Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Eylül '07

 
Kategori
Güncel
 

Bir yoruma cevap

Bir yoruma cevap
 

Milliyet Blog arkadaşlarımızdan Sayın Baver ERGUN, “Kim, kimi koruyacak” başlıklı yazıma gönderdiği yorumuna her ne kadar “Üstadım” diye başlamışsa da, bu hitabı karşılıklı sevgi ve saygının ortaya konması olarak algılıyorum. Çünkü “Hukuk” konusunda “Üstat” olmak gibi bir iddia içinde değilim. Ancak, bir dönem (Devlet memurluğu dönemidir) hukukun “Uygulayıcısı” olarak sadece “Akıl” ve “Mantık” süzgecimden ve ülkemin gerçeklerinden hareketle fikrimi ortaya koyuyorum.

Sayın Baver ERGUN yorumunda şöyle diyor: “Hukuk ve Maliye Bölümleri'nde okutulan Türk Anayasa Hukuku dersinin temel konularından biridir 1961 Anayasası ile 1982 Anayasası'nın mukayeseli analizi. Derinlemesine tetkik edilir bu iki anayasa. Ancak hâlâ inanınız anlamış değilim, madem 1961 Anayasası 1982'ye göre daha demokrat ve özgürlükçü idiyse, niçin o daha demokrat ve özgürlükçü anayasayı yapanlar 3 kişiyi astılar da (Menderes, Zorlu, Polatkan), aksine daha az demokratik olan 1982 Anayasasını yapanlar, hiç bir politikacıyı sallandırmadı? (Erdal Eren faciası ve soldan da sağdan da canları yanan on binlerce bu ülkenin evladından haberdar olmadığımı sakın sanmayın). Hülasa, güzel ve ciddi bir konuyu kaleme aldığınız için teşekkür eder, Türk Anayasacılık Hareketlerinde önemli bir yeri olan sorduğum bu soruya cevap verecek olan herkesin görüşünü almak istediğimi bildiririm. Not: Okuldayken bu kadar bilinçli olmadığımız için, hocamıza soramamıştım. Keşke şimdiki aklım olsaydı? Saygılarımla.”

Muhtemelen üniversite dönemini okuduğunuz yıllar 1980 sonrası olmalı.

Bu sorunuzun cevabı, hukukun içinde değil, tarihin içinde saklı. Ben, bu yorumunuza verdiğim cevapta, önce tarihi gerçeklere dikkatinizi çekmek için kısaca yazdım ve dedim ki: Sayın Baver ERGUN... Sorunuzun yanıtı aslında çok basit ve söyleyince de "Bildiğiniz" bir şey olduğunu hatırlayacaksınız. Cevap: "Anayasayı bir kez delsek n'olur?" demişlerdi... Hatırladınız mı? Ama yine de sözünü ettiğiniz konuya açıklık getirmek için bu konuda da yazacağım...

***

Günün birinde Ankara’da memurlar yürüyüş yapıyor. Sıhhiye Meydanı, yürüyüş yapanlar ile dolu ve aralarında (Yanlış aklımda kalmadıysa) CHP Milletvekili İbrahim GÜRDAL da var. Polis, yürüyüşü “Kanunsuz” gerekçesi ile engelliyor ve bu arada çıkan arbedede Milletvekili de polislerin “cop” darbelerinden nasibini alıyor.

Bu olayın ertesi günü Annem ile (Annemi yazılarımdan tanıyorsunuz) Ankara’dan Kayseri’ye gitmek üzere yola çıkıyoruz.

Henüz daha Mamak köprüsünü geçtik ki annem:

- Şu televizyoncular bana da mikrofonu uzatsalar bi…” dedi.

- N’olacak ana?

- İki de ben konuşsam…

- Ana, ben de gazeteci sayılırım, de bakalım ne diyeceksen… Yolumuz uzun, hem de laflamış oluruz.

Soru ile söze devam etti.

- Polis, memurları neden dövmüş?

- Yürüyüş yapmışlar da…

- Yürümek yasak mı ki?

- Memur için yasak. Onların sendikal hakları yok.

- Peki, o zaman niye yürümüşler?

- ?!...

- Neden cevap vermedin?

- Ne bileyim ana, yürümüşler işte.

- O zaman polis de oh etmiş dövmüş…

- Ana, hiç böyle şey olur mu? Dövülür mü?

- Dövülür. Bak niye dövülür, anlatayım sana. Maden ki memurun sendika ve yürüme hakkı yok, kanuna karşı gelip yürümeyeceksin. Kanuna karşı gelmek, devlete karşı gelmektir ki, kimsenin devlete karşı gelmeye hakkı yoktur, önce kanuna uyacaksın. Beğenmediğin bir şey varsa, önce meclise “Adam gibi” 550 adam göndereceksin, yasaları beğendiğin gibi değiştireceksin, ama yine değiştirdiğin kanun ne diyorsa ona göre hareket edeceksin. Devlet olmanın da millet olmanın da ve her ikisini de korumanın da birinci kuralı “HUKUKA UYMAK”tan geçer. Herkes kafasına göre iş mi yaparmış…

Bu muhabbet, Kayseri’ye varana kadar aynı merkezde devam etti ve anamı bir türlü “Dövmemelilerdi” tezine inandıramadım.

Anamın öncelikli ve korunması gereken temel kavramı “Devlet” olduğu için ve devleti de koruyacak kuralların yasalar olduğunu düşündüğü için inanması da mümkün değildi zaten.

Anam için “devlete karşı gelmek” ve “yasalara uymamak” affedilemeyecek iki suç…

Sonuç…

Dünyanın en iyi yazılmış anayasasını ve buna bağlı olarak da yasalarını yapsanız… O anayasa ve yasaları “Bir kere delmeye” kalkıştınız mı, orta yere her zaman “Çarpıklıklar” çıkacaktır. Tarihimiz, bu türden çarpıklıklarla doludur.

Diğer taraftan “Yeni anayasa” metnini de yazacağız. Ama elimize gelen ilk bilgilere göre, daha “Taslak Anayasa” nın ilk dört maddesinde bile “sakatlık” açıkça ortada.

Bakalım gerisi nasıl gelecek…

Sayın Baver ERGUN…

Bilmem sorunuza yanıt verebildim mi?

13 EYLÜL 2007

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..