Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Haziran '07

 
Kategori
Anılar
 

Bizim küp de delik deşik maşallah...

Bizim küp de delik deşik maşallah...
 

Laf lafı açıyor laf da torbayı…

Hadi o torbanın içinden bir anı çıkaralım.

Tarih 12 Mayıs. Bu gün ki gibi aklımdadır. Yıllardan da 1980. Günlerden de Pazar. Akşam yatarken oldukça sinirlerim gergin yattım. Yeni bir iş organize etmişim. İlk mal gelmiş ama Cumartesi günü akşam geç vakit. Yahu kardeşim Cumartesi geç vakit gelinir mi? Hadi geldin, niye acele ediyorsun?

Şoför ile dalaşmayalım diye malı geç vakit indirdim. Ama dediğim gibi, sinir katsayım oldukça yükseklerde.

Şimdi Pazartesi sabah kalkıp tekrar indirdiğin gibi bindireceksin.

Dedim ya sinir katsayım yüksek diye…

Pazar sabahı kalkığımda da kafamda halen "İş"var. Kendi kendime indirip bindiriyorum. Tam bu sırada evde hanım bir şey söyledi. İtiraz ettim "Yok, olmaz"dedim. Ama ben diyorum, ben dinliyorum.

Tam bu sırada "Tekrar"edilince balkon kapısına bir tekme…

Ayak balkon kapısının camından dışarı çıktı ama ayağa da bir şey oldu. Üstüne basamıyorum ve ayağım boşlukta sallanıyor.

Hemen bir arabaya atlıyorum ve doğru hastaneye gidiyorum. Acil girişinde karşılıyorlar ve Doktor Metin’i bulun diyorum. Doktor Metin, Şimdi Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Genel Cerrahi Ana Bilim dalı Başkanı Prof. Dr. Metin ŞEN…

Hemen haber salıyorlar "Arkadaşın geldi, ayağından vurulmuş"diyorlar. Koşarak geldi "Ne vurulması"diye sordu. Ben de ona sordum "Kim vurulmuş"diye.

O zamanlar terör tehdidi altındayım, memlekette hemen herkes de "Gazeteci"diye tanır ya, sonra anladık ki yanlış anlama olmuş…

Apar topar içeri aldıkları gibi, ameliyathaneyi bir bulduk. Ortopediciler, genel cerrahlar, beyinciler, her türden doktor var… Hemen hepsi orada. "N’olmuş"diyen geliyor.

Yok bir şey baba… Ayağıma bir şey oldu, sallanıyor.

Hepsi şaşkın. Benim "Bir şey oldu"dediğime bakıp "Hiçbir şey olmamış, ayağın kopmuş be adam"diye bağırıyor ortopedici doktor…

Ayak nasıl koparsa? Hâlbuki ayak yerinde duruyor, ama sadece sallanıyor benim gördüğüm.

Baktım işlerine karışsam (!) daha beter kızacaklar, sesimi kesiyor ve dinliyorum. Biri diğerine "Yahu, aşıl tendon tümden kopmuş, hem de dibinden. Nasıl tutacak bu?”

Diğeri burnundan soluyor; "Ne bileyim, dik işte…”

Sonunda epeyce uğraşıyorlar, dikiyorlar nereleri dikiyorlarsa ve ayağımı da parmak ucundan kasığıma kadar alçıya alıyorlar.

12 Mayıs, arkasından Haziran, Temmuz ve Ağustos ayları.

Sıcak… Allah muhafaza, alçının içinde ayak çürüyecek neredeyse…

Bu süre içinde elimde bir örgü şişi, ne kadar pamuk varsa alçının içinde, erişebildiğim kadarını dışarı alıyorum. Ve dünyada en güzel kaşıntısı (!) nasıl olurmuş, yaşıyorum… Alçının içinden ayağımı kaşımak için de çok güzel aletler icat ediyorum.

Bu arada ameliyat yeri enfekte oluyor, kolumdan deri alınıp yaranın üzerine yapıştırılıyor, o da tutmuyor filan… Epey çekiyorum.

Alçı çıktıktan sonra, ayak bileğimin hareketini kısıtlayacak özel bir ortopedik ayakkabı yapılıyor. Altı ay da onu kullanıyorum.

Dokuz ay sonra yavaş yavaş yürümeye başlıyorum ama bu gün halen en beğendiğim ayakkabıları giyemiyorum. İlla ki ayakkabının arkası yumuşak olacak veya çizme gibi koncu uzun olacak…

Keskin sirkenin zararı küpüne imiş…

Bizim küp de zaten delik deşik maşallah…

Geçmiş olsun Mehmet EREN…

Umarım çabuk iyileşirsin…

20 HAZİRAN 2007

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..