, fırınım, marketim, pazarım bellidir. Çalışanlarıyla da arkadaş olurum, yaşam kolaylaşır.

Uzun yıllardır esmer ekmek tüketiyoruz. Yediğimiz de günde 3-4 dilimdir. Bir gün bizim Fenerli fırıncı Mustafa’ya dedim ki “Kepekle çavdarı karıştırıp bir tip yarat.” Ertesi gün yaptı. Muhteşem oldu, çok da tuttu. Bizim ekip de sevdi, dilimletip donduruyoruz ve herkes yiyeceği kadar çıkarıyor.

Birkaç sene önce elimde kocaman bir askı kancası görünce şaşırmıştı Mustafa, “Bu da ne abi?” demişti. “Dışarıya, duvarın köşesine bunu vidalayacaksın. Her gün de gönlünden kopan sayıda ekmeği torbaya koyup buraya asacaksın. Ben de her geldiğimde birkaç ekmek alıp asacağım. Bizi gören diğer insanlar da asacaktır ve parası olmayan garibanlar da o askıdan ekmeklerini bedava alacaklar.”

Askı hiç boş kalmadı. “Bir gün de dükkâna girerken askıya bakma abi.” diyerek çaktı lafını her defasında Mustafa.

Geçenlerde arabamı fırının önüne park ettim, dışarıya adımımı atmıştım ki Mustafa’nın bağırışını duydum!

“Allah belanı versin geri zekâlı herif!” diyerek 15-16 yaşlarında bir genci yaka paça dışarı attı.

Çocuk yere düştü. Önce olduğu yerde oturdu. Torbasından fırlayan simidi yerden aldı, üç kere öpüp başına koydu.

Yanına gittim, elimi uzattım.

“İyi misin oğlum?”

Koluma tutunarak kalktı. Rengi solmuş montunu silkeledi. Acıyan bacağına doğru eğildiğinde pantolonunun dizindeki deliği fark etti. Eliyle yoklarken, annem diker, bişiicik olmaz dedi.

Yüreği sızlıyordu, emindim. Sağ ol amca. Bizim bakkalda peynir 50 krş. İçeri giriyorsan, sen verir misin diyerek avcuma 50 kuruş bıraktı ve yürüdü gitti.

Bakakaldım arkasından. Ne demek istediğini anlamamıştım.

“N’oldu öyle Mustafa, neden hırpaladın çocuğu?”

“Bırak Allah aşkına şu deliyi abi yaa!! Geldi, bir simit istedi. İçine de üçgen peynir sürün dedi. Hazırlayıp verdik. Kapıya doğru birkaç adım atmıştı ki geri döndü ve neden 1 lira aldınız, peynir bedelini neden eklemediniz dedi. Dalmıştım ben de. Gerek yok, bizden olsun bu sefer dedim. Neden sizden olsun, bedelini ödemek istiyorum dedi. İyi tamam, 25 krş ver o zaman dedim. Siz beni kandırıyorsunuz, peynir 25 krş değil ki dedi. Nasıl tepem attı anlatamam! Kandırıyormuşum bacaksızı, sanki 25 kuruşla zengin olacağım! S.kt.r ettim gitti.”

“Allah seni bildiği gibi yapsın Mustafa! Hırsızların baş tacı edildiği şu ülkede sen o çocuğun heykelini dik dükkânına. Sen önce, bizden olsun deyip sonra da 25 krş isteyince ona acıdığını düşünmüş olmalı ve gururu kırılmıştır. Çünkü yerden kalkarken, peynirin fiyatı 50 krş dedi ve al, bana verdi parayı.”

“…..Hay Allah benim belamı versin!”

“Belanı bulmadan önce sen bana da peynirli bir simit hazırlayıver de çay keyfi yapayım bari. Peynir 25 krş dersen fırını yıkarım başına!”

 

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..