Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Eylül '08

 
Kategori
Güncel
 

Bir Yudum Sevgi

Bir Yudum Sevgi
 

Barış...


Rusya’yla Gürcistan arasında savaş patlak verdi, Ankara’da içki satan bir esnaf zabıta tarafından dövüldü, 14 yaşındaki kıza tecavüz edildi, Bingöl’de çatışma yaşandı, Yenişafak Gazetesi’ne silahlı saldırı düzenlendi, AKP’li Büyükşehir Belediyesi’nin içki yasağını protesto eden gruba emniyet güçleri müdahale etti, Zafer Bayramı kutlamalarını izlemek için protokole gelen bir kadın türbanlı olduğu gerekçesiyle alandan uzaklaştırıldı…

ve bugün Dünya Barış Günü!

Yerel, ulusal, küresel, galaksiler arası vs. haber organlarını izleyin; birilerinin atışması, birilerinin kavgası, bıçaklama, kurşun yağdırma, bombalama, savaş, terör, gasp, darp, cinayet, küfür, kavga… Birbirlerinin gözlerine üç saniyeden daha uzun süre bakan insanların sigortalarının atıp birbirlerinin gırtlağına sarıldığı tahammülsüz bir dönem yaşıyoruz.

ve bugün Dünya Barış Günü!

Dün Kadıköy’de bir miting düzenlendi. Rahatsızlığım nedeniyle hafta sonunu evde yatarak geçirmek durumunda kaldığımdan katılamadığım mitingde; “Ölümlere seyirci kalmamak”, “Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü”, “Halkların, farklı kültürlerin, dillerin, inanışların teminatı olacak yeni bir Anayasa”, “Birlikte yaşam, birlikte demokrasi ve birlikte eylem, özgürlük, eşitlik ve barış” ve “Halkların kardeşliği için barışın düşmanı olan ırkçılığa, ayrımcılığa, militarizme hayır” talepleri haykırılmış, katılanlardan öğrendiğim kadarıyla.

Henüz alfabeyi öğrenmemiş bir çocuktan cümle yazmasını beklemek gibi geldi bana bu talepler, alanda atılan sloganlar, yazılı dövizler… Çok daha öncelikli bir sorunu, temel eksikliği göz ardı ediyoruz belki de. Belki de çok tepeden başlıyoruz istemeye, henüz daha basit ve alt sıradakini halledememişken. Barış sözcüğü, çok büyük bir çoğunluk için “savaş halini sona erdirme”, bir ‘ateşkes’ durumu olarak algılanıyor. Oysa çok daha farklı, çok daha derin bir anlamı var barışın. Devam eden bir kavgayı sona erdirmekten çok, birbirimizi sevebilmekle, hiç kavga etmemekle başlıyor barış. Geçici ateşkesler değil bizim istediğimiz.

Bunca sevgisizliğin arasında barışı istemek, taleplere yanlış yerden yaklaşıldığını düşündürüyor. Gerçek anlamıyla barış için, önce sevmeyi becerebilmemiz gerekiyor. Başta kendimizi, insanları, doğayı, hayatı… Biz henüz bunu beceremedik işte.

Bugünden itibaren okumaya başlarız gazetelerde ya da televizyonda izleriz, oruç tutmadığı için dayak yiyen gençleri. Başörtüsü nedeniyle okula alınmayan genç kızların arkadaşları tarafından diğer gruba uygulanan körlemesine bir şiddet. Gücü elinde bulunduranın, diğerini sindirip yok etmeyi amaçladığı bir güç düzeni. Hoşgörüsüzlüğün ve sevgisizliğin yarattığı bu ortamda barıştan söz edebilmek mümkün mü?

Başka insanların acılarını içselleştirip duyarlılaşmadığımız sürece, birbirimizi anlamayı ve sevmeyi beceremeyeceğiz. Birbirimizi sevemediğimiz sürece hoşgörü gösteremeyeceğiz. Sevginin ve hoşgörünün olmadığı bir düzende barışı sağlayamayacağız. Barışın olmadığı yerde ise demokrasiyi bulamayacağız.

Bu nedenle; alanlarda atılan o sloganlar, içinde bulunduğumuz ilkel koşullar için biraz fazla üst düzey gibi geliyor bana. Acil ihtiyacımız olan şey çok daha yalın, çok daha basit ama çok daha önemli bir şey: Sevgi! Sadece sevgi; bir yudum sevgi…

…ve bugün Dünya Barış Günü!

 
Toplam blog
: 70
: 1618
Kayıt tarihi
: 23.07.06
 
 

Milliyet Blog'un ilk yazarlarındanım. Uzun yıllar gazetecilik yaptım, sonra bir sabah uyandım ki ..