Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ağustos '11

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Boş yatak ile bir çift yastığın hikayesi

Boş yatak ile bir çift yastığın hikayesi
 

Eserin adı Untitled. Yani İsimsiz. 1991 yılında New York’un muhtelif sokaklarındaki reklam panolarında sergilenmiş bir afiş çalışması bu. İlk bakışta hiçbir şey ifade etmiyor: İki kişilik, boş, dağınık öylesine bir yatak işte. Fotoğrafa dikkatle bakınca eser size bir hikaye anlatmaya başlıyor.

Üzerinde baş izlerinin durduğu yastıklar bitişik mesela. Demek ki bu boş yatak aşık bir çifte ait. Hani yeni evlenenlere söylenir ya ‘bir yastıkta kocayın’ diye. Bu güzel deyim, sadece evliliğin uzun yıllar sürmesine değil aşkın da baki kalkmasına dair bir temennidir. Çünkü, yastığın birliği, kalplerin de birliğidir.

Eserin sahibi Küba kökenli ABD’li çağdaş sanatçı Felix Gonzalez Torres. İsmini ilk kez dün, 12. İstanbul Bienali’nin hazırlıklarını yürüten İKSV’nin yaptığı basın açıklamasında öğrendim. Sanata getirdiği yenilikçi ifade biçimleriyle tanınanTorres’in bu yılki Bienal’in esin kaynağı olduğu yazıyordu açıklamada. Sanatçının eserlerine verdiği ‘isimsizlik’, Untitled başlığıyla Bienal’in de ana teması olacaktı.

Şekerlerin acı öyküsü

Torres’i tanımak amacıyla ismini google’a yazdığımda, en bilinen eserlerinin arasında bu ‘Untitled’ isimli boş yatak afişi çıktı. Eseri araştırdığımda ise derin ve tutkulu bir aşk hikayesiyle karşılaştım.

Felix Gonzalez Torres’in sevgilisi Ross Laycock’la yaşadığı destansı aşk, hayatı boyunca sanatçının en büyük ilham kaynağı olmuştu. Bir röportajında, ‘kimin için sanat yapıyorsunuz’ sorusuna ‘sadece Ross için’ cevabını vermişti Torres; “Geri kalanı, eserlerimi görmeye gelen izleyiciler…’

Her gerçek aşk gibi Felix ve Ross’un aşkı da mutlu sonla bitmedi. Ross Laycock, 1990 yılında hayatını kaybetti. AIDS tanısı konulduğu gün doktoru Ross’a 79 olan ideal kilosunu koruması gerektiğini söyledi. Bu acıyla Torres kendisini meşhur eden ve kariyerinin en parlak çalışmalarından birine imzasını attı. Sergi alanına yığılan ve toplam ağırlığı 79 kg olan binlerce kağıtlı şekerden oluşan enstalasyon, izleyiciye şekerlerden dilediği kadar alma özgürlüğü tanıyordu. Gün boyu eksilen şeker yığını, her akşam tartılıyor ve 79 kiloya tamamlanıyordu. Bu eser, kaderin sevgilisinden gün be gün, avuç avuç geri aldığı hayatı O’na geri verme çabasıydı Torres’in. (http://shapeandcolour.files.wordpress.com/2010/06/candyart.jpg)

Ross, 1990 yılında öldü. Torres, sevgilisinin öldüğü gün Untitled’ı New York sokaklarındaki reklam panolarına yerleştirdi. Yatak boştu, yastıklar ise bitişik. Bembeyaz bir çarşaf, kefeni olmuştu bu ölümsüz aşkın.

Torres, sevgilisinden 6 yıl sonra aynı amansız hastalığa yakalanarak 38 yaşında hayata gözlerini yumdu.

Aşkı inkar eden herkesin, 17 Eylül’de başlayacak İstanbul Bienali’nde Felix Gonzalez Torres’i keşfetmesini öneririm.

‘El Sistema’ mucizesine tanık olmak

Jose Antonio Abreu, ‘aynı havayı solumaktan onur duyduğum insan’ olarak kalbimdeki yerini aldı. Venezuellalı ekonomist ve sanatçı, yüzbinlerce çocuğu müzik eğitimiyle yoksulluktan ve suçtan kurtaran El Sistema adlı sosyal sistemin kurucusu İstanbul’daydı. El Sistema’nın dünyaca ünlü orkestrası Simon Bolivar’ın geçtiğimiz Pazartesi günkü konseri öncesinde, konuşmasını yapması için sahneye davet edilen Abreu’nun, Haliç Kongre Merkezi’ni dolduran iki bini aşkın izleyici tarafından dakikalarca ayakta alkışlanması kolay unutulmayacak.

72 yaşındaki efsane, 33 yıl önce Caracas’ta 11 çocuk, birkaç nota sehpası ve kırık dökük enstrüman ile başladığı yolculuğu anlatırken heyecandan sesi titriyordu. El Sistema, bugün 280 müzik merkezinde 15 bin eğitmeni ile 350 bin gence ulaşan, bünyesinde 150'yi aşkın gençlik, 70 çocuk ve 30 senfoni orkestrası barındıran bir sosyal sistem.

Klasik müziği elitlerden halka indiren, ülkesinde müzik eğitimini ‘bir insan hakkı’ olarak kabul ettiren, notaları yoksulluğa karşı direniş mücadelesinde silah olarak kullanarak bir mucize yaratan bu dev adam, 5 yıl içinde bir milyon çocuğa ulaşmayı planlıyor.

"Fakir bir çocuk için annesinin onunla gurur duyması çok önemlidir. Onun için yeni bir hayat başlar o artık bir sanatçıdır ve küçük bir çocuk da olsa ona bir saygınlık ve yeni bir gelecek kazandırır ona” diyordu bir röportajında Abreu. Belki de bu nedenle, 120 kişilik Simon Bolivar Orkestrası’nın müziğinden, performansından çok genç sanatçılarının yüzlerinden etkilendim. Acının olgunlaştırdığı, gururlu yüzlerdi hepsi…Mucizenin yüzleri…

Twitter/suleyucebiyik

syucebiyik@gmail.com

 
Kayıt tarihi
: 16.07.10
 
 

Milliyet Yazar..