Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Aralık '08

 
Kategori
Deneme
 

Boşver lâle soğanını, şişme kadın dağıt!

Boşver lâle soğanını, şişme kadın dağıt!
 

Çiçek böcek yazmak, müzik dinlemek, yine beynimi tatile göndermek istiyorum.
Avcılar’daki olay günlerdir gözümün önünden gitmiyor. Onca insanın arasından, yerlerde sürüklenerek bir kadının kaçırılması ve hiç kimsenin karşı çıkmaması; sahipsizliğimizin, duyarsızlığımızın bir göstergesi.

Uzun zamandır haberlerde güzel şeyler duyamıyorum ve herkes mutsuz, agresif. Adeta canlı bir bombaya dönüşmüş. Ve medya; kendimizi kimlerden korumamız gerektiğini boy boy göstermesi gerekirken, neden hep mağduru teşhir ediyor? Evire çevire göstererek sanki kadınlara:” Bak böyle mekanlarda olursanız başınıza bunlar gelir!” Der gibi... Yılbaşında Taksim’deki olayda da hafızalarımızda sadece, o utanç sahnesindeki; kızın yüz ifadesi kalmadı mı? Kadınlarımızın yüreğine korku salarak, sindirip evlere kapamak mı yatıyor bunun altında diye de düşünmeden edemiyorum.
Haberlerde bir fotoğraf kullanılacaksa, bu karede; kamera görüntüleri ile tesbit edilmiş zanlı olması gerekmez miydi?

Geldik gidiyoruz, bu mudur yaşamak?

Azınlık yiyor, çoğunluğun hakkını. Hem de aksırıncaya, tıksırıncaya kadar. Türkiye’de insan olmak, yaşamak, her şey, her şey çok zor. Hele de kadın olmak...
Ekonomik kriz; güçsüzlere karşı güçlülerin şiddeti olarak kendini gösteriyor, bu işten de en çok nasibi(!) çocuklar ve kadınlar alıyor.
Dağlarından, köylerinden, kültür şehrine inmiş insanlar(!) hayvan bulamadıkları için kadınlara saldıranlar; tüm güzel duygularımı, bir an da yok ettiler.
Hani sevmek diye bir şey vardı?... Mahallenin abileri, kızlarımızı korur, kollardı. Şimdi bir yakalasalar, ne yapacakları belli...
Yarınlardan umutsuz, güvensiz, endişelerle dolu bir yaşam; artık evlerimizden çok uzaklarında değil, komşularımız olarak karşımıza çıkabiliyor.
Polis; öğrenci kızları saçlarından sürüyor, magandalar, örnek alıp, onların görünümüne bürünüyor. Herkes bir boşluktan yararlanıyor.

Bu mudur insanlık?

Nerede kuşlar, ağaçlar, binbir renkli çiçekler?
Mutlu musunuz; sorumlular, örnek alınanlar, temiz raporlular!? Asıl siz, bu üçlüyü “yaratanlar”; siz mutlu musunuz? Küçük çıkarlar uğruna kendi bastığınız dalı kestiğinizi, hâlâ görmüyor musunuz?
Anneniz, kız kardeşiniz, kızlarınız bu duruma düşürülseler ne hissederdiniz? Allah bilir siz ananızı da... Elim varmıyor yazmaya.

Sahi sizin hisleriniz var mıdır, sever misiniz bir kadını, korur, kollar mısınız?... Siz gibilerden.
Tecavüzcüler; devlet eliyle, her gece tekrar tekrar tecavüz etsin diye mağdurla evlendirilip, muratlarına erenler; pimi çekilmiş bomba gibi sadece tek refleksiniz mi kaldı? Bir “onu” mu yapabiliyorsunuz?
Ekonomik çöküş yaşayan toplumlarda ilk önce ahlak yok olur, tam da şu an da yaşadıklarımız gibi. Düşünün bakalım; kriz bize gelmemiş mi?

Yılbaşında Taksim’de, Avcılar’da yaşanan olaylar için; kim bilir kaç erkek, ben de olsaydım o grupta diye, aklından geçirdi?...Orantılı mı oldu, bu güç şimdi?...
Ben doğursaydım onları; “ucundan azıcık” değil, “kökünden tamamı” diye yazdırırdım araba plakalarına. Öyle utandım anneleri adına.

Bu mudur erkek olmak, bu mudur yaşamak?

Artık Madımak aydınlara, Avcılar kadınlara yasak!... Aslında yurdumun her köşesinden, yükseliyor kadın feryatları. İbret için bir heykel dikilmeli Avcılar’ın tam girişine. Polis kılığındaki erkeklerin ağzından salyalar saçarak, bir kadını saçlarından sürüklerken; aval aval bakan insanları tasvir eden bir heykel.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi; metrobüs götürmüş Avcılar’a, lâle soğanı dağıtıyormuş halka. Geçin bunları! “Stalin’in Tavuğu” hikayesindeki gibi odun-kömür yardımı da yetmez artık çok geç kaldınız! Acil olarak yerel seçimlerde kullanılmak üzere; “Psikolojik yardım paketi” hazırlanmalı. Paketlere de şişme kadın konulmalı. Üstelik Üzmez gibilere de şişme kadın değil; TSE’den onaylı, darbeden etkilenmeyen bebek olması unutulmamalı.

Bu mudur? Türkiye’de kadın olmak, insan olmak...

Hani düşmanı dökmüştük denize? Düşman dediklerimizin de yapacağı bu değil miydi?
Niye bu kadar şehit verdik ki?
Aslında cevaplar o kadar basit, çareler o kadar kolay ki, bir görebilsek; hepimizin aynı safta olduğunu, uyutulduğunu, sadakalarla avutulduğunu... Bir güneş doğsa beyinlerimize, ampul ışığı ile yetinmesek, kadına insan diye bakmayı bir öğrensek.
Öfkesini güçsüze değil, sisteme yönlendirecek bilince, kültüre sahip bir toplum olabilsek, işte o gün; toplumsal yapımız nasıl da değişir; kimse kimseyi boğazlıyacak raddeye gelmez. Haberlerde de; kadınların, çocukların feryatları yerine; müzik eşliğinde, çiçekten, böcekten, sanattan, eğitimden ve kültürden bahsediyor olurduk.
Barış, sevgi, dayanışma duygusu, hoşgörü ve adaletle yoğrulmuş insanlardan oluşan bir Türkiye’de; kim bilir yaşamak ne kadar güzel olurdu.
Şairimin hayali gibi; dağlarına bahar gelse memleketimin, kadınlarımızın rüzgârda özgürce savrulan saçları; karanfil koksa...
Ah bir güneş doğsa memleketime, dağı taşı bahar olsa!...

 
Toplam blog
: 61
: 771
Kayıt tarihi
: 18.09.08
 
 

Dünyanın en güzel şehri olan İstanbul' da yaşıyorum. Emekliyim. Güncel olayları yorumlamanın yanı..