Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Temmuz '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bir Yedek Subayın Anıları-2.Bölüm

Bir Yedek Subayın Anıları-2.Bölüm
 

10 günlük izin sona ermiş, askerliğini daha önce yapan arkadaşlarımdan aldığım bilgiler ışığında valizimi hazırlamıştım. Sağolsun bir komşumuz beni arabasıyla bıraktı Tuzla'ya. Ahh benim canım anam en çok sen üzüldün ayrılığa, yüzünde karışık duygular vardı. Gururla beraber hüzün de kaplamıştı içini. Haklıydın, nice yıllar bu uğurlamaların dönüşleri olmamıştı. Yemen' e, Trablusgarp'a, Çanakkale' ye gidenler bir daha geri gelmemişti. Ve yazık ki yıl 1998' de bile bu değişmemişti, biri ortaokul ve biri liseden iki arkadaşım da bir daha geri dönememişti analarına. Şırnak her ikisinin de gördüğü son vatan toprağı olmuştu.

<ımg style="WIDTH: 298px; HEIGHT: 253px" height="467" alt="" hspace="0" src="/Images/Blog/BlogResimleri/16072006140315.gif" width="405" align="left" border="0">

Kapıdan geçip, bu hayata ilk adımımı attım. İnsanlar arka arkaya geliyordu. Bugün teslim olmak için son gündü. Bizleri guruplar halinde götürüp bir alanda topladılar. Gitgide sayımız artıyordu. Derken o an adını bilmediğim, sonradan bölük komutanımız olarak bildiğimiz Mustafa Yüzbaşı ayağa kalkıp: "Benim bölük tamamdır, biz gidiyoruz." dedi. Onla beraber 168 kişi daha ayağa kalktı. 261.Döneme ait 7.Bölük artık oluşmuştu. Oradan kantiye gidip gerekli ön bilgileri aldık, o esnada yavaş yavaş tanışmaya ve birbirimize kaynaşmaya çalışıyorduk. Derken eğitim elbiselerimizi getirdiler, herkes hemen kantinde sivilleri çıkarıp askeri kıyafetleri giymeye başladı. Botla mücadale edenler, palaskayla başı belada olanlar, ne ararsanız hepsi var. Tam bir komedi. Zor zorda olsa herkes bir şekilde giydi elbiseleri, yalnız bir tuhaflık vardı. Kimse kimseyi tanıyamaz olmuştu, herkes az önce tanışdığı kişileri bu elbiselerle çıkaramaz olmuştu. Başladı bir kahkaha, seslenmeler bağırmalar, ancak böyle insanlar tekrar birbirlerini buldu.

İlk gün hemen hemen hiç oturmadık. Bir oraya bir buraya. Yaklaşık 10 saat sürekli hareket ettik. En sonunda perişan bir halde koğuşa bıraktılar bizi. Saatler 12' yi geçmişti. Yatağa uzanandan bir daha ses gelmiyordu. Çünkü herkes yorgunluktan hemen uyayakalıyordu. Koğuş 28 kişiydi, ALLAH' tan alt ranzada yatıyordum, ışıkta pek uyuyamazdım. Ama ya horlamalar, gece koğuş Haydarpaşa Tren Garı gibiydi. Kulaklara pamuk tıkayarak bunu da çözdüm. Sonraki gün saç traşına geçildi, güya gelirken ben asker traşı olarak kesim yaptırmıştım, ancak olmamış, üzerinden bir daha geçildi.

İnsanları tanıdıkça neden piyade olarak seçildiğimizin nedenini bulmaya çalışıyordum. Bizim bölük tam bir akademisyen kadrosu gibiydi. Beş doçentimiz, sekiz master' lı mühendisimiz, beş araştırma görevilimiz, avukatlar, savcılar vb... Ve en sonuna bu soruma cevap buldum, hiçbir nedeni yoktu. Yani bizler rastgale seçilmiştik. Oysa içimizde bu vatana daha fazlasını verecek o kadar çok insan vardı ki. Piyade olarak bir nevi askercilik oynayacaktık, ne yapalım her şekilde vatana hizmete hazırdık.

İlk bir ay dışarı çıkmak yoktu, bir ayın ardından yemin töreni yapılacaktı. Eğitim toplam 4 ay sürecek, kuralar çekilerek herkes kıtasına gidecekti. Meslek kurası yoktu, kuraların hemen hemen %90' ı Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesine aitti. Herkesin üzerinde bunun ağırlığı yavaş yavaş kendini hissettiriyordu. Eğitimler sabahın köründe başlıyor, gece saatlerine kadar devam ediyordu. Tuzla' nın hemen dışında Tavşantepe denen bir tepe vardı. Birliğimiz ile arası yaklaşık 4-5km vardı. Oraya günde birkaç defa gidip geliyorduk, artık Tavşantepe' ye gitmek salondan mutfağa gitmek gibiydi. Giderkende habire marşlar söylüyorduk:

-Dur dinle, kim geliyor, kim geliyor

-Asteğmenler, asteğmenler,hey hey..

Yemekleri çoğunlukla askerler yapıyordu, bu cümleden sonra kalitesini siz düşünün. Yemekleri sırayla bizler alıp arkadaşlarımıza dağıyorduk.Burada her işi kendimiz yapıyoruk. Başlayalı bir hafta olmuştu. Kantin, yemekhane ve dershaneler bölgesi hayatımız bundan ibaretti. Bir gün arkadaşlarımızdan biri koşarak geldi:"Arkadaşlar yaa, arkada bir büfe varmış, öğle arasında döner, sosisli, tost herşey yapıyor." Amma sevinmiştik, sadece bizim bölükte bile kaç tane doçent, kaç tane master' lı insan vardı, belki tezimizi verdiğimizde bu kadar sevinmemiştik.

Üzerimizde kışlık elbiseler vardı. Bizim dönemimiz bahar olduğu için bizlere yazlık elbiseler verilmemişti. Askerliğin en sevdiğim tarafı bu elbiselerle her istediğiniz an, her yere oturabilmemizdi. Son günlerde elbise üzerinde kireç gibi beyazlık oluşuyordu. Dikkat ettim herkesde vardı. Sonradan öğrendik ki, bunlar bizim vücudumuzdan ter yoluyla atılan tuzlardı.

Sonunda kendimize bir neşe kaynağı bulduk. Nereden geldiği bilinmez yavru köpekler tek eğlencemiz olmuştu. Hayvan sevgisinin yeri ve zamanı yoktu. Eğitim araları onlara kantinden süt, bisküi vb.. ne bulursak götürüyorduk.

<ımg height="204" alt="" hspace="0" src="http://blog.milliyet.com.tr/Images/Blog/BlogResimleri/16072006140105.gif" width="287" align="right" border="0">

Yemin töreni gelip çatmıştı, her bölük marşını söyleye söyleye tören alanına giriyordu. Tören alanına gelip bize ait alana yerleştik. Yeminimizi yaptık. Ailem, sevgili rahmetli dayım herkes oradaydı. Benden sadece 5 metre mesafeydiler. Ben onları çok net görüyordum, ancak onlar bir saat boyunca aramalarına rağmen beni o alanda görmeyi beceremediler. Çünkü herkes birbirine benziyordu, ben de çok değişmiştim.

Devam edecek...

<ımg height="326" alt="" hspace="0" src="/Images/Blog/BlogResimleri/16072006143056.gif" width="265" align="baseline" border="0">

 
Toplam blog
: 410
: 3283
Kayıt tarihi
: 13.04.06
 
 

Bilgisayar, elektronik, internet alanındaki son gelişmeler. Tüketici elektroniğindeki trendler. Otom..