Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Haziran '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bir yanım cenaze, bir yanım düğün

Bir yanım cenaze, bir yanım düğün
 

Geçen hafta yeğenimin düğününe katılmak için memlekete gitmiştim. Evin içinde tatlı bir telaşla çeyiz, kına gecesi, nikâh gibi ritüellerin hazırlıkları yapılıyor, ben bir yandan bunlara yardımcı olurken bir yandan da dinlenmeye çalışıyordum. “Dinlenme”nin önemli bir parçası da mümkün olduğunca, iş konuları, internet, bilgisayar, gazete, televizyon haberleri gibi şeylerden uzak durmaktı. Uzak durdum. Gazetelerin manşetlerine bakıp geçtim. Zorunlu ihtiyacım olmadıkça internete girmedim. Televizyonlarda haber bültenlerini “bilerek” kaçırdım. Ülkemizde son dönemlerde iyi haber o kadar az ki, bir haber bültenini baştan sona izlediğiniz zaman ağır sıklet bir boksörden birkaç raund boyunca okkalı bir dayak yemiş gibi oluyorsunuz.

Sıcağın etkisinin kırıldığı saatlerde Antep’i gezmeye çıktım. Daracık dükkanlara sıkışmış kebapçılarda ayaküstü kebap yedim. Hatta bunların bazılarını Milliyet Blog’a yazmaya niyetlendim ama sonra vazgeçtim. Yine de belli olmaz belki daha sonra yazarım. Parklarda oturup gelip geçenleri izledim. Hiçbir tanıdıkla karşılaşmayışıma biraz şaşırdım, biraz şaşırmadım. Akrabaların bazılarını ziyaret ettim, yıllar geçmesine rağmen sohbet konularının pek değişmemesine de biraz şaşırdım ya da şaşırmadım. İşsizlik, yoksulluk, hastalık, gurbettekilerin dönemeyişi, çekip gitme isteği, gidememe, gelememe, çok çocuk, çok sorun, çok yakınma, çok yaşlılık, çokca “artık buraya gel” dileği, çokca “daha yalnızlıktan sıkılmadın mı?” sorusu....

Bu rutin soru ve sorunlara rağmen tatilimin kişisel boyutu gayet iyi geçti. Özlem giderdim, dinlendim, ailemi, sevdiklerimi gördüm. Düğüne katılıp halay çektim; damadın dayısı olarak, çeyiz sandığının üzerine oturan gelinin kardeşine, orkestra elemanlarına ve nikâh salonu görevlilerine bol bol bahşiş vermek zorunda kaldım! Helali hoş olsun!

Bu küçük mutluluklarla birlikte bir yanımdan da sürekli bayrağa sarılı cenazeler kalktı geçen hafta. Televizyonda bir belgesel ya da sohbet programı izlerken birden beliren altyazıda “Tunceli’de karakol basıldı, yedi şehit”, “Siirt’te mayın patladı, dört şehit”, “Şırnak’ta çatışma, üç şehit” gibi haberler geldi durmadan. Sarsıldım, yediğim boğazımda kaldı, içtiğim zehir oldu, yatağım cehenneme döndü, uykularım yitti. Hepimiz aynı duyguları yaşadık ama birbirimize belli etmemeye çalıştık. Katillere lanet okuduk, ölenlere rahmet diledik, çaresizlikten kıvrandık. Her şehit haberinin son olması için dua ettik, bu acıyı unutup pek fazla yaşamadığımız minicik mutluluğumuza dönmeye çalıştık. Şehit haberini alan ailelerin, eşlerin, sevgililerin durumunu düşündüm. Çektikleri acıyı anlamaya, benim başıma gelse nasıl tahammül ederim diye empati kurmaya çabaladım. Çare bulamadım. Yani şehit verilmeden önce yapılacak çok şey var da bence, bir insan öldükten sonra geride kalanlara sabır dilemekten başka pek bir şey yok. Böylesi şeylerin hayatın ve kaderin kötü bir piyangosu olduğunu düşündüm. “Kötü bir piyango” lafını kişisel anlamda kullanıyorum, yoksa bu oyunu düzenleyen birileri var elbette.

Yolculuk sırasında geçen hafta şehit olan Osmaniye Kadirli’li erin cenazesini taşıyan ambulans ve önündeki iki araçlık jandarma ve polis eskortuyla karşılaştım. Arkasındaki eski püskü bir arabadaki yoksul giyimli, acılı yakınlarıyla göz göze gelip, gözyaşlarımı içime akıttım. Sonra şehit cenazelerinde sergilenen manzaralara takıldı aklım. Bu cenazeleri siyasi amaçlar için kullanmaya çalışanları baktım. Cenazelerde slogan atılmasına şaşırdım. Şehitlerin kelimenin tam anlamıyla “gürültüye gitme”sine üzüldüm. Tabut üzerinden siyasi rant sağlama gayretlerinden tiksindim. Bunun tipik bir örneği için bakınız: http://video.milliyet.com.tr/videolar.asp?page=1&aranacak=&kanal=3&id=7854&tarih=2007/06/13>

Düğünümüzde halay başı olma çekişmesi yüzünden iki delikanlı arasında küçük bir kavga çıktı. Eğlenmeyi de cenaze kaldırmayı da doğru dürüst beceremediğimizi bir defa daha anladım. Her şeyimizin göstermelik, her tavrımızın olayın özüne, sorunun çözümüne yönelik değil rakiplerimize karşı bir tepki olduğunu gördüm. Devlet adamlarımızın, Hükümetin, askerlerin, bürokratlarımızın kendi aralarında konuşup çözmeleri gereken sorunları medya aracılığıyla tartışıp iyice içinden çıkılmaz hale getirmelerine kızdım. İnsan hayatının nasıl oyunlara alet edildiğini görüp bu dünyadan, insanlardan, siyasetten bıktım usandım. Kaçacak bir yer olsa da gitsem diye düşündüm, bulamadım.
 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..