Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Hakan Karaduman (Akdenizli)

http://blog.milliyet.com.tr/akdenizli

01 Temmuz '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Biraz kendimden (izninizle)

Biraz kendimden (izninizle)
 

Güneşte pişen bulut, ne güzel ve serin gölgen vardır senin...


Şaşırmadım.

Bir tarikat bağlantım yok.

Herhangi bir yazarı-çizeri tanımam.

Zengin bir çevrem de yok.

Küçük sayılabilecek bir kasabada yaşıyorum, bana gölge etmeyin yeter diyorum.

İşimi iyi yapmak dışında direk dünya ilişkilerim sınırlıdır.

Parti üyeliğim veya yakınlığım da yok.

Zaman ve zamanı iyi kullanma konusunda iyi olmaya çabalarım.

Düşüncelerimi eğitmekle meşgul olduğumdan öğrenmeyi yaşam desturum yapmışım.

Laga luga, tırrıki işlerden hoşlanmam.

Kimseyle bir hesabım yok.

Güçlü bir kişilik yapım olduğu söylenir.

Zayıfların ve mazlumların yanında davranırım, onlar için risklere girerim.

Kendim için istediklerim sınırlıdır; böyle bir adamım.

Sonuç:

Şaşırmam.

İşte o yüzden kitaplarımı da tanıtamadığımdan kimseciklerin haberleri de olmuyor, olamıyor.

Hiç şaşırmam.

Kim bilir kaç kitap böyle tarihin bencil dehlizlerinde unutulup kayboldular. Kim bilir kaç kalem…

Kim bilir kaç aydın-düşünür bilerek izin verdi bu ölümlere; belki de elleriyle itti unutulan kör kuyulara onları; kim bilir…

Hele benim gibi biri; yazın dünyasının feodal beylerine içi dolu turşucuk yazılar yazan biri olan ben (size anlamsız gelen birçok yazım sahipleri tarafından çok iyi irdelenmişlerdir, merak etmeyiniz).

***

Reha bey diyor ki, dünyanın gidişindeki-çöküşündeki- nedenselliği çözebilecek entelektüel birikimler şunlar olmalı, bunlar olmalı; ama bir tane Türkçe konuşan yok aralarında: bu ülkede onca darbeler, feodal baskılar, iki arada kalmış inanç sistemleri varken, hangi dünyanın refah memleketinden çözümler üretecek fikirler bekliyorsunuz ki siz?

Dünya foseptik çukuruna doğru giderken direk boyayanlar renklere kafayı takmışlar. Ateşten foseptik…

Gücü elinde tutan adamların şeytanla yaptıkları anlaşmaya göre, dünyanın tepesinde buz kalmayınca yaklaşık iki buçuk milyon insanın yaşayabileceği “Kuzey Kutbu Refah Toplumu” kuracaklarmış. Dünyanın geri kalanları ise cartaaa!

***

Yakında İstanbul’da yaşayanlara pet şişe suyu satmak için ishal salgınları, kene ilacı satmak için keneleri servis ederlerse şaşırmam.

(Bu arada yaşanan kusmalı salgınların içilen su ile ilişkisini araştırdım-kendimce- hastane nöbetlerim boyunca, bir bağlantı yok gibi. Hastalara kan gruplarını sordum, bağlantı yok. Üç etken ortaya çıktı; yetersiz hijyen, kronik rahatsızlıkları olanların bağışıklık sistemlerindeki zayıflama nedeniyle daha kolay hastalanmaları ve küçük, yeni peydahlanmış sinekler gibi geldi bana. Ama hastalarda bir azalma yok, karınlarını tutanlar acillerde)

***

Ülkemiz belki de hiç bu kadar kendi içine kapanmamıştı. Dünya da bir karar verebilmiş değil bizim hakkımızda. Biz karar verebildik mi peki?

Laf taşıdı getirdi taa buralara…

Kitaplarımdan bahsedecektim sizlere. İçindekilerden değil, tezgaha düşemeyen serüvenlerinden.

Bereket versin kafama takmam böyle şeyleri: kitaplarım çok satmış, az satmışı özellikle. Ama kimsenin haberi dahi olmaz ise, en azından birinci baskılarını eritemeyeceksem, neden yazıyorum diye soracağımdır elbet kendime.

Benim iş fıstık gibi aslında: saldım çayıra, Mevla kayıra… Sorumluluğu yok, kafam rahat.

Dünya hali.

***

Dünya hali deyince bakın ne aklıma geliverdi.

“Grubun” birine dava açarken bir avukat arkadaşım, “elindeki bu belgeler çok önemli,” demişti.

Ne mi oldu?

Onların avukatları milletvekili oldu, onlar daha da köşe oldu, keser bana döndü: evime haciz-tehdit-saldırı geldi; iyi mi?

(Dava şimdi yargıtayda. Ankara'da bir avukat arıyorum)

***

Adamın birini dövmüşler arkam diye bağırmış. Evelallah gücüm kuvvetim yerinde; spordan fazlaca nemalanmışım. Ama bu ne iş be,

Gücüme gitmiyor değil be…

***

Çok değerli bir hanımefendi, bolca kitapların sergilendiği bir İstanbul fuarında kitaplarımın olmamasına şaşırarak bana yazınca, önce takmamıştım da, sonradan neden dedim kendi kendime; neden?

Bilmez miyim nedenlerini; bilmediklerimi de er geç öğreneceğim.

Muhtemelen şeytan ruhlu birilerinin önünden geçmişimdir.

Onlar şeytansalar bizler de inadına melek kalırız, ne var bunda?

Zaten hep öyle olduk, oluruz; azı fazlası ne olur da?

Bilmediğimiz acılar mı sanki…

***

Üstat Willie Nelson’ın dediği gibi, “Onların parası varsa benim de zamanım var!”

Onların, aldıklarının karşılığında verdikleri çok büyük şeyleri var: biri vatanından uzak kaldı, birileri istemedikleri şeyleri yazmak zorunda kalarak cehennemi dünyada yaşıyorlar-anlaşılıyor sahteliklerinden-, diğer birileri de “acaba geride mi kalırım” derdinden uykusuz gecelerdeler. Hele birileri var ki, kendi yarattıkları tarzlarının köleliğinden neredeyse intihar edecekler; cesaretleri olsa.

Kendim olmaktır benim zaman bolluğum: demek istediğimdi.

Bu kez rahatlama adına yazdım, tabii paylaşma adına da.

Sağlıcakla.

not: adı gibi "yiğit" bir yazı. mutlaka okunmalı: http://w10.gazetevatan.com/root.vatan?exec=yazardetay&wid=150

 
Toplam blog
: 470
: 551
Kayıt tarihi
: 28.08.06
 
 

Ateşten denizleri mumdan gemilerle geçmeye" benzer hayatımız. Mutlaka mavi gökyüzü görünecektir. Gid..