Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Nisan '14

 
Kategori
Deneme
 

Bir uzun hikaye onun hikayesi (dördüncü bölüm- devam edecek)

Bir uzun hikaye onun hikayesi (dördüncü bölüm- devam edecek)
 

O çocuk


Adam ve çocuk önce çocuğun kalacağı bir yer bulmak için yukarı doğru yürüdüler. Burada adamın aklına asker arkadaşına uğrayıp sormak geldi. Çocuğuna “Hadi gel, Ali Emmi’ne bir uğruyam. Belki onun bildiği bir yer vardır” dedi.

 

Çocuk “Ali Emmi”nin babasının asker arkadaşı olduğunu tahmin etmişti. Babasının asker arkadaşını hiç görmemişti ama babasının kasabadan her dönüşte evde ondan bahsettiğini ve adının Ali olduğunu iyi hatırlıyordu.

 

Usulca babasının yanında yürüdü. Adamla çocuk meydanın öte yanındaki yolun hemen ilerisinde merdivenle çıkılan bir kahveye girdiler.

 

O kahve de tıklım tıklım doluydu. Adam girince çay ocağına yöneldi.

 

Çocuk çay ocağında babasından daha genç, kara bıyıklı, uzunca boylu, karakaşlı bir adam görünce şaşırdı. İçinden “Allah Allah! Bu adam bubamdan güççük ya…” diye geçirdi. Ocaktaki adam babasına “Hoş geldin abe.” deyince çocuk temelli şaşırdı.

 

Babası “Hoş bulduk yeğen, ağan yok mu?” dedi. O kara bıyıklı, karakaşlı, uzunca genç adam “Ağam eve gitti abe. Bekle, az sonra gelir.” dedi. Çocuğun babası “Beklemeyen, ben çocuğu okula gayıt için getirdim. Okula yakın uzak bi yerlerde galıcek bi yer areyodum. Ağana onu sorcedim.” dedi.

 

Ocaktaki genç adam kahvenin içine bakındı. İleride oturan birine “Hasan Emmi” diye seslendi. “Hasan Emmi” diye seslenilen adam merakla ayağa kalkıp ocağa geldi “buyur” dedi. Ocaktaki adam çocuğun babasını gösterip “Abe, ağamın asker arkıdeşi. Oğlunu okula gayıt ettircemiş. Ona galıcek bi yer areyo. Senin evin oralada çocuğa galıcek bi yer var mı?” diye sordu. Hasan Emmi “Var tabii, şu çayı içem, arkıdeşi götürem” dedi.

 

Bu sırada adamın asker arkadaşının kardeşi “abe az durun, şindi abem gelirin. Bir şeyler yer, içeriz” dedi. Adam “Bizim oğlan, biz eyleşmeyem, arkıdeşle gidip bakam. Sen ağana selam söyle, ben belkim uğrarım” dedi. Ocaktaki genç adam, “Olur mu abe? Ağam gızar valla, işin bitince muhakkak uğra” dedi.

 

Hasan Emmi de çayını bitirmişti. Çocuğun babasına “Hadi bizim oğlan, gidelim” dedi. Adam, asker arkadaşının kardeşiyle vedalaştı. Çocuğun şaşkın bakışları arasında Hasan Emmi’nin peşi sıra yürüdü.

 

Bu sırada ocaktaki genç adam arkalarından “Abe muhakkak uğra, abem bene gızar” diye söyleniyordu.

 

Hasan Emmi önde, adam ve çocuk arkasında kahveden çıktılar. Pazaryerini geçtiler. Yolda Hasan Emmi adama “kasabanın hemen dışındaki köyde Emine Yenge’nin evi tam çocuğa göre. Gerçi ev okula azcık uzak emme ordan okula gelen çok çocuk var.

 

Emine Yenge’nin bi gızı, bi oğlu var. Kızı yakın köyden biriyle evlendi. Oğlu da şehirde fabrikada çalışıyo. Gocası da ölük. Senin oğlan ona can yoldaşı olur. Emine Yenge yavız garıdır, senin oğlana iyi sahip olur” diye açıklama yapıyordu.

 

Evin okuldan biraz uzak olacağına adamın önce canı sıkıldı, sonra içinden ‘Ya mademki ordan okula giden çocuk var. Benim oğlan da gider tabii’ diye geçirdi.

 

Şimdi kafasında başka türlü bin bir sual vardı. ‘Emine Yenge çocuğu kabul edecek mi? Kaç para kira isteyecek? Her hafta oğlana öteberi için gidip gelme, hafta sonları veya on beş güne bir oğlanın gidip gelmesi kaça patlayacak?’

 

Bu sorularla başına ağrı dikilmiş vaziyette Hasan Emmi’nin söylediklerini anlar anlamaz “hı, mı” diyordu.

 

Çocuk, kafasında okuluyla yeni hayatıyla ilgili bin bir düşünce varken bir yandan da boyun bağının adını unutmamak için ikide bir “kravat” diye tekrar ede ede babasının ve adamın peşinden yürüyordu.

 

Kasabanın dışına çıkıp biraz daha yürüdüler. Bir evin önünde durdular. Hasan Emmi “Emine Yengee” diye seslendi. Bir daha seslenmişti ki evin öte yanından bir kadın belirdi. Az yaşlıcaydı. Başında çocuğun köyünde özellikle ihtiyar kadınların ve çocuğun ninesinin başına giydiği tas gibi bir şeyin üstüne örttüğü yana sarkan beyaz “dastar” vardı. İhtiyar olmasına rağmen saçları örülüydü. Başındaki tas gibi şeyin önünde “tura” değil de oya işlemesi vardı.

 

Zengin gelinler oraya altın tura takar, fakirler bu kadında olduğu gibi oyalı bir şey dolarlardı. Çocuk kadını görünce birden ninesini görmüş gibi oldu ve kadına içi ısındı.

 

Hasan Emmi Emine Yenge’ye “Yenge, bu çocuk okucemiş. Bubası galıcek bi yer areyo. Aklıma sen geldin, alıp geldim. Olur dersen işte çocuk bu, bubası bu. Olmaz dersen çeker gideriz.” dedi.

 

Emine Yenge, Hasan Emmi’nin bu peş peşe konuşmasına “Dur ayol, pıtır pıtır o ne öyle? Az yaveş. Neye gabul edmecemişim? Sen bene huysuz gocugarı mı belledin? Çocuk okucen deyosa ben de ona analık ederin tabii. Gerçi okul az uzak emme buradan giden çok çocuk var, onlarla barabar gider gelir” diye cevap verince hem çocuk hem de babası çok rahatlamıştı.

 

Hep birlikte önde Emine Yenge, arkasında Hasan Emmi, onun arkasında adam ve çocuk evin öbür yanında bir yere geldiler. Emine Yenge oradaki kapıyı açtı. “İşte çocuk burda galır. Bazı aşamla benle yer, bazı aşamla kendi evinde yer. Geçinir gideriz” deyip çocuğun başını okşadı.

 

Kapıdan içeri girince burunlarına kesif bir tezek kokusu gelmişti. Gerçi adam da çocuk da köyden tezek kokusuna alışkındı ama bu kokuyu daha çok ahırda duyarlardı.

 

Zaten burası da ahırdan bozma bir yerdi. Bir yerinde hayvanların terslerini atmaya veya havalandırmaya yarayan küçük bir deliğe pencere gibi bir şey takılmıştı. Dibi topraktı. Duvarlar ak toprakla sıvanmıştı. Ak toprağın kokusu ve tezek kokusu birbirine karışınca ortaya biraz değişik bir koku çıkıyordu.

 

Adam odanın içinde gezinirken burada kalınıp kalınmayacağına kendi eviyle kıyaslayıp karar vermeye çalışıyordu. İçinden ‘Bir hasır, bir kat yatak ve yorgan getirsem, bir de soba kurup evdeki gaz ocağını getirsem, bi de lamba aldım mı baya olur bu iş.’ diye geçiriyordu.

 

Gerçi gaz ocağını karısı yalvara yakara iki yıl öce aldırmış, yarı parasını da rahmetli kaynanası vermişti. Ama şimdi oğlu okuyacaktı. Herhâlde razı olurdu. Razı olmazsa çocuk sobaya bir şeyler atar, çorbayı ısıtacak kadar yakardı. ‘Irbığın’ içinde getireceği çorbadan azar azar çanağa katar, sobada ısıtıp içer, karnını doyururdu.

 

Bunları içinden geçirip bu işi “olur” görünce “Sağ ol Hasan Emmi, çocuğu önce Allah’a, sonra Emine Yenge’ye emanet edicez. Biz de köyden elimiz boş gelmeyiz. Yeyim yecek, yakıcak bi şeyler daşırız” dedi.

 

Kadına dönüp “Yalınız yenge, kira için ne ödecez?” diye sordu. Emine Yenge adamın bu olumlu konuşmasını beğenmişti. Çocuk gerçekten kışta kıyamette can yoldaşı olurdu. Onun için “bizim oğlan, ben buruya heç kiraya vermedim. Bilmeyon, sen münasip bi şey verisin.” dedi. Adam Hasan Emmi’ye “Nasıl olacak?” der gibi bakınca Hasan Emmi “Ayda on lire ver. O da Emine Yenge’ye ‘kira aldım’ olsun.” dedi. Adam, Emine Yenge’ye baktı. Emine Yenge on lirayı az buldu ama boş duracağına iyidir diye düşünüp “Eh olsun madem. Yalınız bene de çıra, kök mök getirivecen” dedi.

 

Adam işin böyle kolay olmasına, on lira kiraya çok sevindi. O aklından yirmi lira falan geçiriyordu. “Sağ ol yenge. Şindi ben oğlanı okula gayıt eddiren. Biz köye gidip ötü beri, soba falan getirem” dedi.

 

Emine Yenge “İyi çocuğu gayıt eddir, sonra al buruya getir. Sen gider ötü berini getirisin. Yalınız sobaya gerek yok, ocak ısıdır ona. Oğlan sen gelene gadar bende galır, okulundan da galmaz” deyince, hele bir de “soba istemez” dediği için o dertten kurtulan çocuğun babası iyice keyiflendi.

 

Nasıl keyiflenmesin ki? Sabahtan beri her işi rast gidiyordu. Sabah “şıbbıdak” kamyona denk gelip fazla ıslanmadan kasabaya gelmişler, üst baş için on lirayı gözden çıkardığı hâlde üç liraya halletmişler, şimdi de on liraya ev bulunmuştu. Üstüne üstlük ev sahibi “Sen gelene gadar oğlan bende galsın” demiş, sobaya da ihtiyaç olmadığını söylemişti.

 

İşte adam buna çok sevindi “Yenge, eyi deyon da aşı falan nerde bişircek?” diye sordu. Emine Yenge “şu düşündün şeyi bak, ocak ne günü duruyo? Ben ona her şey bişirin, sen marak edme” deyince adam karısının gaz ocağına da dokunmayacağı için daha çok sevindi.
 

 
Toplam blog
: 182
: 232
Kayıt tarihi
: 12.02.13
 
 

Sanat Enstitüsü yapı bölümünden 1967 yılında Denizli'den mezun oldum. Buca Mimar Mühendislik Özel..