Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Aralık '12

 
Kategori
Tarih
 

Bolşevik yönetiminin ilk döneminde (1917-1928) Rusya Türkleri

Bolşevik yönetiminin ilk döneminde (1917-1928) Rusya Türkleri
 

Sovyet Arması


Kerensky’i bertaraf eden Lenin ve arkadaşları Rusya’nın karşı karşıya bulunduğu tehlike ve tehditler karşısında Kasım 1917 ve Ocak 1918 ayında  yayınladıkları deklarasyonlarda Rus olmayan milletlere Rusya’nın himayesinde muhtar idareler kurma hakkını tanıdıklarını bildirdiler . Lenin ve Stalin’in yayınladıkları bu deklarasyonda Çarlık rejimi altında ezilen halkların ihtilâl içerisinde desteğini almak ve  sistemi oturtabilmek amacıyla yapmış oldukları samimî olmayan siyasî bir hareket olarak ortaya çıkmaktadır. Lenin’in bu vaadinde samimi olmadığını gören Türkler arasında millî idealin yeniden yeşermeğe başladığı görülmektedir. Bunu fark eden Lenin casusları ve satın almış olduğu kişiler vasıtası ile (parçala ve hükmet) Türk Millî Birliğini bozarak parçalamayı gerçekleştirdiğini görmekteyiz.

Lenin bir taraftan sözde muhtar olacak olan cumhuriyetlerin liderlerini Moskova’da yapılacak olan kongreye davet ederken diğer taraftan da Stalin’in başında bulunduğu Sovyet Milletler Komiserliği ve buna bağlı teşekkül ve ajanlar, muhtar olma vaadiyle parçalanmış olan Türkistan’da Bolşevizm’i yaymak ve Türklerin dil, din, örf ve adetlerini bozarak onları tam manasıyla Ruslaştırmak için gizli ve büyük bir faaliyete girmiş bulunuyordu .

Şubat 1919’da toplanan Moskova Kongresi Lenin ve arkadaşlarının gerçek niyetlerini ortaya koyması bakımından önemlidir.  İhtilâlin Moskova’da yerleşmesinden sonra doğuya yani Başkurdistan, Kafkaslar, Kazakistan ve diğer Türkistan topraklarına taşınma konusu Lenin döneminin en temel problemlerinden birini oluşturmuştur. Çarlık yönetiminin çöküş döneminde Kazaklar arasında kurulmuş olan Alaş Orda ve diğer özgürlükçü hareketler siyasî bilinçlenmeyle beraber kültürel, iktisadî ve askerî gelişme ve oluşumların yolunu açtığını görmekteyiz. Bu şartlar altında Türk Halkları ve onların her geçen gün halkın gözünde artan bu gelişmeler sonucunda Moskova’dan daha bağımsız hareket etmeye başladıklarını görüyoruz Türklerin bu faaliyetleri karşısında harekete geçen Sovyetler eskiden de başvurdukları bir yöntemi yeniden kullanmaya başladılar ve Türkler arasındaki eski düşmanlıkları  kışkırtarak kabileler arasında rekabeti körükleyerek onlarıbirbirine karşı düşürmeye başlamışlardır. Bir müddet sonra 1924 Mart ayında Taşkent’te toplanan Türkistan Birlik Kongresi’ni de teşkilatlandırdıkları birlik aleyhtarı insanlar ile bastırıp münakaşa ve kavga çıkmasını sağladılar. Bu karışıklık üzerine Türklerin kurdukları komünist partileri beraberce Rus Komünist Partisine müracaat ederek ayrı cumhuriyetler halinde yaşamak istediklerini bildirmişlerdir

Bu nedenle Rus Komünist Partisi durumu görüşerek Türkistan’daki komünist partilerin isteklerini kabul ettiklerini ve her Türk grubunun ayrı ayrı cumhuriyetler oluşturacağını 12 Haziran 1924’de ilân etmiş ve aynı yılın Eylül ayında Merkez Toprak Komitesi’ne bu cumhuriyetlerin sınırlarını tespit ettirerek bugünkü statüyü gerçekleştirmişlerdir. Toprak Komitesi’nin bu taksimi Komünist Partisi tarafından kabul edilerek her komünist partisinin ileri gelenleri komiteler kurarak kendi idarî, iktisadî ve kültürel programlarını yapmaya başlamışlardır. Yapılan bütün programlarda her cumhuriyet halkının isteyerek Ruslar ile birleştikleri tezi ve teması iyi bir  şekilde işlenecekti. Nihayet bu çalışmalar Ekim 1924 sonunda tamamlanarak Moskova’ya bağlı olarak kurulan beş sosyalist cumhuriyet (ki Kazakistan USSR, Özbekistan USSR, Türkmenistan USSR, Kırgızıstan USSR, Tacikistan USSR)’in kuruluşu tamamlanıyordu Türkistan’ı parçalayarak kendisine bağlamış olan Sovyetler doğuda bulunan Başkurdistan Cumhuriyeti’ni de 23 Mart 1919 tarihinde Başkurd Özerk USSR haline getirmiştir . Diğer taraftan Kafkas ve Türkistan’ın dışında bulunduğu halde önemli bir Türk Yurdu olan ve Rusların Kafkaslar politikası ile tarihî ve staretejik ilgisi bulunan Kırım Türkleri de aynı şekilde Sovyet Rusya’sına bağlı bir cumhuriyet haline getirilmiştir. Bu Sovyetler Birliği politikalarının en bariz başarılarından biridir. Türklerin anayurdu manasına gelen Türkistan gibi siyasî ve kültürel mana ifade eden terimler birden bire resmî yazışmalardan ve beyanlardan kaldırılarak yerine sosyal tansiyonu yükselten ve milletler arasında staretejik kaynakların rekabetine yönelen “milliyetçilik” kavramı getirilmiştir.

Rusya’nın Türkistan’da takip ettiği sömürgeci, iskan ve koloni siyasetleri her ne kadar Türkler için büyük bir tehlike arz etmekte ise de dil, din, kültür ve millî tarihleri yok etmek ve tahrif etme politikaları ondan daha büyük bir tehlike olarak görülmektedir. Ruslar, Türkleri parçalama siyasetlerini uzun vadeli bir planla Stalin döneminde  şu  şekilde tatbik etmeye başlamışlardır:

1. Dil Kolunda Yapılan Faaliyetler: Dil kolundaki tahribata ilk önce alfabe alanında başlamışlardır. Sovyet ideologlarının bir kısmı Rus alfabesinin kullandırılması gerektiğinden bahsetmişlerdir. Fakat bunun  eskiden Rus olmayan milletleri özellikle Türkleri Ruslaştırma ve hristiyanlaştırma siyasetinde İlminsky metodunun takip  edildiği okullarda Kril Alfabesinin  kullanıldığını, aynı alfabenin kullanılmasının Çarlık idaresinin kötü anılarını Türklere hatırlatacağını halbuki yeni Sovyet rejimini Türklere sevdirmek mecburiyetinde olduklarını ileri sürerek bu alfabenin kullanılmasına itiraz edilmişti.

2. Kültürel Alandaki Faaliyetler:

Bu çerçevede Türk kökenli tarihçilere millî tarih ve kültürlerini yansıtan eserler yazmaları ve eserlerinde Çarlık döneminde Türklere reva  görülen haksızlık ve zulümlerden  bahsetmeleri yasaklanmıştır. Buna karşılık Çarlık ve Sovyet dönemlerinin Türkistan’ı istilası konusunda objektif ve mantıkî  açıklamalarının yapılmasını ve bu işgalin bir  kurtarıcı niteliğinde olduğunun yansıtılması istenmiştir. Bunun yanında Türkistan Türkleri arasında millî duygu ve  heyecanların canlı kalmasını sağlayan ve çoğu millet tarafından ortak bir değere sahip  olan millî destanların halk arasında  söylenmesi ve okutulmasının da yasaklandığını görüyoruz.

3. Dinî Alandaki Faaliyetler:

Bundan sonraki dönemlerde Marksist- Leninist felsefesinin bir gereği olarak camiler başta olmak üzere dinî kuruluşların tasfiyesine olarak başlanmıştır. Bu tasfiye hareketinin boyutu hakkında ise Türkistan’da 1942’ye gelindiğinde 26.379 camiden sadece 1.342 caminin ibadete açık olması yeterli bir fikir vermektedir. Dine karşı yapılan yok etme hareketleri sadece  İslam Dini’ne münhasır kalmamış aynı zamanda Ortodoks Rus dini temayül ve kurumlarına da yöneltilmiştir. 

 
Toplam blog
: 15
: 8084
Kayıt tarihi
: 11.11.10
 
 

Tarih ve siyasete dair...  Sakarya / Memur     ..