Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Şubat '16

 
Kategori
Blog
 

Blogların Efendisi

Blogların Efendisi
 

Yüzüklerin Efendisi“ olur da, „Blogların Efendisi“ olmaz mı?

Olur elbet. Çünkü her yerin efendisi veya efendileri olur. Bunlar seçkin ve seçilmiş kişilerdir elbette. Bir mekana girdiklerinde, henüz orada tanınmasalar bile; duruşları, karizmaları, bakışları, edaları ile derhal belli ederler kendilerini. Kişilikleri, vasıfsız kitleden derhal ayrılıp açığa çıkar. Cıva gibidirler. Onlar hiç bir şeyle karışmaz, karıştırılmak de istemezler. İsteseniz de karıştıramazsınız zaten. Farklıdırlar. Farklı olduklarını da, her sözlerinden, her davranışlarından hissedersiniz, siz hissedemeseniz de, onlar size hissettirirler.

Yaşam tecrübeleri geniştir, sizin onların ilgi alanına girdiğiniz zamana kadar- ki aslında tam girmiş sayılmazsınız, çünkü onlar aslında hiç bir şeyle tam anlamda ilgilenmezler, çünkü asıl ilgilenecek olan şey bizzat kendileridir, çevre onlarla ilgilenmek zorundadır - şu yaşlı yeryüzü üzerinde yaşanacak ne varsa, onlar yaşayıp bitirmişlerdir; onların bilmediği, anlamadığı hiç bir konu kalmamıştır, bu bir kaşı havada enginlik üzerine sizin ilave edeceğiniz hiç bir şey yoktur.

Söz konusu olan konu, her ne ise, onlar o konunun mutlak hakimidirler. O konuyu onlar kadar iyi bilmek veya iyi yapabiliyor olmak gibi bir şey söz konusu olamaz; onlardan iyi bilmek veya yapabilmek ise, asla aklın kenarından bile geçirilmemelidir. O konuya başkalarının hakimiyeti üzerine onların düşündükleri de, elbet ki en doğrusudur, tartışmaya kalkışmak yersizdir. Başkaları üzerine verdikleri hükümlerini tereddütsüz tebliğ eder, herkesi yerli yerine oturtur ve bunların herkesçe tartışmasız kabul edilmesini beklerler.

Elbet ki zaman zaman, aslında hiç mütevazi olmadıkları halde, efendiliğin şanından olan tevazu örnekleri sergileyip, bunu herkesin tabağına koyarlar. Kitleden ayrılmak, hem de yukarıya doğru ayrılan bir ivme çizebilmek için, yer yer kitleye mensup olanların yapmadığı bir alçak gönüllülük gösterisi yapmak gerektiğini bilirler. Bu gösteri, diğerlerine onların efendilik karakterinin altını çizdirmek içindir. „Vay be“ efekti sağlarlar bununla.

Ayrıcalıkları vardır; bulundukları ortamda, kitle mensuplarının bilmedikleri şeyleri bilir, ulaşamadıkları şeylere ulaşırlar ve bunları defalarca cömertçe ortaya koyar veya amiyane tabiriyle diğerlerinin gözüne sokarlar. Bunların gerçek olması şart değildir, biliyormuş ya da ulaşıyormuş gibi yapmak da, kitle üzerinde ayni sonuçları sağlar.

Bu efendilerin çoğu zekidir, hatta kurnazdır. Öyle olmasalar zaten, bulundukları ortamın efendisi olabilmek gibi bir postulat teşkil edemezler. Zekalarını ve kurnazlıklarını, efendilik tacını elde tutabilmek, durumlarını koruyabilmek için kullanırlar. Bu uğurda harcadıkları çaba, ortama yeni gelen çaylaklara kendilerini gösterme ve kabul ettirme eylemleri, göz yaşartıcı boyutlara ulaşabilir.

Bu efendilerin içinde, yalnızca kendisini efendi zannetmekten başka marifetleri olmayanlar olduğu gibi; oldukça renkli bir kişiliğe sahip olanları; efendilik iddiasını bir kenara bırakabilseler, kendileriyle bir kahve fincanı başında, pekala iki lafın belini kırabileceğiniz nitelikte olanları vardır elbette. Ama işte bu „efendilik“ ünvanı öyle bir şeydir ki, bir kere aldığınızda veya aldığınızı zannettiğinizde; efendinin gözünde başka her şeyi anlamsız kılmaktadır. Küçük çapta bir iktidar hırsı gibi bir şeydir bu. Dostluk, tolerans, anlayış, bağışlama, empati yapma vesaire gibi şeyler ikinci planda kalmaktadır efendi için. Hatta bazen bu efendilerin gözü kendi ihtişamlarından öylesine kamaşır ki, kitleye mensup sıradan kişiler içinde, normal bir zekaya sahip olanların da bulunabileceğini ve kendi efendilik heves ve çabalarının, bunlar tarafından görülebileceğini filan akıllarına getirmezler. Bu da efendiliğin risklerindendir. Sonuçta kitleden bir çok kişi, bu efendilerin eylemlerini bir film seyreder gibi seyredip eğlenirler ama efendilerin bundan haberi olmaz. Aslında bu ikinci sınıftaki efendi namzetleri kendilerine yazık etmektedirler, efendi olabilmekten vazgeçip normal bir ölümlü gibi, sevilmek ve takdir edilmek, kendilerinden biri muamelesi görmek olanağını ellerinden kaçırdıkları için. Çünkü basit halktan biri olabilmek aslında bir ayrıcalıktır. Ama ne yaparsınız ki, bir kere efendilik mertebesine adaylığını koymuş ve efendi olabilmiş veya olabildiğini zannetmiş olanlar için, bu konu, maalesef göremedikleri bir alandır ve yapılacak bir şey yoktur.

Sonuçta efendiler, her ortamda , olumlu veya olumsuz, bulundukları yeri renklendiren kişilerdir, onlarsız olmaz. Çünkü ortama hareket ve canlılık getiren onlardır, onlar olmazsa neye gülecek, neyi takibedecek veya neyle eğlenecektir normal ölümlüler?

Efendi kelimesinin sözlük anlamı (TDK)“bey“ , „görgülü“, „kibar“ yanında „buyruğu yürüyen, sözü geçen kimse“ ve „eğitim görmüş kişi“ olarak veriliyor. Bu durumda başlığımızı, „Blogdaki kibar, görgülü, buyruğu yürüyen, sözü geçen, eğitim görmüş bey“ olarak açarsak, herhalde pek yanlış olmaz.

Blogda sözü geçen, eğitim görmüş kibar dişi kişi yok mudur?“  sorusunun cevabını, okurun değerlendirmesine bırakarak; okurun yazıda anlatılanları, yaşayan her hangi bazı kişilerle doğrudan ilintilendirmesinin, tamamen okurun tasarrufunda bir eylem olduğunun altını çiziyor ve yazının bu konuda hiç bir sorumluluk almadığını önemle belirtiyoruz.

Tüm blog efendileri ve efendi namzetlerine en içten selamlarımız ve eylemlerinde başarı dileklerimizle.

 

 
Toplam blog
: 165
: 1414
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Uzun yıllardır yurt dışında yaşıyor. İsviçre'de Adalet Bakanlığı'ndaki mesleği yanında tiyatro ya..