Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mayıs '13

 
Kategori
Tarih
 

Buhara Cumhuriyeti ve basmacılık hareketi

1917 Rus İhtilali ile birlikte Türkistan halkı için yeni bir dönem başlamıştır. Zira kendilerini yıllardır demir yumrukla yöneten Çarlık idaresi yıkılmış ve yerine Sovyet idaresi kurulmuştur. Fakat Kızılordu’nun karşısına Çarlık taraftarı Beyaz Ordu çıkar. İki kuvvet arasındaki iç savaş, 1920 Şubatı’nda Beyaz Ordu’nun tasfiyesine kadar olanca şiddetiyle sürer.

Başta Türkistan halkı olmak üzere, eski Çarlık idaresi altındaki halklar bu durumdan faydalanmak isterler. Ali Han Bökeyhan idaresinde Orenburg’ta  toplanan Kazaklar, 13 Aralık 1917’de “Alaş Orda Özerk Cumhuriyeti”ni ilan ederler. Yine aynı tarihlerde Hokand’da toplanan “IV. Müslümanlar Kongresi”nde de “Özerk Türkistan Cumhuriyeti” kurulur. Fakat Muhammetcan Tinişbay’ın idaresinde kurulan bu cumhuriyet uzun ömürlü olmaz. Çünkü 21 Şubat 1918’de Hokand’a saldıran Kızılordu birlikleri, şehri tulumbalarla petrol püskürterek yakarlar. Henüz anayasasını bile yapamayan bu cumhuriyet dağıtılır. Hokand polis şefi Ergaş, adamlarıyla birlikte şehir dışına çekilerek Ruslara karşı direnir. Bu direniş zamanla büyür ve bütün Fergana vadisine yayılarak “Basmacı” hareketi adını alır.[1]

Sözde Genç Buharalılara yardım bahanesiyle üzerine yürüyen Kızılordu kuvvetleri karşısında daha fazla direnemeyen Alim Han, maiyeti ile birlikte 1 Eylül 1920 tarihinde Buhara’yı terk eder. Yönetimi devralan “İstiklâl Komitesi tarafından 6 Ekim 1920 tarihinde düzenlenen I. Halk Kongresi’nde “Buhara  Halk Cumhuriyeti” ilan edilir. Mirza Abdülkadir Muhiddin Cumhurbaşkanlığı’na, Feyzullah Hoca da “Nâzırlar Şûrası” başkanlığına getirilir. Fakat 23 Eylül 1921 tarihinde yapılan II. Halk Kongresi’nde Sovyetlere karşı direnen Abdülkadir Muhiddin bu görevden alınarak yerine Osman Hoca getirilir. Yeni kurulan bu devletin teşkili sırasında, Türkistan’da bulunan bazı Osmanlı subaylarından faydalanılır. Bu subayların çoğu, 1917 İhtilalinden sonra Sibirya’daki esir kamplarından serbest bırakılan savaş esirleridir[2].

Bu sırada, Anadolu’da âdeta bir ölüm kalım mücadelesi verilmektedir. Türkistan’da yaşanan bütün bu gelişmeler Türk kamuoyuna yansımaz. Daha çok cephelerdeki muharebelere yer veren Babıâli basını da, Türkistan haberlerine pek ilgi göstermez. Türkiye’de konu ile ilgili haber kıtlığı yaşanmıştır. Nitekim Türk İnkılâp Tarihi Arşivi ile Başbakanlık Osmanlı ve Cumhuriyet Arşivlerinde yaptığımız çalışmalar sırasında konu ile ilgili sadece iki rapor suretine rastlanabilmiştir.

1.Raporun Yazılışı ve Amacı

Elimizde bulunan raporlardan ilki, 28 Haziran 1922 tarihinde Sâbık  Buhara Mekteb-i Harbiye Müdürü Hayri imzasıyla Batum’da yazılmıştır. Raporun muhtevasından anlaşıldığına göre Hayri Bey, Buhara Cumhuriyeti’ne subay yetiştirmek üzere 1920 yılında açılan Mekteb-i Harbiye’nin kurucularından olup, 1922 Martı’nda tutuklanıncaya kadar bu görevi sürdürmüştür. Buhara Cumhuriyeti’nin kuruluşu sırasında, nazırlara danışmanlık yapan onlarca İttihatçı subaydan birisidir.Yurda dönerken Batum’da karşılaştığı Buhara sefirimize bu raporu vermiştir.

İkinci rapor ise, tıpkı Hayri Bey gibi, Buhara Cumhuriyeti’nin kuruluşu sırasında çok önemli görevler üstlenmiş olan beş subayımıza aittir. Nitekim raporun üzerindeki imzalarda, Buhara Maârif Nezâreti Mekâtip Şubesi Müdürü İhtiyat Zabiti Vekili İsmail, Buhara Emniyet-i Umumiye Suvari Kıtaatı Darulmuallimin Muallimlerinden İhtiyat Mülâzım-ı sâni Ali, Buhara Emniyet-i Umumiye Müdürü ve Darulmuallimin Tabiiyyât Muallimi İhtiyat Mülâzım-ı sâni Mehmet, Buhara Kale Kumandanı Makineli Tüfenk Tüfenkçisi Arif Hikmet ve Buhara Mektebi Müdürü ve Muallimi Vekil-i İhtiyat Mehmet İsmail adları görülmektedir. Fakat biricisinin aksine bu raporda tarih yoktur. Her iki rapor da, bir üst yazı ile, Erkan-ı Harbiye Reisi Fevzi Paşa tarafından Büyük Taarruz öncesi Akşehir’de bulunan Başkumandan Mustafa

Kemal Paşa’ya sunulmuştur. Bu üst yazının içeriğinden anlaşıldığına göre, 1922 Martı’nda Buhara’da tutuklanan ve bir müddet Moskova’da tevkif edildikten sonra Anadolu’ya dönen subaylarımız tarafından Trabzon’da yazılmıştır. Raporun yazılış amacı, Trabzon’da karşılaştıkları sefirimizi, Buhara ve Türkistan konusunda aydınlatmaktır.[3]

2.Raporun Muhtevası

a.Birinci Rapor

28 Haziran 1922 tarihinde sabık Buhara Harbiye Mektebi Müdürü Hayri tarafından yazılan ilk rapora göre; Rusya’da Kerenskiy Hükümetinin kurulmasından sonra Orta Asya’da milliyetçi hareketler başlamıştır. Bu cümleden olarak, “Taşkent” merkezinde bulunan Türkistan Askerî Valiliği, daha serbest bir idareye kavuşmuştur. Buhara ve Hıve Emirleri ise “Yaşlar İttifakı” yani “Gençler Cemiyeti” karşısında meşrutî bir idareyi kabul etmek zorunda kalmışlardır. Fakat kısa bir müddet sonra Orta Asya’ya kadar yayılan Komünist ihtilali, Türkistan, Buhara ve Hive’de aşağıdaki şekilleri almıştır: Bolşevikler tarafından her millete hürriyet tanınacağının vaat edilmesi üzerine, Türkistan’ın son tarihî payitahtı olan Hokant’ta bir hükümet kurulmuş ve bu hükümet Bolşeviklik ile millî emelleri sentez ederek devlet işlerini idareye başlamıştır. Fakat Bolşevikler tarafından hemen dağıtılan Hokand Hükümeti’nin önderleri tevkif edilmiş ve kendi nezaret ve himayeleri altında “Taşkent”te tam manasıyla Bolşevik bir cumhuriyet kurulmuştur. Fakat bu cumhuriyetin hükümet komiserleri arasında asıl unsuru teşkil eden Özbek, Sart, Kırgız ve Kazaklardan hiç kimse yoktur. Çoğu Moskova’dan gönderilen Yahudi asıllı kimselerdir[4]. Bu haksızlık karşısında, Türk Milletinin en mühim şubelerinden birisi olan Özbekler, Fergana’da ayaklanarak kendilerine “Basmacı” adını vermişlerdir. Basmacı ayaklanmasının Türkistan’ın diğer bölgelerinde değil  de, Fergana’da çıkmasının asıl sebebi, bölgenin arazi yapısının bu iş için uygun olması ve Hokant Hükümeti liderlerinin o tarafa firar etmiş olmasıdır. Kerenskiy döneminde Emir idaresinden firar ederek Moskova ve Taşkent’e gidenlerden Feyzullah Hoca etrafında toplananlar nasyonalist “Yaşlar Cemiyeti”ni, Mirza Abdulkadir Muhiddin etrafında toplananlar da komünist “İştirakiyün Cemiyeti”ni teşkil etmişlerdir. Bu iki cemiyet, henüz Buhara’nın başında bulunan son Emir Alim Han’ı tahtını terk edip kaçmaya mahkum etmek için, Türkfront11 teşkilatıyla ittifak yapmışlardır. Aralarında Buhara gönüllülerinin de bulunduğu Rus ordusu, Buhara üzerine yürümüş ve Emir’i Afganistan’a kaçmaya mecbur etmiştir. Rus ordusuyla birlikte, işbirlikçi olarak Buhara’ya giren “Yaşlar”, orada komünist bir hükümet kurmuşlar ve vaktiyle Çarlık tarafından kabul ettirilen himayeyi kaldırarak, Moskova yanlısı müstakil bir “Buhara Cumhuriyeti” kurmuşlardır.

Fakat gerek ihtilâl esnasında Buhara’ya giren Rus ordusunun yaptığı yağma ve mezalimler ve gerekse Rus sefiri ve Türkfront teşkilatının Buhara Hükümetine karşı takındığı tutum, hükümet üyeleri için âdeta bir ikaz olmuş ve bunlar komünizmin maskeden başka bir şey olmadığını anlamışlardır. Bunun üzerine, esasen Emir zamanında bile tam manasıyla nüfuz altına alınamayan Şarkî Buhara’da, “Fergana” hareketine benzer milli bir hareket başlatmaya karar vermişlerdir. Bu karar, önce İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Buhara şubesinde alınmış, sonra cemiyete dahil nazırlar tarafından gayri resmi olarak hükümet işlerinin tatbikatına başlanmıştır. Bunun nişanesi olmak üzere, o sırada Ruslarla sürdürülen bazı müzakerelere tesir etmek düşüncesiyle Reisicumhur  Osman Hocanın ıslahat vesilesiyle Şarkî Buhara’ya gönderilmesine ve daha sonra da orada kalmasına karar verilmiştir.

Enver Paşa Buhara’ya geldiği zaman, vaktiyle Moskova’dan idare  etmekte olduğu Orta Asya’daki millî hareketin liderlerinden “Fergana”da Mehmet Emin Bek ile Şarkî Buhara’daki Lâkay kabilesi reisi İbrahim Bek arasına Rusların fitne ve fesat soktuklarını görmüştür. Nihayet, “İslâm İhtilâl Cemiyeti” maske ve programı altında oralarda vücuda getirdiği milli hareketlerin yok olduğunu görmesi üzerine, bir gün ava gitmek bahanesiyle Buhara-yı şeriften ayrılarak Şarkî Buhara’ya12 ve Lakayların arasına gitmiştir.[5]

İzini uzun müddet hissettirmeyerek Basmacılık hareketini yeniden örgütlemiş ve nihayet şubat sonlarında Ruslara karşı taarruza geçmiştir. Gerek bu taarruzlarda gösterdiği muvaffakiyet ve gerekse Enver Paşanın şahsına karşı İslâm dünyasında ibadet derecesindeki hürmet ve saygı, bu millî hareketi genel bir başkaldırıya dönüştürmüş ve bilumum Türkistan ahalisi Ruslara karşı silâha sarılmışlardır.

Enver Paşanın amacı, Orta Asya’da yaşayan on iki milyon Türk’ü bağımsız bir çatı altında birleştirmek ise de, şimdilik dört milyon kadarını kurtarabilmiştir. “Kurultay”da toplanan ahali vekilleri, Enver Paşayı Buhara Emiri ilan etmişlerdir. Kendisini “Emirbilhak” bilen Afganistan’daki mülteci Buhara Emiri Âlim Han dahi, Enver Paşa lehine terk-i esaret etmiş ve bu hal üzerine neşredilen beyannameyi “Emîr-i Buhara Dâmâd-ı Halife-i Kumandan  Leşker-i İslâm Enver Han” diye imzalamıştır.[6]

Buhara’daki askerî harekatın bir türlü başarılı olamadığını gören  Moskova Hükümeti, işi sulha dökmek ister. Bugün birçok büyük Rus komutan ile Orta Asya’dan sorumlu olan “Stalin” gibi en büyük Bolşevik diplomatlar Taşkent’te toplanmışlardır. Fakat Orta Asya’daki millî harekat artık iyice güçlendiğinden, bugün elde edilen muvaffakiyetler her hangi mühim bir arıza ile kolay kolay sekteye uğratılamayacaktır.

Şurası muhakkaktır ki, Enver Paşa Asya’nın Napolyon’u olacaktır. Bu hususta kendisi için gerekli olan zemin hazırdır. Fakat bu iş için zamana ihtiyaç vardır. Eğer Ruslar, Avrupa cephesiyle fazla meşgul olurlarsa, 12 milyon Türk’ün kurtuluşu muhakkaktır. Fakat Ruslar, Avrupa cephelerinde fazla uğraşmaz ve yalnız Türkfront ile meşgul olurlar ise, Enver Paşa yalnız Buhara muvaffakiyeti ile yetinmek mecburiyetinde kalır.

b.İkinci Rapor

Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından atanan Buhara sefirine verilmek üzere, yazılan ikinci rapora göre ise; Buhara’daki hükümet şekli, bir Sovyet idaresidir. Fakat mevcut hükümet, halkın kültürünü dikkate alarak toplumsal bir inkılâp gerçekleştirememiştir. Yalnızca halk idaresi kurulmuştur Hükümet; Nazırlar Şûrası Reisi’nin başkanlığında Hariciye, Dahiliye, Hükümet Müfettişliği, İktisat, Maliye, Maarif, Sıhhiye ve İctimâi Teminat nazırlarından oluşan bir “İcrâ Kuvvetleri” ile Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında “Merkez İcrâKomitesi”nden oluşmaktadır. Merkez İcra Komitesi bir başkan ile “Heyet-i Riyaset” denilen birkaç üyeden mürekkeptir. Buhara Kanûn-ı Esâsisine göre nazırlar, bu komiteye karşı sorumludurlar. Komite hem kanun yapmaya, hem de uygulamaya yetkilidir. Fakat Merkez İcra Komitesi tek kanun koyucu olmasına rağmen, şimdiye kadar kanun yaptığı görülmemiştir. Memleket daima emirlerle idare edildiğinden, Buhara’da keyfî bir idare mevcuttur. Halbuki Türk taraftarlığı ile tanınan ve Moskova’da ikamete mecbur tutulan eski Cumhurbaşkanı Mirza Abdülkadir Muhyiddin zamanında keyfi idare bu kadar yaygın değildi.[7]

Eski Cumhurbaşkanı Abdülkadir Muhyiddin ile Kabine reisi Feyyullah Hoca arasında zuhur eden şahsî ihtilâf ve nefret memleketi ikiye bölmüştür. Çünkü her ikisi de, arkalarında çok sayıda taraftarı olan Buhara’nın en tanınmış ve en zengin ailelerine mensup kişileridir. Halbuki bu ikisi arasında ihtilâf ortaya çıkana kadar, memleket iyi denilebilecek bir şekilde idare olunmuş ve devlet daireleri peyderpey ıslah edilmiştir. Nazırlar arasında da ihtilâftan eser yoktu. Nazırların cümlesi memleketlerine ve Türklüğe fevkalade bağlı kişilerdi.

İşte bu sırada Buhara’da bulunan Türkler, çok önemli işler görmeye muvaffak olmuşlardır. Buhara Hükümeti’nin yegâne askeri kuvveti olan ve miktarı on bini bulan milis kuvvetleri, Türkler tarafından yeniden düzenlenerek ıslah edilmiştir. Bu amaçla açılan “Harbiye Mektebi”nde seksen kadar talebe eğitim ve öğretim görmüştür. Keza Maârif idaresinde görev alan Türkler, açtıkları ibtidâiye mekteplerinde, düzenledikleri çeşitli eğitim ve öğretim kurslarında ve nihayet darülmualliminde birçok “Genç Buharalılar” üyesini eğitmişlerdir. Ayrıca sekiz ay devam eden bu müddet zarfında, Buhara Hükümeti’ni tamamen etkileri altına alan Türkler, esasen pek tahsili olmayan nazırlara da her hususta danışmanlık yapmışlardır. Özellikle Buhara’daki Türklerin reisi olan Binbaşı Osman Bey’in bu hususta pek büyük himmetleri görülmüştür.

Ancak yukarıda da kaydedildiği gibi, 1921 yyılı sonlarında Mirza Abdülkadir ile Feyzullah Hoca arasında ortaya çıkan ihtilaf, hem Buhara halkını ikiye bölmüş, hem de memleketi geriye götürmüştür. Hatta bu iki lider, gerektiğinde kendi fikirlerini silâhla savunabilmek için iki ayrı milis kuvveti eşkil etmekten çekinmemişlerdir. Aralarındaki kin ve husumeti kaldırmak için çok büyük gayret sarf edilmişse de, ikisini barıştırmak mümkün olmamıştır. Bu ihtilâf sırasında Türkler, katiyen taraf olmayıp, bîtaraflıklarını muhafaza  etmişlerdir. Nihayet Mirza Abdülkadir’in teşkil ettiği kuvvetin tehditkâr bir hal aldığını gören Feyzullah Hoca, derhal Ruslara müracaat etmiş ve (Taşkent’ten) getirttiği Rus kuvvetleri ile Abdülkadir’in teşkil ettiği silâhlı kuvvetleri dağıtarak nüfuzunu arttırmıştır. Bu olay, “Muhiddin Mahdum” vak’ası namıyla tanınır. “Muhiddin Mahdum” denilen bu adam, Abdilkadir’e bağlı bir süvari kıtasının kumandanı olup, cahil bir kimsedir ve şimdi Taşkent’te tutuklu bulunmaktadır.

Hükümetteki bu karışıklık, Buhara İkinci Kurultayı’nın toplanmasına  kadar devam etmiştir. Her iki taraf külliyetli miktarda para sarf ederek propaganda yapmış ve taraftarlarını arttırmaya çalışmışlardır. Kurultayın son oturumunda hükümet üyeleri yeniden seçilirken, bu sırada Cumhurbaşkanlığı’ndan düşürülen Mirza Abdülkadir’in yerine, Feyzullah Hoca’nın amcazadesi Osman Hoca getirilmiştir. Feyzullah Hoca ile diğer nazırlar mevkilerini muhafaza etmiş ve Feyzullah Hoca’nın diktatörlüğü bu tarihten itibaren başlamıştır.

Bu sırada İttihat ve Terakki liderlerinden Doktor Nazım Bey Buhara’ya gelmiş ve cemiyet adına hükümetten 33 kilo altın almıştır. Nazım Bey’in ayrılmasından sonra “Ali Bey” müstear adıyla gelen Enver Paşa, yanında bulunan Çerkes Hacı Sami Bey ve Muhyiddin Efendilerle birlikte Hariciye Nezareti’nde misafir edilmiştir.

Yeni hükümetin iş başına gelmesinden hiç memnun olmayan Şarkî  Buhara halkı, her geçen gün seslerini biraz daha yükseltmiş ve yeni hükümete karşı hiçbir vakit ısınamamışlardır. Hatta Sovyet idaresinin tahripkâr usullerini gören halkın nefreti gittikçe artmış ve Enver Paşanın Buhara’ya gelişiyle Şarkî Buhara meselesi büsbütün alevlenmiştir. Askerî önlemlerle halkı teskin etmenin mümkün olamayacağını gören hükümet, külliyetli miktarda altın ile Cumhurbaşkanı Osman Hocanın başkanlığındaki bir “heyet-i ıslahiyeyi” Şarki Buhara’ya göndermiştir. Fakat Cumhurbaşkanı Osman Hoca, Enver Paşanın Şarkî Buhara’ya firarından sonra kendisine iltihak etmiş ve Buhara’da vatan haini ilan edilmiştir. Osman Hocanın Ruslara hizmet eden güruhtan ayrılarak Basmacılara katılması, Türkiye’deki Damat Ferit Paşadan bile daha alçak bir  tıynette olan Feyyullah Hoca’nın Ruslar indinde mevkiini bir müddet zayıflatmıştır.[8]

Enver Paşanın Buhara’ya gelir gelmez ilk işi, Fergana ve Şarkî Buhara’daki Basmacı hareketi hakkında malumat toplamak olmuştur. Zaten bu sırada İttihat ve Terakki’nin Buhara’da ve Şarkî Türkistan’da bir çok teşkilatı vardır. Enver Paşa, Buhara’da cemiyete mensup zevât ile yirmi gün kadar devam eden gizli görüşmeler neticesinde, Basmacılar hakkında yeterince  malumat topladıktan sonra Şarkî Buhara’ya firar etmiştir. Enver Paşanın firar  edeceğinden yalnızca Mirza Abdülkadir Muhiddin’in malumatı vardır.Feyzullah Hoca ile diğer nazırların bundan haberleri yoktur. Enver Paşa firar  edeceğini kimseye bildirmemiş ve geyik avına gitmek üzere Buhara’dan çıkmıştır. Orada bulunan Türklerden Mülâzım-ı evvel Nafi Nazmi, Mülâzim-i sâni Halil Raşit, sivil İsmail Hakkı, Süvari Yüzbaşısı Hasan ve Cüz Bölük Kumandanlarından Ali Rıza Efendiyi beraberinde götürmüştür.

Enver Paşa Şarkî Buhara’da öteden beri isyan halinde bulunan “Lakay” kabilesi reisi İbrahim Bekin yanına firar etmiş ve kuvvetlerinin ilk çekirdeğini İbrahim Bekin otuz bin kişilik kabile efradı teşkil etmiştir. Lakaylar fevkalâde cesur, dindar ve mutaassıptırlar. Halihazırda Enver Paşanın kuvvetinin yekûnu, Fergana mücahitleri hariç olmak üzere iki yüz bin kişi tahmin edilmektedir. Fergana ile de irtibatı vardır. Buhara halkı, sadece Şûra Reisi Feyzullah Hoca’nın değil, bütün Sovyet idaresinin aleyhtarı olup, Enver taraftarıdır. Üç buçuk milyon tahmin edilen Buhara nüfusunun iki buçuk milyonu, Enver Paşanın hakim olduğu mıntıkalar dahilindedir. Buhara dokuz vilâyete taksim edilmiştir. Her vilâyet “Tümen” tabir olunan dört kazadan ve her tümen “Kent” denilen dört nahiyeden ve köylerden müteşekkildir. Her tümen ve kentlerde bulunan İcra Komiteleri buraları yönetir. Her yerde “Çeka“ teşkilâtı vardır.  Buhara, Çarçuy, Karşı ve Kirmene vilâyetleri şimendifer güzergâhındadır.

Daha içerde bulunan Şehrisebz, Şirâbâd (Tirmiz), Düşenbe, Garim ve Hisar vilâyetlerine ise şimendifer ulaşmaz. Şu an Rusların ve Buhara Hükümeti’nin kontrolünde olan vilâyetler, yalnız şimendifer güzergâhında olan vilâyetlerdir. Diğerleri ise tamamen Enver Paşanın kontrolü altındadır. “Basmacı” tabir olunan asiler, Buhara vilayetinden dört verst uzakta “Gicdvan” kasabasına kadar ilerlemişlerdir.

Buhara’nın bağımsızlığına hiçbir vakit riâyet etmeyen Ruslar, bölgede daimi surette şehrin muhtelif mahallerinde otuz beş bin kişilik kuvvet bulundurmuşlardır. Harbiye Nezareti tamamen ve İktisat Nezareti de kısman Rusların elindedir. Türkistan ve Buhara’nın istiklali kâğıt üzerinde kalmıştır. Türkistan mıntıkasında Rusların takip ettikleri yegâne siyaset, Türk kavimleri arasına nifak sokmak ve bu kavimleri daima birbiriyle kavga ettirerek birleşmelerini önlemektir. Taşkent’te ve Buhara’da Türkmenler, Tatarlar, Özbekler ve Kazaklar arasında büyük bir nefret mevcuttur. Ruslar oralarda “Çağataycılık“ nâmıyla bir lisan meselesi çıkararak Türkistan ve Buhara’nın münevverlerini birbirine düşürmüşlerdir. Fakat bugün hakikati anlayan gençler, Rusların propagandalarına kulak asmamaktadırlar.Buhara toprakları fevkalâde mümbit ve mahsuldardır. Ticaretin esasını buğday, pamuk ve kuzu derisiteşkil etmektedir. Rusların Alim Han’ın devrilmesi sırasında ele geçirdikleri altın ve gümüşten başka, halihazır Buhara hazinesinde sikke ve külçe halinde 80 milyon altın ve yüklü miktarda mücevherât mevcuttur.[9]

Sonuç

Eski Buhara Mekteb-i Harbiye Müdürü Hayri Bey tarafından yazılan ilk rapor daha hamasi olup, 1920-1922 yılları arasındaki olayları İttihatçıların penceresinden anlatmaktadır. Kendilerine yakın olan Cedidçileri methederken, kendilerine ters düşen Kadimcileri zemmetmektedir. Meselâ Muhammetcan Tinişbay’ın önderliğinde kurulan “Hokant Özerk Cumhuriyeti”nin sosyalist fikirlerle milliyetçi emelleri birleştirmeye çalışması tamamen yanlıştır. Çünkü bu hareket, Kadimci gelenekten gelen kişilerin başını çektiği bir hareket olup,

İttihatçılarla işbirliği yapan Cedidçilerin ve Genç Buharalıların desteğini alamamıştır.

Keza, Enver Paşanın Fergana’daki Basmacı Hareketi’ni daha Moskova’da iken örgütlediği yanlıştır. Zira bu hareketin Hokant’ın yakılması ve on bine yakın insanın şehit edilmesinden sonra ortaya çıkan bir tepki hareketi olduğu ve aralarında hiyerarşik düzenin bulunmamasından dolayı da başlangıçta hiçbir yerden organize edilmedikleri bilinmektedir. Yine Enver Paşanın Şarkî Buhara’ya gittikten sonra uzun süre izini kaybettirdiği, yani başka bir ifade ile Ruslara karşı sessizce örgütlendiği de yanlıştır. Çünkü Şarki Buhara’ya geçen Enver Paşa, Lakay İbrahim Bek tarafından Moskova’nın işbirlikçisi olabileceği kuşkusuyla üç ay kadar tutuklanmıştır. Serbest kaldıktan sonra Basmacıların başına geçebilmiştir.

Fergana’da başlatılan özgürlük hareketine, bizzat isyancıların kendilerinin “Basmacı” adını verdikleri ise tamamen yanlıştır. Bu ad, Ruslar tarafından baskıncı, yağmacı, çapulcu, haydut manalarında yakıştırılmış bir yafta olup, ilk başta Basmacılar tarafından kullanılmamıştır. Zamanla bu adı benimsemişlerdir. Buhara Cumhuriyeti’nin teşkili sırasındaki olayları ve bu cumhuriyette yaşanılan bazı siyasi kavgaları ele alan ikinci rapor ise, birincinin aksine daha gerçekçidir. Özellikle Mirza Abdülkadir Muhiddin ile Fevzullah Hoca arasındaki siyasi kavganın nasıl kan davasına dönüştüğü, memleketi iki hasım gruba böldüğü ve nihayet bu durumdan faydalanan Rusların Buhara’ya nasıl el koydukları gözler önüne serilmektedir. Ayrıca bu raporda, Buhara’da üstlenen İttihatçıların ne kadar etkin oldukları ve yeni teşkil edilen bu cumhuriyette önemli görevler aldıkları anlaşılmaktadır. Özellikle on bin kişilik Buhara milis kuvvetini organize eden İttihatçıların, bu milis kuvvetlerine subay yetiştirmek için Harp Mektebi açmaları ve başta Darülmuallimin olmak üzere Buhara Maarif idaresini âdeta yeniden kurmaları fevkalade ilginçtir. Keza İttihatçı liderlerden Doktor Nazım Bey’in Buhara’ya gelmesi ve cemiyet adına 33 kilo altını beraberinde götürmesi de kayda değer bir olaydır. Yine Enver Paşanın Buhara’ya gelmesi ve daha sonra Basmacılar tarafına geçmesi abartısız bir  şekilde anlatılmakta olup, bu bilgilerin diğer kaynaklarda anlatılanlarla örtüştükleri görülmektedir. Netice itibarıyla bu iki rapordan ilkindeki bilgiler hem sığ, hem dehamasidir. Ancak yazılış amacına uygun bir şekilde hazırlanan ikinci rapor, daha güvenilirdir. Türkistan konusunda çalışan bilim adamlarının bu raporun satır aralarından henüz bilinmeyen bazı gerçekleri çıkarabilecekleri muhakkaktır.
 


[1] Baymirza Hayit,  “Basmacılar” Türkistan Millî Mücadele Tarihi (1917-1934), Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1997, s.41.

[2] a.g.e., s 48.

[3] Râci Çakıröz, “Türkistan’da Türk Subayları”  Türk Dünyası Tarih Dergisi, Yhz.Timur Kocaoğlu, S. 1, Ocak 1987, s.20-23.

[4] A.g.e., s 26.

[5] Râci Çakıröz, “Türkistan’da Türk Subayları”  Türk Dünyası Tarih Dergisi, Yhz.Timur Kocaoğlu, S. 1, Ocak 1987, s.28.

[6] A.g.e, s 28.

[7] Râci Çakıröz, “Türkistan’da Türk Subayları”  Türk Dünyası Tarih Dergisi, Yhz.Timur Kocaoğlu, S. 1, Ocak 1987, s.29.

[8] Baymirza Hayit,  “Basmacılar” Türkistan Millî Mücadele Tarihi (1917-1934), Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1997, s.60.

[9] Baymirza Hayit,  “Basmacılar” Türkistan Millî Mücadele Tarihi (1917-1934), Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1997, s.70.

 
Toplam blog
: 15
: 8084
Kayıt tarihi
: 11.11.10
 
 

Tarih ve siyasete dair...  Sakarya / Memur     ..