Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mart '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bırak hayat kayıp gitsin üzerinden...

Bırak hayat kayıp gitsin üzerinden...
 

Herşeyin üzerinden kayıp gittiği zamanlar vardır. Böyle zamanlarda, üzerine "hayat geçirmez bir yağmurluk" giymişsin de hayatın tüm ıslaklığından uzakmışsın gibi gelir. Birileri anlatır ve anlatılanlar kayıp gider üzerinden...Birşeyler olur ve olanlar gözbebeklerine yansır, içeriye girmeden orada, tam da bulunduklar yerde kalırlar... Ve bazı zamanlar böyledir hayat kayıp gider üzerinden...Sen o an iliklerine kadar arınmış ve saf bir şekide hayatın içinde durduğunu hissedersin. Anlık, saniyelik bir dinleniş yaşarsın ve hayatın üzerinden öylece kayıp gidişini yağmur damlalarının camdan kayıp gidişi gibi sessiz bir huzurla izlersin.

Lazımdır böyle zamanlar. Aklının geçmişin dertleriyle, geleceğin kaygılarıyla meşgul olmadığı ve hayatın içinde hiç bir şey yapmadan, sadece nefes alarak ve sadece yaşayarak varolduğunu hissettiğin bu zamanlar lazımdır sana. Bir sabah ilk ışıklarla pencereden sokağa bakarken, gün batarken kalabalık sokaklarda yürürken, yorgun bir günün akşamı bir dolmuşla evine dönerken, durgun bir pazar öğle sonrası bahçenin içinde çiçeklerin kokusunu içine çekerken, çok kalabalık bir yerde, birden bire önünden beyaz kanatlı bir kelebek geçerken, sessizliğin ortasında şakıyan bir kuş cıvıltısına ansızın kulak kesilirken bu küçük anları yaşayabilirsin. Ve tam da o anlarda dünyanın tüm yükünden uzaklaşmış, aklında tek bir şey olmadan bir kelebek kanadına takılmış giderken bulursun kendini. Ve dünya üzerine yürütülmüş tüm fikirlerden uzak, içi boş mavi bir gezegen gibi sevgiyle gülümser. Sanki üzerinde kıyametler kopmuyormuş gibi, birileri birilerinin ciğerini sökmüyormuş gibi, kimsenin bir yeri incinmiyor, kimse ağlamıyormuş gibi tüm o zalim, katı acımasızlıktan bir anda arınıvermiş gibi hissedersin.Lazımdır böyle zamanlar...

Şöyle bir düşün; sıradan bir günde zavallı zihnin ne çok şeyle savaştığını. Aklında kavgalar oluyordur mesela.Söyleyemediğin sözcükleri içine akıtıyor, aklının derin çukurlarında birilerinin yüzüne öfkeyle küfürleri ardı ardına sıralıyorsundur. Gazete manşetlerinde her gün boy gösteren zalimlerin, alçakların ve utanmazların yüzüne tükürüyorsundur büyük bir tiksintiyle. Aç ve sefil yaşayan o koca insan topluluğunun ardından sessiz gözyaşları döküyorsundur. Her gün ödenecek faturalarının son ödeme tarihinden kaç gün geçtiğini hesaplıyorsundur ya da. Tüm hafta boyu çılgınca çalışıp hala faturaları neden ödeyemediğine bir türlü anlam veremiyorsundur. Ve böylece hayat seni küçük parçalara bölüp ordan oraya savuruyordur. Yaşamın anlamı konusunda uzun uzun düşünüyorsundur belki de. Dünyanın küçük oyuncularından biri olduğunu kederle farkediyorsundur. Dünya üzerinde var olmanın ya da olmamanın ne çeşit bir anlamı olduğunu sorguluyorsundur kedere iyice battığın zamanlarda.Tüm bunların içinde karmakarışık aklınla rutin olan herşeyi yapıyor ve adına yaşamak diyorsundur. Nefes alıyorsun ama o nefesin asıl ihtiyacın olan nefes olmadığını da çok iyi biliyorsundur.

İşte tam da bu yitip gitme hali böyle zamanlar içindir. Hayatın ortasında durup hiç birşey düşünmeden kalakaldığın o küçük zamanlar ruhunun ihtiyacı olan o derin nefestir. Endişe etme; o küçük nefes alışlar seni çok çok uzun süreler hayatta tutacaktır. Ruhun, ihtiyacın olduğunda ve sen doğru yerde durduğunda ciğerlerini, anlamlandıramadığın kocaman bir nefesle dolduracaktır. Endişelenme...

Bırak bir saniye için bile olsa hayat üzerinden kayıp gitsin. Sen sadece onu cama vuran yağmur damlaları gibi izle...Bilirsin yağmur damlalarını izlemek huzur verir. Ve bırak ruhun derin bir nefes alsın. Bu nefese ihtiyacın olacak...Bırak kayıp gitsin hayat...Sadece izle ve nefes al...

RESİM:Carlo Maria Mariani

 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..