Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Eylül '07

 
Kategori
Eğlence - Hobi
 

Boğazda suya olta atmak!.

Boğazda suya olta atmak!.
 

Boğazın sizinle bütünleştiği an, oltaya balığın takıldığı andır. Yoksa bende hissediyorum boğaz dalgaları içinde, hayallerimin yunuslar gibi nasıl yüzdüğünü. Deniz neminin yumaşattığı yanaklarımın kaygan yüzeyinden geçen ellerim meltemin dağıttığı saçlarımı düzlerken yürüdüğümün farkına varamadığımı.

Tarihi kucaklayan dev yapı Selimiye kışlası'nın yanından indim. Görkemli Selimiye Camii'sinin serinliği ile.

Harem yoğun kirlilik içinde, havası, gürültüsü trafiği ile. Denizotobüs iskelesini de geride bırakıp, sahile çekilmiş balıkçı teknelerinin yanından geçiyorum. Sahilyolu kıyı taş bloklarının yosun ve deniz kokuları genzimden duyu belleklerime doğru hissederken Karşı panoramadaki İstanbul'u boğazdeniz'inin üstünden süzüyorum. Ama Kızkulesi, dalgaların arasındaki kıvrak dans görünümleri ile sanki hiç yerinde duramıyor.

Dalgaların salınımıyla oynaşan, su içinde duran teknelerin, dalgaların öpücüklerinin sesi, sahil yolu trafiğinden duyulmaz olduğu belli. Bu Üsküdar-Harem Sahil Yolu yine de rumeli sahil yoluna göre daha sakin ve sessizdir. Hele şu yukarıdaki İskele sokak ile bu yol arasındaki ağaçlı alan burasını çok doğallaştırıyor. İleride bir de küçük balıkçı barınağı var. İşim gücüm olmasa hep bu anadolu sahilinden öbür tarafa geçmem.

Tarih, kent, modern yapılar, boğazın deniz trafiği, daha yukarıda boğaz gerdanlığı köprüler; hangisini seyrederek, doyuma ulaşabiliriz. Bak işte renklamlarda uzaya uçan galata kulesi, bu istanbul tüm bütünlüğü ile metropol kent. Bu "içinden deniz geçen" bu kentin küçük ayrıntısına takıldım.

Bu, bu sahil yollarının kıyısında Haliç köprülerinin ve Galata köprüsünün değişmez görünümündeki olta balıkçıları, onları az ilerde görüyorum. Avlanma mevsimi başladı. Tüm balıkçılar rast gele deyip tekneleri ile avlanmaya çıkarken, balıkçı teknelerinden boşalan balıklar tezgahları doldurmaya başladı, bereketli olsun, derken olta balıççılığının güzel bir hobi olduğunu düşünüyorum. Ama bu zamanın önem kazandığı günümüz de nasıl zaman bulduklarını anlayamıyorum.

Bu boğaz her yönüyle bereketlidir. Onun için stratejiktir, bu konu balıkların potansiyeli yönünden de öyledir. Bu boğaz ulaşım trafiği, deniz taşımacılığı kadar, Karadeniz marmara- ege denizleri arasındaki balık göçlerinin en yoğun yaşandığı alandır. Hangi balıklar yok ki; akya, karagöz, kupes-izmarit, çupra, barbunya, kefal, levrek, lüfer, ve daha; mercan, palamut, sinarit, sokar-iskaroz, trança, lambuka, isparoz-sarpa, mırmır-lidaki, zırgana. daha başka da potansiyel ekonomik sektörce avlananlar ayrı.

Ben boğazın dalgalarında ki İstanbul'u seyredip ayrıntıları izlerken, Anadolu'nun bu avrupa'ya bakan sahilinde goğaz beni kendi atmosferine aladursun, yukarlar da bulunan çamlıca Fethipaşa korusundan orman kokuları buradaki denize ulaşırken benide etkiledi dersem sakın, olur mu demeyin burası İstanbul'dur. Herkes denize ve de boğaza koşar, Baksanıza! şu salınan dalgalara dalgalar o yana yatınca, Kız Kulesi atlıyor deniz nehir'ine, sanki biraz baksan karadeniz olanca hızıyla marmara'ya boşalıyor. Dalgalar bu yana yatınca ben yüzüyorum içinde.

Sade görünürde birbirimize aşık değil, bu deniz dalgaları ile su yansımaları bizi kendine karıştırdı. Ama kıskananlar yok değil, birimiz dalgalar arasında fark edilsek, iki kıtadakiler (tüm yansıması ile) peşimizden boğaz'a atlıyorlar, tut tutabilirsen. Böyle anlar da sanki işini bırakmış, olta elinde, sanki bütün halk da denizde.

Bence "Lüfer" avlanın, sezon da başladı, en leziz en pahalı balık, ama oltaya gelene yok mu diyeceksiniz.

Lüfer, en fazla beş kg. ve asgari 14 cm. boy olmalı. Bu balığa boğazın sultanı diyorlar. Gezici bir balık olup, Karadeniz, Marmara, Ege tabi ki boğazlardan, durmadan gezer ve bereket sunar. Büyüdükçe adı değişir ama aynı balıktır. Bu isimleri; defne yaprağı, çinekop, sarıkanat, lüfer, kofana.

Keskin dişleri ile diğer balıkların hepsine ve de kendi cinslerine saldırır, balıkla beslenir. Sonbahar kış en leziz mevsimidir.

Üreme mevsiminin başıyla beraber, Karadenize çıkan lüferler plaktonlarla da beslenerek semizleşip, palamutların peşinden eylül ayı'yla beraber güneye yolculuğa başlarlar. Boğazda uzun süre kaldıklarından, avalanması bereketli olur. Eti de lezzetli olunca, ekonomik değeri de iyidir.

65-85 Bin yumurta yaparlar, 5-200 mt. derinler de yaşarlar. Boğazın her yerinde yakalanma olasılığı vardır. Ancak Anadolu Feneri, Rumeli feneri sahillerinden, Kandilli, Çengelköy, Kanlıca, İstinye, Yeniköy, Bebek, Küçüksu, Ortaköy, Beşiktaş-Kabataş arası, Sarayburnu-Yenikapı da bolca av yapılabilir.

Canlı balıklara saldırdığından, en iyi yem, canlı kullanmaktır; izmarit, zargana gibi, istavrit, sardalya, hamsi, kalyoz, karagöz kullanılabilir. En iyi avlanma saatleri güneş batımından, gece 01.00 dan; sabah güneş doğumundan önceye kadar, en uygun saatlerdir. Bence sabah asya yakasında, akşam avrupa kıyısında iyi olur tabii havanın bulutlu olması ve değişik halleri etkiler.

Bu balık bilgilerini oltaları elinde olanlar zaten biliyor da ben onları uzaktan görenlere ve okuyanlara sunmak için açıkladım. Şimdi tam saatı herkes oltasını almış güneşin minareler arasından avrupa'ya hatta atlas okyanusuna doğru inmesi ile balıkçıların saatı başlamış oluyor.

Ben ziyaret edeceğim eve doğru gidiyorum. Tekrar Selimiye kışlasının köşesinden Selimiye camisini izleyip osmanlılara kadar dalıyorum. Arka tarafta tarihe yolculuk için kütüphane var ama bu saatte kapalı. Bu Selimiye Camii Sokak uzayıp gidiyor mezarlığa doğru. Ama ben hemen yakında ki İbrahim amcaya misafir olacağım. Ama onun haberi yok. Biz seversek randevu da böyle aklımıza gelmez. Bu sokağın sol tarafında, apartmana varıyorum, girişte zili çaldım.

Ben onlarla tanıştım çok sevdim, onlarda beni sevmiş olmalı. Selimiye'ye Harem'e gelirde uğramaz olurmuyum; diye düşünürken Teyze kapıyı açıverdi. Bir hoş karşılamayla içeriye daveti takiben salona geçtim. Kendisi hal hatır sorma sohbetiyle birlikte, bereber çalıştığımız kızını, damadını, torunlarını merak edip sordu. Ama ben onlara söylememiştim buraya uğrayacağımı.

Balıklar aslında beni getirdi bugün buraya, balıklarda belki aklımda yoktu İbrahim amcanın anısı getirmiş olabilir. Belki de Fethi Paşa korusu'ndaki arkadaşımın rüzgarı, diye düşüne durayım! Kapı çalındı,

İbrahim abi ile bir toka ve sarılmadan sonra "vay sen mi gelmişsin"!! Bir yandan hatır soruyor bir yandan mutfaktaki masaya yönelip metal para boşaltıyor.

Ben önce anlamadım, biraz da hayretle!! gözüm bozuk paralara takıldı. Ama çok geçmeden anladım. Bu paralar, oltaya takılan paralar. Tevekkeli değil ben geleli bir kaç saat oldu. Biraz daha dolaşsaydım belki de İbrahim amca ile karşılaşırdım.

Demekki sezon iyi başlamış diyorum kendi kendime. Fakat kendilerine bu konudan hiç söz açmıyorum. Emeklilik işte! dünya'daki ömrünü düşüneceğine hobi edinmiş, hemde paralısından. Boş olup canı sıkılanların ilk baş vuracağı iş alanı gibi birşey. Ama onlara hiç söz etmiyorum gördüğüm durumdan. Diğer sohbetlere dalarken bana arada Boğaz'ı göstererek, boğaz'ın, 10 cm. genişlik ve bir metre yükseklik aradan ve o kadar binaların arasından süzülen görüntü. "Bu manzara çok kıymetli" dedi. Ben balıklara ve bağazdan santim santim geçen gemilere bakarken ve dalarken. Olta balıkçılığını anımsadım kaldığım yerden.

Bilgimi istiyorsunuz bu zevkli sabırla beklemenin de dernekleri var.

Olta balıkçılığı, her yer de yemek, satmak için yapılmaz, bunu gerçekten hobi olarak bilenler, doğal alanlarda, göllerde, ırmak ve benzeri akarsular da, milli parklar da zevk için öğrenmek için yapıyor. Yakaladığını da tekrar incitmeden geri suya salıyor.

Aslında her yerde avlanma kotasını aşmamak gerekli, biz var isek başkaları da var. Bugünün yarını da var. İsraf her yerde israftır.

Haydi rast gele!!

Nariçi.

 
Toplam blog
: 376
: 1841
Kayıt tarihi
: 06.07.07
 
 

Hayat herkes için aslında yalnızlıktır. hiç kimsenin doğal garantisi yoktur. (Günlük atüel haberl..